Peygamber Efendimiz (sas), bir hadis-i şeriflerinde "Zekât vererek mallarınızı kale içine alınız." buyurmuşlardır ki, bu ifade malı koruyacak manevî sigortanın zekât olduğuna işaret etmektedir. Zekât, `malın kırkta biri` olarak somutlaştırılır zihinlerde; çoğu zaman da Ramazan ayında yapılan az bir miktar yardımla bu yükümlülüğün yerine getirildiği sanılır. Oysa zekât oranları belirli bir yükümlülüktür ve sosyal yardımlaşma sistemini harekete geçirip gelir dengesini sağlar. İslam`ın beş şartından biri olan bu ibadetin malın büyümesi ve bereketlenmesine sebep olduğu da göz ardı edilen bir başka gerçek.
Zekâtın işlevini aksatan en temel yanlış, günümüz toplumunda `sadaka` yahut `zenginlerin lütfu` gibi algılanması. Bu duruma dikkat çeken sosyolog Ali Murat Yel, zekât verirken herkesin bir kişiyi kalkındırmasının hedef haline getirilmesi gerektiğini söylüyor. "Zekâtın fakirin bir daha yardıma ihtiyaç duymayacağı şekilde verilmesi lazım. Ama bugün maalesef Müslüman toplumlarda sadakaymış, fitreymiş gibi anlaşılıyor. Bu da ekonomik kalkınmanın önüne geçiyor doğal olarak." diye konuşan Yel, İslam`ın temelde sosyal bir din olduğunu hatırlatıyor. Yel`e göre; Müslüman bir toplumda aşırı zenginler olamayacağı gibi aşırı fakirler de olamaz.
İlahiyatçı Suat Cebeci ise zekâtın malı temizlemenin bir yolu olduğunu vurguluyor. Cebeci, zekâtın zenginliği önlemediğine dikkat çekiyor. Bir başka ilahiyatçı Celaleddin Çelik de "Zekât, İlahî anlamda Yaratıcı`ya bağlılığıyla bir kul olma beyanını, sosyolojik anlamda ise bir ümmetin mensubu olarak çevresinden ve kardeşlerinden sorumlu olma bilincini yerleştirir." ifadelerini kullanıyor. Ekonomist İbrahim Öztürk`e göre de bir toplum bütüncül olarak zekât görevini terk ederse iktisadî temellerinin de çöküşünü dinamitler. Hatırlatmakta fayda var: Bediüzzaman Said Nursî`nin zekâtı, her şahıs için sebeb-i bereket ve belaların defi olarak değerlendirmesi oldukça manidardır. Zekâtı vermeyenin elinden bir zekât kadar mal gideceğini anlatan Üstad, şöyle der: "Ya lüzumsuz yerlere verecektir ya bir musibet gelip alacaktır."
Sadaka gibi algılanmamalı
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Murat Yel: Zekât vermek öyle beş on kuruş sadaka vermek değil. Zekât, sadaka gibi algılanmamalı. Zekât verme durumunda olan kişi, muhtaç insanı bir daha zekât almayacak duruma getirmeli. Apartmanlara girişine "Mülk Allah`ındır" yazılıyor; ama "Kiralar benimdir" deniyor. Mülk Allah`ınsa kiraların da O`nun yolunda harcanması lazım. İslam temelde sosyal bir din. Zekât, aslî fonksiyonundan uzakta şu an. Toplum, zekâtı, Ramazan`ın son günü sadaka vererek ya da cep telefonundan bir yerlere mesajlar atarak gerçekleştirmeye çalışıyor. Dünyada hiçbir devlette bu kadar düşük vergi yok. Yüzde 2,5`tur zekâtın karşılığı. Liberal partiler, `Vergiler düşük olsa daha çok vergi toplanır` der. İslam`ın vergi oranı: yüzde 2,5. Bundan daha küçük vergi olamaz. Ama insanlar, bundan bile kaçıyor.
