Mehmet Emin Özmen- Araştırma


Bunlardan özellikle son iki savaş, sivillerin katledilmesi açısından, insanlık tarihinin en acımasız savaşlarını temsil etmektedirler. Birinci Dünya Savaşı, 17 devletin savaşması, yaklaşık 9 milyon insanın öldürülmesi, İkinci Dünya Savaşı ise Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları ve savaşta katledilen yaklaşık 40-50 milyon insan nedeniyle savaş kurallarına yeni acımazsızlıklar katmaları açısından ayırıcı özellikler taşımaktadırlar.


Birinci Dünya Savaşı 1914-1918 yılları arasında 4 yıl sürmüş, Avrupa’da başlayıp, dünyanın dört bir yanına yayılmış, sadece kara savaşı olarak kalmamış, deniz ve hava savaşlarına da sebep olmuş, karada tankların, havada uçakların, denizde denizaltıların kullanıldığı, kimyasal ve biyolojik silahların insanlık üzerinde denendiği bir savaş olmuştur. Bu savaş sonucunda milyonlarca insan ölmüş, yine milyonlarcası sakat kalmış, birçok şehir ve kasaba yerle bir olmuştur.


Bütün tarih kitapları savaşın sebeplerinden en önemlisi olarak ekonomik çıkarları gösterirler. Çünkü siyasi birliklerini tamamlayan Almanya ve İtalya’nın Avrupa sahnesine çıkması ve deniz aşırı yerlerde İngiltere ve Fransa’ya rakip olmalarının sonucu, kısacası sarı saçlı mavi gözlü insanların dünya kaynakları üzerinde anlaşamamaları üzerine çıkan bir savaştır.


Fransa’nın madenler açsından zengin bölgesi olan Alsas Loren’in Almanlarca ele geçirilmesi ve Fransa’nın intikam peşinde olacağını bildiği için Almanların, Avusturya- Macaristan ile İtalya’ya yaklaşması sonucu, tarih kitaplarımızda İttifak Devletleri dediğimiz devletler topluluğu oluşturulmuş; buna karşılık Almanların bu yayılma politikası karşısında Avrupa, Ortadoğu, Asya, Afrika gibi yerlerde çıkarlarının tehlikeye girdiğini gören İngiliz, Fransız ve Rusların oluşturdukları, yine tarih kitaplarımızda İtilaf Devletleri denilen karşı blokların oluşması neticesinde, dünya iki bloğa ayrılmıştı.


Çünkü İngiltere’nin deniz aşırı sömürgeciliği ve kurduğu pazarlarında, Rusya’nın Balkan ve Orta Avrupa’da dengelerinde, Fransa’nın ise Afrika’daki çıkarlarında yeni bir ortak görmeye tahammülleri yoktu. Güçlü ordusu, dinamik donanması, ucuz ve kaliteli sanayi ürünleri ile Almanya yanına İtalya ve Avusturya-Macaristan’ı da alarak paylaşılan pastada biz de varız demeye başladılar.


Ancak oluşan Düveli Müttefika’ya karşı dünya nimetlerini paylaşmaya niyeti olmayan Düveli Mütelife; yani İngiltere, Fransa ve Rusya 1892, 1907 ve 1912 yıllarında kendi aralarında anlaşmalar imzaladılar. Aç kurtlar gibi dünya kaynaklarına musallat olan bu güçler için insan hayatının zerre kadar önemi yoktur. Varsa yoksa ekonomik çıkar ve ilişkileri.

Alman İmparatoru Kaiser II. Vilhem; “İngiltere tek başına dünya hakimi olamaz, Almanların bu paylaşımda hissesi olması gerekir.” diyerek, Alman sanayi ve ticari ürünlerinin İngiliz sömürgeleri ve pazarlarına sokulması politikasını hayata geçirmiştir. Bu durum İngiltere üzerinde olumsuz etkisini hemen göstermiş, fabrikalar kapanmış, işsizlik artmış, sosyal patlamalara müsait bir ortam oluşmuştur.


Yine bu devletlerin, Avrupa’da “Hasta Adam” olarak tanımladıkları Osmanlı toprakları üzerinde büyük emelleri vardı. Artık Hasta Adam’ın ölüm vakti gelmişti. Ölümden sonra kalacak olan mirastan yararlanmak isteyen bu devletler, kendilerince “Şark Meselesini” kökten haletmek istiyorlardı.


