İçinde bulunduğumuz Ramazan Ayı’nın rahmet dolu atmosferinden faydalanmalı, Rabbimize hakkıyla yapacağımız ibadetlerle yaşantımızı kulluk bilinci üzeri inşa etmeye çalışmamız gerekir. Bu mübarek günler, Rabbimize olan vadimizi yenilemek için de bizler için yeni bir fırsattır. Bu fırsatı tekrar yakalama garantimiz yoktur. Bu zamanı ganimet bilip çok iyi değerlendirmeye çalışmamız gerekir.
İçinde yaşadığımız toplumun, gelmiş olduğu nokta, gerçekten içler acısıdır. Bu mevcut durumu ıslah etmek ve yeniden İslami bir şekil kazandırmak için, ciddi sorumluluklar yüklenmek ve daha büyük fedakârlıklarda bulunmak durumundayız. Bu uğurdaki mücadele ve hizmetimizde, Rabbimizin yardım ve desteğini hep yanı başımızda bulacak ve Rabbimizin, bize muvaffakiyetin yolunu açacağını göreceğiz inşallah.
Dünyada olup bitenler ve İslam ümmetinin yaşamış olduğu durum, bizlerin İslami sorumluluklar konusunda çok daha ciddi ve büyük çabalar içinde olmamızı gerektirmektedir. Müslümanların, küçük hesaplar peşine düşmemeleri ve basitliklere takılmamaları gerekir.
Rabbimiz, “Emaneti ehline veriniz” buyurmaktadır. İslam emaneti, büyük ve ağırdır. Bu emanetin altından kalkmak için, güçlü, donanımlı ve ihlasla komple kendimizi vermek gerekiyor. İslam emanetinin sorumluluğunu üstlenen Müslümanlar, ağır bir mesuliyet altına girmiş olduklarını ve –Allah (cc) korusun– emanetin hakkını vermemeleri durumunda, dünya ve ahiretlerinin heba olacağının korkusunu hep yaşamaları gerekir. Ebuzer el–Gıffari (r.a)’den rivayet edilen bir hadis–i şerifte şöyle diyor: Resulullah (s.a.v)’a dedim ki: Ey Allah’ın Resulü! Beni de vali yapsan olmaz mı? Resulullah (s.a.v), elini omuzuma koydu ve sonra: “Ey Ebazer! Şüphesiz sen zayıfsın, bu ise bir emanettir. Bu, sorumluluğu hakkıyla yerine getirip, yapılması gerekenleri yapanların dışındakilere, ahiret günü bir rüsva ve pişmanlık sebebi olacaktır” buyurdu.
İslami sorumluluk alan her Müslüman, Resulullah (s.a.v)’ın bu uyarısı karşısında ciddiyetle durmalı, durumunu gözden geçirmeli ve almış olduğu sorumluluğun hakkını verip vermediğini sorgulamalıdır. Ahirette pişmanlık duymamak için Müslümanların, durumlarını sürekli muhasebe etmeleri gerekir. Müslümanların sorumluluğunu almak ağır bir yüktür. İnsanların, kendi sorumluluklarını taşımaktan aciz kaldığı bir zamanda, başkalarının sorumluluğunu da yüklenmek, gerçekten çok riskli bir durumdur.
Ancak işin hakkını verenlerin de büyük kazançlar elde edecekleri kuşkusuzdur. Müslümanlar olarak toplumumuzun sorumluluğunu üzerimize almaya talip olmalıyız. Bu işi, insanlık ve İslam düşmanı zalimlere bırakmamalıyız. Ancak bu işin hakkını da vermeliyiz. Hakkını vermek için, en başta meselelere, Kur’an ve Sünnet perspektifinden bakmalıyız. Eğer karşımıza çıkacak meselelere, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde çözüm getiremezsek, haliyle diğer insanlar gibi, nefsimiz ve şeytan devreye girecek ve bizlere yol gösteren kılavuzumuz olacaktır, Allah (cc) korusun.
Diğer önemli bir husus da, üstlenen sorumluluğun, küçüklük veya büyüğüne bakılmadan sorumluluğun yerine getirilmeye çalışılmasıdır. Her İslami sorumluluk, önemli ve büyüktür, her iş mühimdir ve kıymetlidir. Hiç bir iş ve sorumluluk küçük görülerek hafife alınmamalıdır. Müslümanlar, İslam’a girmekle zaten en büyük rütbeyi elde etmişlerdir. İslam rütbesinden daha büyük bir rütbe olamaz. Diğer rütbeler ise, İslam’ın rengini taşıdıkları sürece kıymetlidirler. Önemli olan, yapılan işin, Allah (cc)’ın rızasına yönelik olmasıdır. Hedefte Allah (cc) rızası, İslam ve Müslümanların faydası olduktan sonra her yer, her makam ve her iş güzeldir ve kazançlıdır.
