Amca Şirkuh ve baba Necmeddin Eyyüb, Duvin doğumluydu. Eyyübî büyükleri, muharip Hıristiyanlara karşı savaşmayı ana vazife edinmişlerdi. Buna karşılık muharip olmayan Hıristiyanlar hakkında oldukça iyi niyetliydi; onlarla bütün insanî ilişkilerini sürdürüyordu.

Eldeki bilgilere göre Eyyübîlerin Tikrit kalesinden çıkarılma gerekçesi; bir Müslüman kadına saldıran bir Hıristiyanın Şirkuh tarafından öldürülmesiydi.

Kaleden çıktıktan sonra Eyyübîler, Zengileri tercih etti. Zengiler, Haçlılarla sürekli savaş içinde olan bir emirlikti. Dolayısıyla Zengileri tercih etmek, Haçlılarla savaşı tercih etmek anlamına gelirdi. Selahaddin Hazretleri, bu tercihten hiç caymadı. Soğuk veya sıcak… Onun Haçlılarla savaşı hep devam etti. Fakat sıcak savaşı, imkanlara göre yürüttü, zaman zaman Haçlılarla ateşkes antlaşmaları yapmakta bir sakınca görmedi. Bu konuda dışarının eleştirilerine de aldırış etmedi.

Selahaddin, tam anlamıyla bir hedef ve program insanıdır. Hedefi, Haçlıları bertaraf edip İslam’ı aziz kılmaktı.

Program, hedefe göre yapılır. Selahaddin, bütün hayatını Haçlılarla mücadele doğrultusunda programladı. O, hedefini biliyor; asla ihmal etmiyor; savaş veya barış, her işini o hedef doğrultusunda yapıyordu. Onun için ateşkes de affetmek de, öldürmek de himaye etmek de onu hedefine götürecek bir araçtı.

HAYATI HAÇLILARLA MÜCADELEDEN İBARETTİ

Selahaddin’in Haçlılarla mücadelesi, baba ve amcadan kalan bir mirastı. “Savaş kaybetmeyen komutan” diye nam salan amca Şam civarındaki hayatı Haçlılarla savaşarak geçti. Nureddin Zengi Hazretleri tarafından Mısır’a gönderiliş nedeni de Haçlılar ve onların işbirlikçileriyle mücadele etmekti. Esedûddin Şirkuh, Mısır’a giderken yanına Selahaddin Hazretlerini de aldı. Dolayısıyla Selahaddin Hazretlerinin Haçlılarla ve Haçlı işbirlikçileriyle kayda geçen ilk mücadelesi bu seferle başladı ve o günden sonra hayatı boyunca devam etti.

Şirkuh ve Selahaddin’in ilk Mısır seferi, Hicri 559’da gerçekleşti. O seferde hedef Haçlıların işbirlikçisi Fatimî veziri Dargam ve onun patronu konumundaki Haçlılardır. Bu sefer sırasında Haçlı işbirlikçisi Dargam öldürüldü.

Ama Şirkuh ve Selahaddin’in Mısır’a gelmesini sağlayan vezir Şaver dünya makamını korumayı tek ilke edinen bir haindi; Şirkuh ve Selahaddin’e karşı Haçlılarla işbirliği yaptı. Kudüs Kralı Amori’yi Mısır’a davet etti. Şirkuh ve Selahaddin’in kuvvetleri Haçlı Kralı Amori ve onların işbirlikçisi Şaver tarafından tam üç ay kuşatıldı. Neticede ancak Nureddin Zengi’nin onayı ve Haçlıların da Mısır’ı terk etmesi koşuluyla Şirkuh ve Selahaddin, Mısır’dan ayrıldı.

Hicri 562’de Şirkuh ve Selahaddin, tekrar Mısır seferine çıktı. İki bin kişilik orduları, çölde işbirlikçi Bedevilerin ihbarıyla Haçlı tuzağına düştü. Çok zorlu geçen o savaşta Şirkuh ve Selahaddin’in sağ kalması ve zafer kazanması ilahî bir lütuf oldu.

