Ahmet Yılmaz / Araştırma

“Allah, sizlerden iman edip salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını va’detti. Çünkü onlar, bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar, asıl büyük günahkârlardır.( Nur 55)”

Son iki yazıda Selahaddin-i Eyyübî Hazretlerinin manevi şahsiyetini anlatmıştık. Bu yazıda onun maddi sebeplere, lojistik desteğe ve donanıma verdiği önem üzerinde kısaca duracağız. Nureddin Zengi zamanında doruğa çıkan İslamî anlayış, bir birikimin neticesiydi. Kudüs’ün Miladî 1099’daki işgali, Müslümanlar için güçlü bir uyarıcı olmuş, Müslümanları derin uykudan uyandırmış ve onlara Haçlılara karşı hayatın bütün alanlarını kapsayan bir hazırlık yapmaları gerektiğini öğretmişti.

Büyük zaferler manevi gücün, maddi gücü yönlendirmesiyle elde edilir. Selahaddin-i Eyyübî Hazretleri, manevi kişiliğini maddi güçle buluşturdu; sebeplere önem vererek düşmanı dize getirdi.

Oyun Bile Allah İçin Oynanırdı

Gece namazları ve zikirle kuşanan, dönemin şuurlu Müslümanları için her şey Haçlılara karşı savaş için bir araçtı. Hatta oyunlar bile…

Selahaddin Hazretleri, çevgân* oyununu çok severdi. Hayatının sonuna kadar bu oyunu oynamıştır. At üstünde oynanan bu oyun, savaş yeteneğini geliştirmekle bilinir. Selahaddin Hazretlerinin yine atla oynanan cirit oyununu çok sevdiği bilinir ki bu oyun da başlı başına bir savaş eğitimi gibidir.

Konunun Nureddin Zengi ile ilgili kısmı ise dönemin oyun anlayışını açıkça göstermektedir. Nureddin Hazretleri de çevgan oyununu çok severdi. Büyük salihlerden biri Nureddin’i bu yüzden kınadı. Nureddin, ona şu cevabı verdi: “Ameller niyetlere göredir: Ben bu oyunu oynamakla atları hücuma ve geri kaçmaya alıştırmak istiyorum. Biz cihadı terk etmeyiz. (1)

Selahaddin, bunu korumuş ve İslam evlatlarını bir oyun keyfi içinde cihada hazırlamıştır.

Haberleşmeyi Çok Önemserdi

Selahaddin Hazretleri için haberleşmek, itaat bağını korumanın esasıdır. Bunun için hem kendisi, neredeyse her adımını Bağdat Abbasi Halifesine rapor etmiş hem de kendi yöneticileriyle güçlü bir haberleşme ağı kurmuştur.

Her emir, neredeyse her gün ona mektup** yazardı. Kendisi de mümkün ve gerekli oldukça onlara cevap verirdi. Bugün önemli bir tarihi devreye ışık tutan birer vesika olan o mektuplar, o gün Selahaddin ile emirleri arasındaki ana haberleşme aracıydı.

Selahaddin Hazretleri, Yemen’den Ahlat’a ulaşan devletinde yaklaşık 20 bini Hıristiyan olan on binlerce katip çalıştırıyordu. Önemli mektuplarını ise kendisi yazıyor veya Kadı İmad gibi güvenilir kişilere yazdırıyordu. Adamları ile kendisi arasında özel bir şifre dili geliştirmişti. Mektuplar gerektiğinde şifreli yazılıyor. Aksi durumda ise Kadı Fadıl’ın Miladî 1183’te Selahaddin Hazretlerine gönderdiği mektupta “Şifre kullanmayacağım, çünkü dinleyenler zevkten mahrum olur” dediği gibi yazışmalar şifresiz yapılıyordu.

