Bu alakadarlık aynı zamanda bir dengeyi gerektirir. Bir insanın iç âlemi ile dış âlemi birbiri ile paralel bir şekilde gelişmemişse, bir dengesizlik meydana gelir. Çünkü iç ile dış ancak bir denge ile ayakta durabilir. İç-dış dengesi bireyler için geçerli olduğu gibi toplumlar için de geçerlidir. İç âlem maneviyattır. Dış âlem ise maddiyattır. Burada esas ola maneviyat ile maddiyatın bir denge içerisinde olmasıdır.

İslam dini, insanın her iki yönünü tatmin etmeye muktedirdir. Çünkü İslam dini fıtrat dinidir. Yani insanın fıtratına en uygun din, İslam`dır. İslam dini, iç ile dış dengenin mükemmel bir şekilde sağlandığı tek dindir. İnsan fıtratını en iyi bilen Allah (cc), insan fıtratına aykırı olan her fiilin işlenmesini yasaklamıştır. Mesela, içki insanı sarhoş eden bir maddedir. Sarhoşluk hali, dinç/uyanık olma hali olan fıtratı ortadan kaldırdığı için Allah (cc), içkiyi yasaklamıştır. Toplumları yönetmek için bir araç olan siyaset, Allah (cc)`ın emir ve yasakları çerçevesinde değilse Allah (cc), böyle bir siyasetin de icra edilmesini yasaklamıştır. İnsan fıtratına aykırı olarak iç-dış dengesi (ahret-dünya dengesi) ‘ne rağmen siyaset yapanlar her daim kaybetmiştir. Şuana kadar gelen bütün siyasi partilerin ilgi alanı insanın dış âlemi/dünya hayatı ile ilgili olup iç âlem/ahiret hiçe sayıldığı için kaybetmeye mahkûmdular.

Türkiye Müslümanları Necmettin Erbakan ile siyasetle tanıştı. Bu başlangıç tam anlamıyla devlete dâhil edilmediyse de, Turgut Özal ile devlet yönetimine dâhil olundu. Necmettin Erbakan`ın kurmuş olduğu parti içerisinde yetişen öğrencilerinin kurmuş olduğu AKP ile de iktidara taşındı. Tek başına iktidar olmanın verdiği rehavetten olsa gerek, AKP hükümeti başkalaşarak iktidar olduğu dönemlerde geçmişine zıt siyaset geliştirdi. İç âlemi bir kenara bırakıp dış âlemin süsüne/cazibesine kapıldılar.

Türkiye siyasetinin "görünür başarı” politikası AKP hükümeti ile devam etti. Görünür başarı, İslamî söylemle mevcut durum arasındaki zıtlıkları son zamanlarda daha göze çarpar hale getirdi. Önceleri "İslâm merkezli” olan siyaset, şimdileri "ticaret merkezli” olmaya başladı. Anlayacağınız "eskilerin Mücahitleri, şimdinin Müteahhitleri” oldu. İlk başlarda; din, ahlak gibi söylemlerliyle başlayan siyaset, son zamanlarda "kadrolaşmaya” döndü. İnsanın iç âlemini/ahiret hayatını, hiçe sayan bir politika mutlak manada son bulacaktır.

Şimdiye kadar siyasi arenada olan İslamî hassasiyeti olan partiler iç-dış dengesini koruyamadıkları için yaptıkları siyasette başarılı olamadılar. Siyaseti din`e göre değil, din`i siyasete göre şekillendirmeye kalktılar. Bunun sonucunda "Ilımlı İslam”, "Türk-İslam Sentezi” gibi kavramlar ortaya çıktı. İslam merkezli olmayan siyasetleri, İslam`ın önüne başka terimlerin girmesine sebep oldu. Bunun zararı da en çok ülke Müslümanlarına oldu. Birlik ve beraberlik bozuldu. Müslümanların içerisine nifak tohumları ekildi.

İslam merkezli siyaset geliştirmeye hazırlana Mustazaflar Hareketi, Müslümanların içerisinde bulunduğu bu buhranı görmüş olacak ki böyle bir yola koyuldu. Mevcut iktidar partisinin İslami noktada tavrı değişince Müslümanların haklarını savunacak parti noktasında bir boşluk meydana geldi. İnşallah bu boşluk bu hareket ile giderilecektir.

Dernekleşme yönünde alınan karara ilk başlarda karşı çıkanlar, alınan bu kararın ne kadar isabetli bir karar olduğunu sonradan itiraf ettiler. Eminim siyasete atılma noktasında da netice bundan farklı olmayacaktır. Yeter ki bizler ihlâsımızdan, samimiyetimizden taviz vermeyelim. Başarılı olup olmamak çok önemli değil… Önemli olan Allah (cc)`ın bundan razı olmasıdır. Eğer ihlâslı bir şekilde çalışırsak -inşallah- niyetlerimizin halis olmasından dolayı mükâfatımızı alırız.

Allah`a emanet olun…

Mesut Gözlü / Doğruhaber