Bu sefer sırasında Selahaddin; tekrar Haçlılar ve işbirlikçileri Şaver’in Mısır askerleri tarafından kuşatıldı. Hatta şehir halkının bir kısmı ve Şirkuh’un bazı Türkmen askerleri de ihanet etti. Şirkuh ve Selahaddin, bir daha şehadetin kapısına dayandı. Kuşatma bir kez daha antlaşmayla kalkabildi.

Bu arada bu savaş, Selahaddin’in adının Haçlılar tarafından duyulmasına yol açtı. Hatta kimi bilgilere göre Kudüs Kralı Amori Selahaddin’in yiğitliğine o kadar hayran kaldı ki Şirkuh’un askerlerinin çölden geçirilmesine yardımcı bile oldu.

Şirkuh ve Selahaddin, Mısır’ı unutmadılar; Mısır’ı Haçlılara bırakmama sevdasından vazgeçmediler; Hicri 564’te Mısır’a üçüncü sefer geldiler. Hedef, bu sefer doğrudan Haçlılardı. Ama Mısır’da yine Haçlı işbirlikçisi Şaver’in ihanetini duydular ve işbirlikçi Şaveri öldürdüler.

HIRİSTİYAN İTTİFAKI YENİLDİ

Hicri 565’te Şirkuh’un vefatından sonra Kudüs Haçlı Kralı Amori, Mısır’a saldırma konusunda Bizanslarla anlaştı. Böylece nadir görülen bir Frenk-Bizans (Batı-Doğu Hıristiyanlığı) ittifakı vücut buldu. Hedef, genç Selahaddin’i, geleceğin kendileri için büyük musibetini ortadan kaldırmaktı.

Selahaddin, bu vakada bütün dünya Hıristiyan yapısıyla karşı karşıyaydı. Haçlılar, Dimyat’ı kuşattı. Selahaddin hem denizden tedbir aldı, Rum gemilerinin Haçlılara yardımcı olmasını engelledi, Bizans gemilerine ağır kayıplar verdi hem de Nureddin’den yardım istedi. Allah ü Teala yardım etti, bir fırtına koptu, Rum gemileri battı, elli günlük kuşatmadan sonra Haçlılar Dimyat’ı bırakıp kaçtı.

Bir Haçlı-Bizans ittifakının dahi Selahaddin’i yenememesi ve ittifakın iki tarafının da ağır kayıplar vermesi, genç Selahaddin’in şanını yüceltti. Müslümanların ona karşı hürmetini; Haçlıların ondan duyduğu korkuyu artırdı. Kendisine karşı Haçlılarla işbirliği yapan sözde Müslüman kişilerin işi zorlaştı, cesaretleri kırıldı.

Selahaddin, Mısır’da iken bizzat alim olarak bilinen kişilerin bile, Şafii bilgini Ammare bin Ali el-Yemenî liderliğinde Haçlılarla işbirliği yapabildiğine şahit oldu. Ammare ve arkadaşları da daha önce anlatıldığı üzere öldürüldü.

Bu gelişmeler sayesinde Selahaddin, Mısır’da Haçlılarla ve onların işbirlikçileriyle mücadele konusunda büyük bir tecrübe kazandı. Haçlıların savaş teknikleri, Müslümanlar arasında onlarla işbirliği yapanların eğilim ve kişilikleri, Haçlıların diğer Hıristiyanlarla kurduğu bağ gibi konular Selahaddin’in tecrübe aynasında yer edindi.

Selahaddin, bu süreçte Haçlı işbirlikçileri konusunda, diğer kesimlerle ilişkilerinde olduğu gibi ihtilalcıdır, tavizsizdir.

Bu işbirlikçilerin en önemli özelliği, Haçlı ordusuyla bizzat omuz omuza Müslümanlara karşı savaşmaları, ihanetlerinin açık olmasıdır. Selahaddin, hayatının sonuna kadar bu şekilde ihanetini açığa vuran, Haçlılarla omuz omuza verip İslam ordusunun karşısına çıkan Müslüman kimlikli insanları hiç affetmedi, hatta Akka civarında olduğu gibi onları mürtet olarak adlandırdı ve hep kılıçtan geçirdi.

Ancak ihaneti halk arasında açıkça görülmeyen, sadece Selahaddin’in istihbarat bilgilerine dayanan Halep gibi işbirlikçiler konusunda cezadan mümkün oldukça kaçındı, onları zorla hizaya getirme yolunu seçti.