Haberleşme aracı mektup olunca “posta” sorunu ortaya çıkar. Selahaddin Hazretlerinin buna bulduğu çare çok ilginçtir: Onun döneminde, posta güvercini yetiştiriciliği doruğa çıkmış. Güvercin yetiştiricileri teşvik edilmiş. Güvercinlerin kutsal oldukları gerekçesiyle öldürülmemeleri o günlerden kalmamıdır bilinmiyor ama o günlerde güvercin neredeyse kutsal bir varlık olmuştur. Kadı Fadıl, espri anlamında güvercinlere “sultanın melekleri” diyordu.

Güvercinlerin tanesi 700, hatta 1000 dinarı bulmuştu. Çünkü Selahaddin, onlar üzerinden Mısır’la Şam arasında adeta bir hava köprüsü kurmuştu. Örneğin, Remle kuşatması sırasında Selahaddin’in öldürüldüğü haberi ta Mısır’a kadar yayılmış; bu haber güvercinler gönderilerek hemen yalanlanmış; böylece Mısır’da düzenin bozulması engellenmişti.

O dönemde güvercin yolları üzerinde güvercinlerin su içecekleri ve yemlenecekleri özel konaklar yapılmıştır. (2)

Tarihi Akka savunması sırasında Selahaddin Hazretleri, bir yandan güvercinler üzerinden kaledeki beylerle haberleşmiş, öte yandan dalgıçlarla onlara para ulaştırmıştır. Bu dalgıçlardan İsa Avam adındaki kişi ünlüdür. Akka, denizden kaleleri andıran dev Avrupa donanmasıyla kuşatıldığından kale içine ulaşmak mümkün değildi. İsa Avam, beline bir miktar para bağlar ve denize dalıp Haçlılara görünmeden Akka’dan çıkar, çok kısa bir süre içinde birliğine geri dönerdi. Bir seferinde gitti ve dönmedi; birkaç gün sonra cesedi göründü; Akka’dan bir emanet getirmişti. Kadı Fadıl, “Onun cenazesi bile emanete ihanet etmedi” dedi.

Her Şey Kayıt Altındaydı

Selahaddin, tam anlamıyla bir yazı ve kayıt adamıydı. Abdüllatif El Bağdadi’nin Kadı Fadıl’la ilgili şu tasviri, o günlerde yazıya verilen önemi göstermektedir: “Fadıl’ın huzuruna vardık ve baştan aşağı kafa ve yürek olan zayıf bir ihtiyar gördük. Yazıyor ve kelimeleri ağzından çıkarışındaki şevkin sebep olduğu bütün o yüz ve dudak hareketleriyle iki kişiye söyleyip yazdırıyordu. Sanki bütün vücuduyla yazıyor gibiydi.” (3)

O günlerde cenazeler bile, ölüm vakası ilgili devlet dairesine bildirilip kayıt altına alınmadan gömülemiyordu. (4)

Denetimi Elden Bırakmıyordu

Bütün başarılı devlet teşkilatlarında olduğu gibi Selahaddin’in devletinde de “denetim” çok önemliydi. Selahaddin Hazretleri, kimi nereye gönderirse peşinden bir başkasını gönderiyordu. “Gönderdiğim kişi bir yakınım bile olsa onun peşinden birini göndermeden rahat edemem” diyordu. (5)

Büyük teftişlere bazen kendisi çıkıyor; bazen Kadı İmad ve Kadı Fadıl gibi önemli isimleri gönderiyordu. Örneğin, kardeşi Melik el Adil’in Mısır’a baktığı dönemde Kadı Fadıl’ı onu denetlemekle görevlendirmiştir.

Güçlü Bir Donanma Kurdu

Denizler, bir zamanlar dünya için bugünkü hava gibiydi. Bugünün dünyasında güçlü bir hava kuvvetleri ne ise o günlerde güçlü bir donanma devletler için o anlama geliyordu. Ne yazık ki Eyyübiler dönemine gelindiğinde İslam dünyası güçlü bir donanmadan yoksundu ve bu, Müslümanları maddi açıdan Haçlılar karşısında en çok zayıf düşüren noktalardandı. Haçlı orduları, genellikle Akdeniz üzerinden İslam dünyasına kadar ulaşıyor; belki zayıf korsan direnişleri dışında hiçbir direnişle karşılaşmadan İslam coğrafyasının Suriye kıyılarına çıkıyordu. Müslümanlar, için onları durdurabilecek tek güç deniz fırtınalarıydı.

