Hüseyin Sağlam / Doğruhaber

Bir içeri, bir dışarı derken Balyozcuların duruşmaları bu hafta yeniden başladı. Duruşmalarda doğal olarak tüm gözler, Balyozbaşı Çetin Doğan’ın üzerindeydi. İfade veren Doğan, enişte Rodrick’in tüm tezlerini sıraladı.

Ama iş bununla bitmiyordu. Çünkü Balyoz’un ağırlığı ve kapsayacağı çok farklı alanlar, davanın müdahillerini de oluşturmuştu. Müdahiller şikayetçiydiler. Ancak tutuklama kararını henüz hazmedemeyen Balyozbaşı, daha düne kadar tepelemek istediği bazı kesimlerin müşteki sıfatıyla soru yöneltmelerine tahammül edecek durumu yoktu.

Başta Özgür-Der olmak üzere diğer müdahilleri karşısında bulan Doğan, mahkeme heyetine şu uyarıyı yaptı: “Buraya müdahil olarak gelen ve sonra burayı terk edenler bana burada soru soramaz. Onların soracaklarının yanıtları ifadelerimde var. Hem akıl sağlığımı hem ruh sağlığımı korumak istiyorsanız buna izin vermeyin. Sahte dijital belgelerde adları geçiyor diye müdahil olmalarını kabul ettiniz. Burada delil bile sayılamayacak dijital verilere dayanarak müdahil oldular. O zaman buraya hükümet üyelerinin de gelmesi gerekir.”

Aslında tepeleme mevkiinden sanık seviyesine düşmesi, zaten ruh halinde bariz bir değişiklik oluşturmuştu Çetin Doğan’ın. Müdahillerle yüz yüze gelmek, yaşadığı irtifa kaybının göstergesiydi. Dolayısıyla Doğan’ın bunu hazmedecek durumu yoktu. Uyarısı da bundan dolayıydı. “Ruh sağlığım bozuluyor…” diye. İyi de, Balyoz denen cinnet planı uygulama şansı bulsaydı, ruh sağlığı bozulacak kitlelerin durumu ne olacaktı?

Kitlenin ruh sağlığı, bir darbecinin ruh sağlığından daha önemli değil miydi?