28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliaht Prensi Arşidük Franz Ferdinand ve eşinin Saraybosna’yı ziyareti esnasında, trenden inerken bir Sırp ihtilalcısı tarafından öldürülmesi üzerine Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a savaş ilan etti. Rusya, Avusturya-Macaristan’a, bunun üzerine ise Almanya 1 Ağustos 1914’te Rusya’ya, 3 Ağustos’ta Fransa’ya savaş ilan etti. 4 Ağustos’ta İngiltere, Almanya’ya nota verdi. Almanya notayı ret edince, İngiltere bu ülkeye savaş ilan etti. Osmanlı’nın Almanya’nın yanında savaşa girmesi ile Almanya, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’a karşı; İngiltere, Fransa, Rusya, A.B.D., Japonya, İtalya, Belçika, Portekiz,Romanya, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ’dan oluşan blok korkunç bir insan kıyımına başladılar.


Sadece Çanakkale’de yaklaşık 550.000’den fazla insan kıyımdan geçirildi. O zamanlar Osmanlı’da iktidar olan İttihat ve Terakki zihniyeti, çoğu lise öğrencilerinden oluşan genç Müslümanların Osmanlı’daki gelecek neslini Çanakkale’ye yığmış, bunların çoğu burada öldürülmüş, geri kalan İslami şahsiyetler Kurtuluş Savaşı ve sonrasında kurulan İstiklal mahkemelerinde adeta yok edilmiştir. Bu sayede İslami nesilde bir inkıta gerçekleştirilerek, ülke yeni bir rejime hazır hale getirilmiştir. Konumuz dışında olmakla birlikte, Osmanlı’nın savaştığı ülkeler olan İngiltere ve Fransa’ya özenen bir devlet haline gelmesi ilginç bir dönüşümün hikayesidir.


Avrupa’nın ihtirası vatan evlatlarını siperden sipere, cepheden cepheye koşturup öldürtüyordu. Bazen birkaç kilometrelik ilerleme için milyonlarca asker hayatını kaybediyordu. Örneğin İzafet.com’daki ilginç iki olayı aşağıya alıntılıyorum: “1914 yılındaki Alman saldırısıyla kurulan Batı cephesi, ilk bir kaç haftadan sonra kilitlendi. Karşılıklı siperlere sığınan ordular, birbirlerine sadece birkaç yüz metre mesafede kapana kısıldılar. Bu kapanı açmak için yapılan her saldırı, korkunç can kayıpları ile sonuçlanacaktı.


1916 yılı başında, Almanlar kilitlenen Batı cephesini yarmak için yeni bir plan geliştirdiler. Fransızların gururu sayılan Verdan kentine ani bir saldırı başlatacaklardı. Saldırının amacı, savaşı kazanmak değil, Fransızlara çok ağır can kayıpları verdirmek ve dirençlerini kırmaktı. Alman General Volkenheim, 1 Alman askerine karşılık 3 Fransız askerinin öleceğini hesaplamıştı. Saldırı 21 Şubat’ta başladı. Alman komutanlar askerlerine “siperlerden dışarı” emrini verdiler. Ancak siperden çıkan her asker ortalama 1 dakika içinde ölüyordu. Aylar süren savaşa rağmen Almanlar Verdan’ı alamadılar.
İki taraftan toplam 1 milyona yakın asker öldü. Cephe hattı ise sadece 12 kilometre geriye kaydı. 12 kilometre için, 1 milyon kişi can vermişti.


Almanların Verdan saldırısına, İngilizler Som muharebesiyle yanıt verdiler. Bu saldırı için İngiltere’nin tüm sanayi seferber edilerek yüz binlerce top mermisi üretildi. General Douglas Haig, İngiliz ordusunun önce bir hafta boyunca kesintisiz

bombardıman yapmasını, sonra da piyadelerle saldırıya geçmesini planlamıştı. Haig’e göre sadece ilk günde 14 kilometre ilerleme kat edilecek ve Alman hatları bir hafta içinde tamamen yarılacaktı. Saldırı 1 Haziran’da başladı. İngiliz topçuları 1 hafta boyunca Alman hatlarını aralıksız dövdü. Ve 1 haftanın sonunda İngiliz subaylar askerlerine “siperlerden dışarı” emrini verdiler. Ancak bombardıman Alman birliklerini sanıldığı gibi yok edememiş, kazdıkları derin siperlerde beklemişlerdi.