Bu ağır bir acziyetti. Rabbimizin verdiği vazifeden kaçmaktı. Yeryüzünün halifesi olmaktan firar etmekti.

Selahaddin Hazretleri, her alana olduğu gibi donanmaya da el attı. Donanma için ayrı bir divan oluşturdu. Böylece donanmanın oluşmasını ve güçlenmesini kolaylaştırdı.

Daha Mısır’daki vezareti döneminde, Hicri 565’te bir donanma kurdu. Bu donanma, kısa bir süre içinde Akdeniz’de büyük manevralar yapabilecek güce ulaştı. Müslümanlar, onun sayesinde artık Haçlıları denizde karşılıyor, denizde takip edebiliyordu.

Sonraki dönemde ise Eyyübî donanması, zaferden zafere koştu. Üstelik hem Akdeniz’de hem de Kızıldeniz’de…

Eyyübî donanmasının en önemli zaferlerinden biri kuşkusuz, (daha önce birkaç kez sözünü ettiğimiz) Eyle Kontu lanetli Ernat’ı dize getirmesidir. Mekke ve Medine’ye hacı taşıyan limanları harap eden bu alçak Haçlı, küçük gemilerden kısa sürede hızlı donanmalar kurmakla ünlüydü. Selahaddin Hazretlerinin Musul’la uğraştığı bir dönemde Medine’yi işgal naraları atıyordu. Ama Selahaddin’in kardeşi Melik el Adil, Mısır ve İskenderiye’deki gemileri parçalayıp deve sırtlarına bindirerek Kızıldeniz’e indirdi; Ernat’ı takip ettirdi; Müslümanları Kızıldeniz’de çaresiz sanan melun Ernat, neye uğradığını şaşırarak tarihinin en ağır darbesini yedi. Onun donanmasındaki Haçlıların çoğu öldürüldü, önemli bir kısmı da esir alındı. Kendisi canını zor kurtardıysa da daha sonra Selahaddin Hazretlerinin kılıcıyla can verdi.

Bu bölüme şunu da eklemek gerekir: Tarihte özellikle Moğollarla yaptıkları savaşlarla kendilerinden söz ettiren Memluklar (Kölemenler Devleti) de Eyyübilerin deniz kuvvetlerinden oluşmuştu. Eyyübiler, onların daha iyi yetişmeleri için onlara bir ada vermişlerdi.

Örnek Bir Ordu Oluşturdu

Daha Emevilerden itibaren, İslamî dönemde ordunun iki sorunu vardı: 1. Orduyu savaşa hazır tutmak için gerekli gelirin karşılanması 2. Savaşın olmadığı dönemlerde işsiz kalan ordunun devleti karıştırması.

Bu sorunlardan ilki, devletin sürekli sivil halka yüklenmesine, ondan para toplamasına böylece sosyal huzuru bozmasına yol açıyordu. İkincisi ise savaşa alışan ordunun, karşısında düşman bulamayınca darbe yapmak için uğraşmasına böylece idari yapıyı bozmasına neden oluyordu.

