Mücahid Temel / Haber Analiz
 
En-Nahda’nın Tunus’taki başarısı, Türkiye’deki Ak Parti iktidarı ve İhvan’ın adayı Muhammed Mursi’nin Mısır’da cumhurbaşkanı seçilmesi dünya Müslümanları arasında hareket tarzını belirlemesi noktasında farklı perspektiflerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Aslında bu farklılık öteden beri vardı. İslami mücadelenin legal yollardan yapılması gerektiğini savunanlar ile sistem dışında fiili cihadı tercih edenler arasında 20. Asrın son çeyreğinden itibaren hararetli tartışmalar çerçevesinde yaşanmıştır. Son gelişmeler, her iki tarafın tezlerini daha net bir şekilde ortaya koymasını sağlamıştır. Bu bağlamda iki tarafın tezlerini karşılaştırılarak fikir sahibi olmak mümkündür.

SİSTEM İÇİNDE MÜCADELE ETMEYİ TERCİH EDENLERİN TEZLERİ:

Müslüman toplum ile idare edildiği rejim birbirinden ayrı tutulmalıdır. Rejim gayri İslami olsa bile, Müslüman toplumun ihyası ve ıslahı yönünde legal çalışmaların yapılması nebevi hareket metoduna aykırı değildir.

Fiili cihad ancak dış güçlerin işgali durumunda söz konusu olabilir. Aksi takdirde fiili cihad, Müslüman toplumun evladının birbirini öldürmesi sonucunu doğurur. Bu da idareyi ele geçireyim derken toplumsal yapıyı çökertme sonucuna yol açabilir. Bu nedenle bundan kaçınmak gerekir.

Sistem Müslümanlara ait olmasa bile idarecilerin Müslümanlardan olması süreç içinde devlet ile toplumu bütünleştirerek devletin dışarıya karşı güçlenmesini ve gerçek manada bağımsız olmasını sağlayabilir. Bu durumda devlet radikal kararlar alacak duruma gelebilir.

Asrı saadetten beri Müslüman idareci prototipinden mahrum kalan toplum, İslam’ın ve Müslümanların idare kabiliyeti hakkında şüpheye düşmeye başlamıştır. Müslümanların bir an önce Müslüman idareci prototipi ile tanışması gerekir. Bu nedenle Müslümanların kendilerine ait olmayan sistem içerisinde idareci olmaları bu manada önemli bir rol ifa edebilir.

Müslüman toplum, Müslüman idarecilerin başarısına şahid olduğu zaman sistem olarak da İslam idaresini talep etmeye başlayacaktır. Nitekim Müslüman idareciler kısa süre içerisinde idarede önemli başarılar elde ederek, bu konuda güzel bir örneklik teşkil etmişlerdir.

Toplumun özgürce kendi idarecilerini seçme hakkını elde etmesi ilerde kendi sistemini de seçme hakkını elde etmesiyle sonuçlanabilir.

Müslüman idareciler kendilerine ait olmayan bir sistem içinde dahi; ahlaklarıyla, adaletleriyle ve dürüstlükleriyle toplumun özlediği ve hayalini kurduğu yönetici prototipine cevap verebilir. Rüşvetin, yolsuzluğun, ahlaksızlığın ve iltimasın hakim olduğu beşeri idareci profilinin yanında Müslüman idareciler çok parlak bir hikaye oluşturabilir.

Her ne kadar Müslüman ülkelerin sınırları varsa da aslında şuanda dünya adeta tek bir devlet durumundadır. Çünkü dünyayı yöneten güçler vardır. Askeri, ekonomik ve teknolojik donanıma sahip olmayan İslam ülkelerinin bu yapı karşısında bu durumda gerçek manada bağımsız olması söz konusu değildir. Dolayısıyla bağımsız olmayan bir ülkenin mevcut dünya sistemine meydan okuyarak ayakta kalması mümkün değildir. Bu nedenle sistem içinde mücadele ederek İslam ülkelerinin evvela bağımsızlıklarını elde etmeye çalışmaları gerekir. Müslüman idareciler dünya sisteminin piyonu olan yöneticilerin aksine, ülkeyi güçlendirerek bağımsızlığını elde etmesinde önemli bir rol oynayabilir.