Haleplilerin ihaneti öz bakımından, Mısır’da Şaver’in ihanetinden farklı değildi ve en az o kadar da tehlikeliydi. Ancak şekil bakımından farklıydı. Şaver’in ihaneti açıktı, dolayısıyla onu cezalandırma gerekçesini halka izah etme gibi bir sıkıntı yoktu. Oysa Halep’in ihaneti gizliydi; bu ihanete verilecek cezayı açıklamak güçtü. Selahaddin Hazretleri, halk nezdinde “Haksız yere, Müslümanların kanını döküyor” suçlamasına maruz kalabilirdi. İslam dünyasında kafirlerle işbirliği yapan bütün grup ve yönetimler gibi Halepliler de iftira ve yalan üzerine kurulu kara propaganda konusunda çok maharetliydi. Onları cezalandırmak, “Selahaddin Müslüman öldürüyor” propagandalarının halk nezdinde haklılık kazanmasına yol açabilirdi. Onları affetmek ise bu propagandayı boşa çıkarmak anlamına gelirdi. Selahaddin, bu zor dönemeçte ikinci yolu seçti.

Şunu diyebiliriz: Selahaddin, Haçlı işbirlikçileri konusunda Müslüman halkın algısını çok önemseyerek tavır belirlemiştir. Bir yandan işbirlikçileri caydırmış, öte yandan Müslüman kamuoyunu kendi aleyhine sevk edecek, böylece Kudüs davasına zarar verecek cezalandırmalardan kaçınmıştır.

Bu yönüyle Selahaddin, hükümlerin verilmesinde İslam’ın menfaatine öncelik tanımış; fıkhî tabirle hükümde maslahatı dikkate almıştır.

HIRİSTİYANLARIN ARASINA İHTİLAF SOKTU

Selahaddin Hazretlerinin Şam dönemi Haçlı mücadelesi, kuruluş sürecini geride bırakan, hedefine emin adımlarla yürüyen, muzaffer ama asla kaygısı azalmamış, aksine ölümün yaklaştığını düşünerek kaygısı artmış bir komutanın mücadelesidir.

Bu mücadele şu esaslar üzerine oturmuştur:

1. Hıristiyan birliğinin bozulması

2. Haçlı birliğinin bozulması

3. Haçlılara deniz ve kara yoluyla yardımın kesilmesi

4. Kudüs’ün ve diğer İslam topraklarının Haçlı işgalinden kurtarılması

Selahaddin, Dimyat’ta işbirliği yapan Hıristiyanların birliğini bozarak Batı-Doğu Hıristiyanlarını birbirinden ayırmak için özel bir çalışma yaptı:

1. Kendi topraklarındaki Hıristiyanlara Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini uyguladı. Mısır’da kendisine karşı isyan eden Ermenilere karşı öldürme ve bir tür tehcir cezaları verdi. Savaşçı olmayan Hıristiyan topluluk ve kişilere karşı ise cizyelerini ödemeleri ve İslam ordusuna karşı Haçlılarla işbirliği yapmamaları koşuluyla iyi davrandı. (Onun buradaki tutumu coğrafyamızı fetheden Hz. İyaz b. Ganm Hazretlerinin yöremiz Hıristiyanlarıyla yaptığı Reha (Urfa) Antlaşmasına birebir uygundur.)

Selahaddin, bu doğrultuda sarayında Hıristiyan doktor ve devletinde 20 bine yakın Hıristiyan katip çalıştırmakta sakınca görmedi. (Seyyid Kutup Hazretleri, İslam Düşüncesi adlı eserinde beşeri ilimlerin gayrimüslimlerden öğrenilebileceğini ancak Müslümanların bu ilimleri öğrenmede ihmalkâr davranmamaları gerektiğini anlatmaktadır. Selahaddin de Hıristiyan istihdamına mahkum olmamak için eğitime çok önem vermiştir, bu ileride anlatılacaktır.)

2. Akdeniz’deki Hıristiyan tüccarların İslam dünyasına ulaşmalarına izin verdi; böylece Hıristiyan çıkarcılığını Hıristiyanları bölme yönünde kullandı.