Selahaddin Hazretleri, Mısır’a yerleşir yerleşmez, ikta sistemini getirdi. Böylece savaş dönemleri dışında askerler çiftliklerde kalıyor; hem halka yük olmuyor hem de idari sistem için sorun olmuyordu. (Bu sistem daha sonra Osmanlı’da da başarıyla uygulanmış; bu sistemin bozulmasıyla Osmanlı devleti çöküş sürecine girmiştir.) Selahaddin-i Eyyübi Hazretleri, iyi bir disiplin içinde,

1. Süvariler 2. Piyadeler

3. Destek birlikleri 4. Gönüllüler

5. Mühendisler*** 6. Doktorlar

7. Askeri Bando 8. Bayrak Taşıyıcıları

9. Postacılar 10 . Keşif gücü

gibi sınıflardan oluşan bir ordu oluşturdu. Ordudaki hukuksuzluğun önüne geçmek için orduya has mahkemeler kurarak Kadıaskerlik sistemini kurdu. Onun başarısını, samimiyetinin yanında bu disiplinli çalışma biçiminde de aramak gerekir. Çünkü Üstad Bediüzzaman ve Seyyid Kutup’un ifade ettiği üzere çalışmada “ihlas” ilk koşuldur ancak tek koşul değildir. Başarıya ulaşmak için her alanda planlı ve başarıya ulaşıncaya kadar sabırlı (kararlı) olmak gerekir.

Selahaddin Hazretleri, bu üç şartı da yerine getirmiş; Kudüs’ü Haçlıların elinden böyle kurtarmıştır.

Onun ordusu kaleleri kuşattığında, mühendisler planlar yapıyor; istihbaratçılar bilgi topluyor, kale tahripçileri surların dibinde çukurlar açıp dev ateşler yakarak kale duvarlarını kirece dönüştürüyor, surlarda büyük gedikler açıyorlar. Ordunun öncü birlikleri bu gediklerden içeri giriyordu.

DEVAM EDECEK…

NOTLAR VE KAYNAKLAR: *Selahaddin-i Eyyübi Hazretlerinin Kudüs’ün fethini İslam dünyasına müjdelemek için gönderdiği mektupların girişine yazdığı ayet-i kerime

*Çevgân at üstünde değnekle karşılıklı iki grup (takım) arasında dört köşe bir sahada oynanır. Oyuncular at sırtında ellerindeki değneklerle sürdükleri topu hedeften geçirerek sayı yaparlar. Takımlar genellikle dörder kişiden oluşursa da bu sayı oyun alanının büyüklüğüne göre artabilir. Takımlardan birinin diğerine üstünlük sağlaması, yedi topu “amaç’tan (kale) geçirmekle gerçekleşir. Oyunda kullanılan ucu eğri ve hafif değnekler 1,20 veya 1,50 m. uzunluğundadır. Toplar 10-15 cm. çapında olup söğüt veya akça ağaç budağından yapılırdı. Ayrıca küçük bir çakıl taşının çevresine pirinç samanı sarılarak üzeri bir deri ile kaplanmış toplar da kullanılırdı. Her iki takım için de tek hedef (kale) vardır.

**Selahaddin Hazretleri için mektup, aynı zamanda basın gibidir. Kudüs’ün fethinden önce İslam dünyasından destek almak, Kudüs’ün fethinden sonra ise zaferini müjdelemek için mektuptan yararlanmıştır. Nitekim Kadı İmad, Kudüs’ün fethinden sonra Dımaşk’tan Kudüs’e gittiğini ve oraya ulaştığı gün Anadolu’dan Horasan’a İslam dünyasına gönderilmek üzere yetmiş mektup yazdığını söyler. Mektuplardan biri de Bizans Kralı Angelos’a gönderilmiştir.

***Selahaddin Hazretlerinin mühendisler grubu o kadar kendilerine güveniyorlardı ki Kadı Fadıl onlar hakkında şu notu aktarıyor: “İşin ehli mühendisler, Musul’dan geçen Dicle Nehri’nin mecrasının kolaylıkla değiştirilebileceğini, bunun üzerine suyu kesilen halkın savaşmadan ve zarar görmeden şehri teslime yanaşacağını söylüyorlar.”

1. İbn-i Kesir

2. M. A. Sallabî, Eyyübî Devleti

 

3. 4. ve 5. Malcolm Cameron Lyons ve D. E. P. Jackson; Selahaddin s. 77, s. 75