Müslümanlar, kendilerinden olan idarecilerle mevcut dünya sistemiyle tek yönlü hesap yerine karşılıklı hesap yapma ve çıkara dayalı bir ilişki kurmayı ilke ediniyorlar. Yani Müslümanlar eskiden tamamen batılıların hesabına çalışan idareciler tarafından yönetilirken; şimdi ise batılıların hesabını yapan, fakat kendilerinin de hesabı olan idareciler tarafından yönetiliyor. Bu da ciddi bir kazanım olarak kabul ediliyor.

SİSTEM DIŞINDA MÜCADELE ETMEYİ TERCİH EDENLERİN TEZLERİ:

İslami davette tavizsizlik esastır. Hiçbir şekilde sisteme dahil olunmamalıdır.

Eğer toplum sisteme karşı gelmiyorsa olacaklardan toplum sorumludur.

Sistem bize ait olmadan yönetimde vazife üstlenmek faydasız bir iştir.

Islah ile değil, inkılap ile sonuca ulaşmak gerekir.

Sistem içinde yapılacak her mücadele görünüşte Müslümanların lehinde bazı sonuçlar doğursa da mutlak surette sistemin lehine sonuçlar doğurur.

Müslümanlar ancak sistemin dışında kalarak mücadele ederse onların oyununa gelmekten korunur.

Küfür ancak Müslümanların cihadından korkarak geri adım atar. Sistem içerisindeki mücadele onları korkutmaz.

Nebevi metotta bunun dışında bir yola izin verilmemiştir. Bu bizim tercihimiz değil, mecbur olduğumuz bir yöntemdir.

SİSTEM İÇİNDE MÜCADELE EDENLERİN MANEVİ RABITAYA SAHİP OLMALARI GEREKİR

Sistem içinde mücadele edenlerin tezleri kendi içinde tutarlı ve makul gerekçe ve delillere dayanıyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur; Bu, konjonktürel duruma göre böyledir. Şartların değişmesi durumunda elde uygulamaya geçirilecek bir “B” planının olması gerekir.

Sistem içinde mücadele edenlerin çok boyutlu olmaları gerekir. Bir taraftan devlet içinde yer edinmeye çalışırken öte yandan toplum üzerinde özel çalışmaları olmalıdır. Sistem içinde mücadele edenlerin güçlü bir donanıma ve manevi rabıtaya sahip olmaları gerekir. Aksi takdirde bu mücadelede zayıf düşerek faydadan çok ümmete zarar verebilirler.

Sistem içinde mücadele edenlerin dünyevileşme riski vardır. Hem kendilerinin hem de rahatlayan toplumun dünyevileşmemesi için gerekli çalışmaların ve bu yönde planlamaların yapılması gerekir.

Sistem içerisinde mücadele edenler “İslam’ın fiili cihadını gereksiz gören ya da hafife alan” bir imaj oluşturmaktan şiddetle sakınmaları gerekir. İslam’da cihad her zaman Müslümanların caydırıcı gücüdür.

Sistem dışında mücadele edenlerin, toplum ile sistem arasında bir ayrım yapmaları gerekir. Çünkü sistem ile mücadele etme adına çoğu kez halkla mücadele ediyorlar. Bazen toplum, devlet; devlet de toplum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle bu mücadele bazen halka karşı eylemlere sebep oluyor.

Sistem dışındaki mücadele fiili işgal durumunda, örneğin Filistin, Afganistan, Çeçenistan, Keşmir, Filipin Vs. en sağlıklı mücadele tarzıdır. Böyle durumlarda fiili cihad bütün ümmet tarafından takdir edilmekte ve meşru kabul edilmektedir. Bunun dışında bu yöntemin büyük riskleri ve olumsuz yönleri söz konusudur.