Hz. Ömer (r.a), Halit b. Velid’i, ordu komutanı olarak bir savaşa gönderir. Halit b. Velid ki, başına geçtiği her ordu için zafer, adeta mukadder idi. Onun ayak sesini duyan düşman, onunla karşılaşmadan kaçıp giderdi. Onun ordu içindeki varlığı, tek başına, düşmanın hezimeti için yeterli idi. Halit b. Velid komutasındaki ordu, savaşın kızıştığı bir zamanda, Hz. Ömer’in fermanıyla komutanlıktan düşürülür ve onun yerine, Ebu Ubeyde b. Cerrah tayin edilir.
Halid b. Velid (r. a), komutanlıktan alındıktan sonra, orduda bir asker olarak savaşır ve en küçük bir kırgınlık da yaşamaz. Mücadele, ister komutan ister asker olarak icra edilsin, ister bir işin başında yirmi dört saat beklemek olsun, ister koşmak ve koşuşturmak olsun fark etmez. Önemli olan, Allah (cc) rızası doğrultusunda İslam ve Müslümanlara hizmet içinde olmaktır. Görev değişimi sebebiyle birileri rahatsız olur ve olumsuz tavırlar içine girerse, bu durumdaki insanların görevlerini, Allah (cc) rızası için icra ettiklerinden söz edilemez. Allah (cc) rızası, yalnızca sorumluluk makamında elde edilmez. İslami mücadelenin her yerinde ve anında Allah (cc) rızası kazanılabilir. Yeter ki insan samimi ve dürüst olsun. Bazen ihtiyaç üzeri, gerektiğinde, bazen de İnsanların test edilmesi için belki de görev değişikliklerinin yapılması gereklilik arz eder.
Her dönemde olduğu gibi yaşadığımız bu dönemde de Müslüman idarecilere büyük çapta ihtiyaç duyulmaktadır. Müslümanlar, uzun zamandır baskı altında tutuldukları ve İslami eğitimden mahrum bırakıldıkları için, doğal olarak zayıf kalmış, becerileri ve istidatları olgunlaşamamıştır. Bu durum, tabii olarak Müslümanlarda ciddi eksikliklerin oluşmasına sebep olmuştur. Bu oluşan boşluk, Müslüman idarecilerin yetişmesine de olumsuz etki yapmıştır.
Bu oluşan boşluğun süratle doldurulması ve eksiklerin giderilmesi gerekiyor. İdareciliğin, sadece kitap sayfaları arasında öğrenilmediği bilinmelidir. İyi bir idarecinin kültürel alt yapısı, elbette sağlam olmalıdır, ancak bu tek başına yeterli değildir. Bununla beraber mücadele alanında koşmak ve koşuşturmak gerekiyor. Mücadelenin bütün alanlarında koşuşturmayan Müslümanların, basit meselelere dahi çözüm getirmeleri ve zorlukları aşmaları bazen sıkıntılara sebep oluyor. İdarecilik ruhu, mücadele sürecinde karşılaşılan zorluklarla, bela ve musibetleri göğüsleye göğüsleye elde edilir.
Her şeyin başında ise inanç gelir. Hizmetin ve Mücadelenin gerekliliğine inanmayan bir insan, ne kadar donanımlı ve tecrübeli de olsa, başarı elde etmesi mümkün olmaz. Davaya ve davanın yüceliğine inanmak gerekiyor.
Ya Rabbi! Ramazan ayının feyzinden ve bereketinden hakkıyla istifade etmeyi bizlere lütfet. Rahmet ve bereket kapılarını bizlere aç. Şeytanları bağladığın gibi zalim tağutları da bağla, zulüm sistemlerini başlarına yık. İslam ümmeti için zafer kapılarını ardına kadar aç. Rahmetine ve inayetine muhtacız Mevla’mız! Her günümüzü Hacc-ı Ekber günü kadar bereketli, her gecemizi ise Kadir gecesi kadar kıymetli kıl. Çalışmamızı ve mücadelemizi daim kıl ve nusretle neticelendir. Şahitsin ki gönüllerimiz, muhabbetinle ve aziz davana olan sevdayla bir araya gelmiştir. Kalplerimizi ve ayaklarımızı İslam davası üzerinde sabit kıl. Zillet ve başarısızlığı bizden uzak, izzet ve başarıyı ise mukadderatımız kıl. Bizden sonrakilere hayırlı bir çığır açacak, taksiratlarımızın af olmasına vesile olacak ve razı olduğun bir mücadeleyi sürdürmemize bizleri muvaffak kıl.
Allah’a emanet olun