DİYARBAKIR- Diyarbakır`da tesettür zulmünün ortadan kaldırılması için büyük bir miting düzenleyen Tesettüre Çağrı Platformu(TES-ÇAĞ) üyesi derneklerden Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi tesettür zulmünün ortadan kaldırılması ve tesettür yasağının sürdürüldüğüne dair bazı güncel meselelerle ilgili olarak yazılı bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada sessiz sedasız bir şekilde başörtüsü zulmünün devam edildiğine vurgu yapıldı.
 
Yazılı basın açıklamasında, din ve vicdan hürriyetinden, insan hakları ve evrensel hukuk ilkelerinden bahsetmenin çokça görüldüğü bir süreçte sessiz sedasız bir şekilde başörtüsü zulmünün devam edildiği ifade edilerek buna karşılıkta iyileştirici bir adımın atılmadığı açıklandı.
 
Ülkede Müslümanların İnançlarına Uygun Yaşama Hakkı Yok
Yüzyıla yakın bir süredir rejimin zulmünden payını alan kesimlerin başında gelen Müslümanların inançlarına uygun yaşama hakkı yok sayıldığı hatırlatılmasında bulunularak daha sonra yazılı basın açıklaması şöyle devam etti: " En son olarak yasakçı rejim, ilköğretim çağındaki körpecik yavruları ve ailelerini cezalandırma ile hala ben varım demişti ve yardakçılarının elleri ve dilleriyle Nemrudvari bir sahte tanrılık duruş sergilemişti. Bunun yanında bozuk kafalı toplum mühendislerinin toplumu dizayn etme ve bu minvalden olmak üzere tesettürü belli alanlara sınırlandırarak yaşatma çabasıyla beraber Müslüman kadını İslami kişiliğinden uzaklaştırma, tesettürü kendilerince belli yaşlarda sınırlandırma çabası devam ededursun çeşitli tekstil firmalarının moda, çağdaşlık, şıklık vs. saçmalıklar adı altında bu alanda daha çok nasıl kar edebiliriz zihniyetiyle yaklaşmaları sonucunda yozlaştırılmış bir tesettür anlayışı ortaya çıkmıştır. Kitle iletişim araçlarının da olumsuz çabası sonucunda ekrana tesettürlü olduğuna bin şahidin gerektiği hilkat garibesi kafası kapalı bazı ucube şahsiyetler İslami olmayan giyimleriyle ekranlarda boy gösterip bayanlara örnek olarak sunulmakta ve adeta şeytani bir hileyle alın bakın ey Müslüman kadınlar bu şekilde de örtüne biliniyor, o halde ne gerek var bazı sivri kesimlerin, radikal dincilerin örtündüğü gibi örtünmeye, denilerek gerçek anlamda bir örtünmenin önüne bir sis olmaktadırlar."
 
Açıklamada, tüm olumsuzluklara rağmen inancını yaşamayı hiçbir dünyevi menfaate kurban etmeyen mütedeyyin bayanların kamusal alanda gördüğü zulümlerin devam edildiği belirtilerek, son zamanlarda daha farklı bir zulüm çeşidinin daha ortaya çıkıldığı ifade edildi.
 