3. Bizans’la antlaşma yaptı. İstanbul’da Müslüman tüccarların Cuma namazı bile kılabilecekleri imkânı oluşturdu. (Galata Arap Camii) Böylece Batı Avrupa’dan gelen Katolik Hıristiyanları, Ortodoks Doğu Hıristiyanları arasında yalnız bıraktı.

HAÇLI BİRLİĞİNİ BOZDU

Selahaddin Hazretleri, bir yandan Müslümanların birliğini sağlamaya çalışırken öte yandan Haçlıların ittifakını ustalıkla bozuyordu.

Bu doğrultuda,

1. Kudüs’teki krallık tartışmalarına taraf oldu, Trablus Kontu Raymond’la anlaşıp onu Kudüs Kralı Guy de Lusignan’ı devirmeye cesaretlendirdi. Raymond’un Selahaddin’le anlaşması fanatik Haçlıların birbirlerine güvenini yok etti.

2. Selahaddin Antakya Haçlıları ile Kudüs Haçlılarının arasını bozmak için Antakya kralı III. Bohemund’la özel bir anlaşma yaptı.

3. Selahaddin, bizzat Kudüs Kralı Guy de Lusignan’la ateşkes yaptı ve ona Ernat gibi serseri Haçlıları denetleme zorunluluğu getirdi. Ernat gibi serserileri denetlemek güç olunca Haçlılar birbirlerine karşı mücadele etmek durumunda kaldı.

Haçlılar, antlaşmalarına hep ihanet ettiler; Selahaddin de onların ihanet edeceğini biliyordu. Ancak antlaşmalarla onların arasını bozuyor ve Müslümanların gücünü büyütmeye zaman buluyordu.

KİMİNİ AFFETTİ KİMİNİ CEZALANDIRDI

Selahaddin’in, Şam döneminde Haçlılara muamelesi Resulullah’ın Medine Yahudilerine karşı tutumuna çok benzemektedir. Selahaddin, kimi Haçlıları ilkin affederek bertaraf etmeye çalışmış, onlar sözlerinden dönünce onlara karşı çok sert tutum takınmıştır.

Selahaddin, Musul’la uğraşırken Ernat diye bilinen Kerek Kontu güçlü bir donanma kurarak, Mekke ve Medine limanlarına Hacı bırakan limanlara saldırdı; çok sayıda hacı adayını şehid etti. Medine-i Münevvereyi işgal edip Ravza-i Mutahhara’ya saygısızlık edeceğini ilan edecek kadar haddini aştı. Selahaddin, Ernat’ı Mısır donanmasına takip ettirdi, onu yakalamadıysa da adamlarını yakaladı ve Haçlılara ders olsun diye bazı esirleri Mina’ya gönderdi; Müslümanlar onları orada öldürmek süretiyle cezalandırdı.

Hac yolunu kesmeyi iş edinen Ernat’ın cezasına gelince Selahaddin onu kendi elleriyle öldürmeyi vaad etti.

Büyük Hıttin zaferinde Kerek Kontu Ernat da Kudüs Kralı Guy ile birlikte esirler arasındaydı. Selahaddin, “İki defa onu yakaladığım takdirde öldüreceğimi nezretmiştim: Biri Mekke ve Medine’ye doğru yürüyüşe geçtiğinde, diğeri Müslüman kafileleri hıyanetle ele geçirdiğinde” dedi, onun Resulullah’a olan saygısızlığını hatırlatarak “İşte Muhammed adına ben buradayım” diyerek onun boynunu bizzat kendi elleriyle vurdu. Bu konuda sultanlar, infaz yapmaz, uyarılarını da dikkate almadı. Bunu gören Kudüs Kralı korktu ancak Selahaddin onu affetti.

Bu gelişmelerin hepsinin Kudüs’ün fethine giden yolda gerçekleştiği düşünülürse Selahaddin Hazretlerinin Kudüs’ü ele geçirmek için nasıl bir ince siyaset uyguladığı kolaylıkla anlaşılır.

Devam Edecek...

 

KAYNAKLAR:

1. İbnü’l Esir Tarihi, El Kamil Fi’t Tarih

2. İbn-i Kesir, El Bidaye ve Nihaye

3. M. A. Sallabî, Eyyübî Devleti

4. M. C. Liyons, D.E.P. Jackson, Selahaddin