İngilizler ilerlerken Alman makinelileri ateşe başladı. Savaşın sadece ilk birkaç saati içinde tam 20 bin İngiliz askeri öldü. Gece karardığında, iki cephe arasındaki bölge, onbinlerce ölüyle ve geriye sürüklenmeye çalışan yaralılarla doluydu. Som muharebesi General Haig’in 2 haftalık planının aksine tam 5 ay sürdü. Generaller, askerlerini ısrarla ve defalarca ölüme gönderdiler. Savaş sonunda her iki taraftan toplam 900 bin kişi kaybedilmişti. Cephe ise sadece 11 kilometre kaydı. 11 kilometre için, 900 bin can verilmişti.”


Birinci Dünya Savaşının adil olmayan anlaşmaları, İkinci Dünya Savaşına zemin hazırladı. Özellikle Almanya ve İtalya memnun kalmamışlar ve yanlarına Japonya’yı da alarak “Üçlü Mihver” grubunu kurmuşlar; bunlara karşı İngiltere, Fransa, Rusya ve A.B.D. ise müttefik güçleri oluşturmuşlardı.


Tarihin en acımasız savaşında yaklaşık 40-50 milyon insan öldü. Ansiklopedik Temel Yayınları A.Ş. tarafından hazırlanan Genel Kültür Ansiklopedisinde, ülkelerine göre insan ölümleri şöyle sıralanmıştır.


SSCB : 20.000.000
Polonya : 6.000.000
Almanya : 5.000.000 (4.500.000’i asker)
Japonya : 3.000.000 (600.000’i sivil)
Yugoslavya : 1.500.000
Çin : 1.300.000
Fransa :605.000 (205.000’ asker, 400.000’i sivil)
Romanya : 460.000
Macaristan : 430.000
Çekoslovakya : 415.000
İngiltere ve Sömürgeleri : 388.000
İtalya : 320.000
A.B.D. : 300.000
Yunanistan : 160.000
Finlandiya : 90.000
Belçika : 88.000
Bulgaristan : 20.000


Avrupa’da sonlanan savaş Japonya’nın direnmesiyle o bölgede devam etti. En trajik hadise de bu zamanda gerçekleşti. Japonlara karşı A.B.D., 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya, 9 Ağustos’ta ise Nagazaki’ye atom bombası attı. Sivil-asker ayrımı yapmadan atılan bombalar yüzbinlerce insanın ölümüne sebep oldu. 15 Ağustos’ta Japonya ateşkes yapmak durumunda kaldı.


Birinci Dünya Savaşında yaklaşık 9 milyon insan hayatını kaybetti. 22 milyon insan sakat kaldı. İkinci Dünya savaşında ise 40-50 milyon insan ölmüş, 20 milyon insan vücudunun bir uzvunu kaybetmiştir.


Peki ama neden?


Avrupa’da yapılan sanayi inkılabının ardından ihtiyaç duyulan hammadde ve enerji kaynaklarının Ortadoğu, Asya ve Afrika’da olması, bu sarı saçlı, mavi gözlü aç kurtların kaynakları ele geçirme için buralarda sömürgeler kurmaları ile neticelenmiş ve sömürgeleri kimin paylaşacağı hususunda ihtilaf çıkınca da savaş başlamıştır.


Tabi bu ekonomik nedenler Hitler, Mussolini gibi hasta liderlerin, Darvin’in; “İnsan hayvan gibi çatışma için yaşayan bir yaratıktır” saçmalığına inanmaları ile birleşince ortaya hammadde için insan katleden canavarlar çıkarmıştır.


Darvin’in teorisine göre, türler tabiatta amansız bir mücadele içindeydi. Bu mücadelede güçlü olan kazanır ve insan nesli bu şekilde ilerler. İşte Irklar arasındaki yaşam mücadelesinde, evrimin en üst basamağında Hitler’e göre Alman ırkı bulunuyordu. Coğrafyası kendisine dar gelen bu ırka yaşam alanı oluşturulması gerekiyordu. Bu nedenle Hitler, Almanya dışında, Almanlara yaşam alanı oluşturma çabası içindeydi. Bu çabası 40-50 milyon insanın ölümüyle neticelendi.


Yeryüzüne hakim oldukları süre içinde milyonlarca insanın ölümüne sebep olan bu sarı saçlı mavi gözlü nesil, bugün bizlere insan hakları dersleri veriyor. Demokrasi ve insan hakları adına girdikleri her coğrafyanın ilk önce yenilecek kaynaklarını tüketip, sonra da insanlarını kıyımdan geçiren bu millet, medeniyet piramidinin en altında olması gerekirken kendisini zeytinyağı gibi en üste çıkarmasını da başarıyor.


İşte bu nedenle hakkı hak ve batılı da batıl bilmek çok elzemdir.