Müslümanlar Yasakçı Firmalara Karşı Düşünce ve Eylem İçerisine Girmelidirler
Bu farklı zulmün de kamusal alan dışındaki iş hayatında mütedeyyin bayanlara ayrımcı uygulamalar olarak belirtilerek şu detaylara yer verildi: "Aras Kargo`nun tesettürlü personel çalıştırmadığı acemi(!) bir yöneticisinin ağzından ortaya çıktıktan sonra CarfourSA adlı marketler zincirinin de aynı zihniyetle bu yönde bir pratik sergilediği ortaya çıktı. Ardından özgürlük havarisi İstanbul barosu da büyüklük(!) göstererek, 28 Şubat süreci din düşmanı ruhunun nasıl bir takipçisi olduğunu ispatladı. Şüphesiz burada üzücü olan şey şudur: Yıllardır derin bir uykuya dalan Müslümanların daha da dost-düşman tanıma `mümeyyizliğine` ermemiş olmasıdır. Şüphesiz ne Aras Kargo ne CarfourSA söz konusu bir müşteri olarak gelen dindar ve tesettürlü bir bayansa biz size ürünlerimizi satmıyoruz dememektedirler.Aksine daha fazla dindar üreticiye ulaşmak için plan ve projeler üretme peşindedirler. Şu husus konusunda emindirler ki müslümanların inancına saygısızlıkta yapsakta bunlardan ses seda çıkmaz bize karşı gelmez demektedirler. Müslüman ise bu tür firmaların inançlarına düşman olduğu için cezalandırılması gerektiğine dair bir düşünce ve eylem içerisine girmemektedir. Bunun sonucunda da daha bir cesaretle din düşmanlığı yapmaktadırlar."
 
İstanbul Barosu Tesettürlü Bayanları Fişliyor ve Tehdit Ediyor
İstanbul Barosu`nun bir süre önce stajlarda tesettürlü olan bayanları fişlendiği vurgulanarak, bu avukatlara tehditlerde bulunduğu ve staj eğitim merkezine uyarı cezası verildiği belirtildi. Açıklamada, "Baro`nun şerrinden uzak kalmak için kimi bacılarımız 1450 km. uzakta olan Van barosuna nakil yapmak zorunda kalmışlardır. Yasakçı baro kamusal alanlarla sınırlı kalmamış, yasağını otellerde verilen C.M.K. seminerlerine kadar taşımıştır." İfadelerine yer verildi.
 
Açıklamada daha sonra, İstanbul Barosu`nun yeni ihdas edilmiş olan, "Baro odaları, icra müdürlükleri, Mahkeme salonları ve Cumhuriyet savcılıkları nezdinde görevin kamusal niteliği taşıdığı sebebiyle, keşif ve hacizlerin mahallerinde türban takılması yasaktır. Aksi hareket edenlerin disiplin cezası suçu işledikleri kabul edilir ve aksi hareket edenler bir tutanak marifeti ile baroya bildirilir, başörtülü avukatlar fişlenir" uygulamasına dikkat çekildi.

Tesettür Düşmanlığının Temelinde İlahi Buyruklara Savaş Açma Vardır
Yazılı basın açıklamasında, kamuoyunun, bu tür manevraların kasım ayında yapılacak olan seçimlere bir `Ümit Kabasakal`yatırımı nazarıyla baksa da, "Bizler, tesettür düşmanlığının temelinde daha derin ideoloji, inançsızlık ve ilahi buyruklara savaş açma gerçekliğinin varlığını beyan ediyor, yasakların her çeşidini en üst perdeden kınıyoruz. Ve yine şöyle diyoruz: "Ey tesettür şahsında ilahi emirlere savaş açanlar! Şunu aklınızdan çıkarmayınız ki Allah ile ve onun nezih dini ile savaşanlar ebediyen kaybetmişlerdir. Gelin bu anlamsız ve sonu iki cihan hüsranı olan bu savaşınızdan vazgeçin! Müslüman halktan özür dileyin. Bırakın savunduğunuz demokrasi ve insan hakları çerçevesinde insanlar özgürce hareket edebilsinler." İfadelerine yer verildi.
 
Hükümet`e ve siyasi iktidara da bir hatırlamada bulunulan yazılı açıklaması, imkan elinizde iken gerekli yasal değişiklikleri denilerek, "Siz de iyi biliyorsunuz ki pansuman tedbirler ile bir sonuca varılamaz. Yoksa bizler her zaman söylediğimiz sloganımız çerçevesinde: `Kamusal alana girene kadar değil, zulüm bitene kadar` deyip bu zulmü sona erdirinceye kadar mağdurların yanında olduğumuzu beyan ediyoruz" ifadeleri ile kaydedildi. (Osman İçli-İLKHA )