Terk edilince iktisadi temeller dinamitlenir
Marmara Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Öztürk: Mülkiyet tümüyle şahsa ait değildir. Allah, kişilere malı vermedikleri adına kullanmak üzere verir. Zenginlik, varlıklı olmayanların emanetidir. Bu bakımdan verilen zekât kamusal bir hizmettir. Dar bir gücün arasında sömürü düzenine dönmemesi ve toplumun ana arterlerine para akışının sağlanması için zekât önemlidir. İktisadî durgunluğun olduğu toplumlarda fakirlere sıcak para verilmesi konuşulur. Bir toplum bütüncül olarak zekât görevini terk ederse iktisadî temellerinin de çöküşünü dinamitler. Zekât ayrıca, zengin fakir arasındaki düşmanlığı bertaraf ediyor. Toplumda zenginler ile fakirler arasında doğal bölüşmedir. Zekât sayesinde toplumsal barış sağlanır. Emekçi ile işveren arasında da kardeşlik ortaya çıkar ve zengin, mülkünü garanti altına alır. Zekât, Allah`ın lütfettiği malın arınabilmesi için belirtilmiş payın ayrılmasıdır. Zekât vermeyen bir Müslüman doğrudan Allah`a savaş açmış demektir. Fakirin değil Allah`ın hakkını gasp etmiştir çünkü. Fakir bacak bacak üstüne atar ve hakkını bekler.
Zekât, maldaki fakirin hakkıdır
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suat Cebeci: Zekât, zenginliği önleyen bir şey değil. Allah`ın verdiği nimet, yükümlülükler çerçevesinde kullanılmalı. Müslüman zengin olabilir, bunda bir beis yok. Önemli olan zenginliğinin hakkını verebilmesidir. Bir kişi, zenginliği, tefahür olarak kullanamaz. Zekât, maldaki fakirin hakkıdır. Bu, kuruşu kuruşuna hesap edilip; oradan çıkarmadıkça o hak malda kalır. Malı temizlemenin yolu, zekâtı ehline vermektir. Bir insan zekâtı, lütuf gibi veriyorsa çok kötü bir davranış içindedir. Nefsine gurur geleceğini düşünenler, zekâtı, açıktan değil de gizlice vermeli. Zekâtı, sessiz sedasız vermek en güzelidir. Zekât, toplumda öyle bir ağ oluşturur ki ihtiyaç duyan kesimleri birbirine bağlar. İnsanlar arasında gönül köprülerinin kurulmasında çok önemli bir misyonu vardır.
Sadece çok zenginleri ilgilendirmiyor
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celaleddin Çelik: Zekât, ilahi anlamda Yaratıcı`ya bağlılığıyla bir kul olma beyanını, sosyolojik anlamda bir ümmetin mensubu olarak çevresinden ve kardeşlerinden sorumlu olma bilincini yerleştirir. Zekâtı bu genel İslamî anlayıştan bağımsız `malın kırkta biri`yle somutlaşan bir olgu gibi görmek, ondan murad edilen anlamdan uzak kalınmasına yol açar. Zekâtın verilmesi, toplumda karşılıklı güvenin tesisi, kişilerin çalışma ve mülk edinme tarzlarında adalete riayet etmesi, sosyal vicdanda ve kolektif planda bir arınmaya imkân vermesi gibi özellikleri nedeniyle ilahî planda idrakimizi zorlayan manalar içermektedir.
Bu bakımdan zenginlerin lütfu gibi bir algı, bütün anlam içeriğinden boşalmasına yol açabilir. Müslüman bir toplumda zekâtın sosyal katmanlar arasında, karşılıklı öfkeye yol açacak aşırı bir sınıflaşmaya mani bir etkisi vardır. Zekât sadece çok zenginleri ilgilendiren bir ibadet de değildir. Nisap miktarına bakıldığında toplumun geniş kesimlerini içine alan bir sorumluluk olarak, hemen herkesi kendi toplumuna, Müslüman kardeşlerine karşı uyanık bir ilgiyle paylaşmaya bir davettir.