Ahmet Yılmaz / Yazı Dizi
Kitleler, Selahaddin Hazretlerinin Kudüs’ü fethetme amacı uğruna çalışabilecek durumda değildi. Selahaddin’in cihad çağrısı karşılık bulmadığı gibi, kimi Müslümanlar Selahaddin’in çabalarının kendi çıkarlarına zarar vermesinden korkuyordu.
Durum kimi zaman Selahaddin Hazretlerinin “Müslümanlar nerede? Maazallah yoksa İslam’ı terk mi ediyorlar?” (1)diyeceği kadar ağırdı.
Selahaddin, sabırla çalışarak kitleleri bilinçlendirmeye ve engel olmaktan çıkarmaya çalıştı.
MISIR HALKI ŞERİATTAN RAHATSIZ OLDU
Mısır’da zenciler önemli bir topluluk oluşturuyordu. Sudan asıllı zenciler, kendi liderlerine bağlıydılar. Eyyübî yönetiminin Mısır’da sağlanmasına, daha doğrusu Mısır’ı Haçlıların etkisinden kurtarmaya en büyük engeli onlar teşkil ediyordu. Ama Haçlıların “kadınlar gibiler” diye anlattıkları diğer Mısırlılar da Şeriat’ın uygulanmasından, özellikle zekatın eksiksiz toplanmasından rahatsız oldu. Bunun için Şii olmamalarına rağmen zaman zaman Fatimî yanlısı isyanlara katıldılar.
Örneğin, Ammare b. Ebu’l-Hasan, Şafii mezhebinden olmasına rağmen, Hicri 569’da Fatimî yanlısı bir isyan organize etti; Selahaddin’i güç durumda bıraktı. (2)
Selahaddin, Akka önlerinde Haçlılarla savaşta iken Mısır’da günahlar yeniden alenice işlendi. Öyle ki Mısır’a gönderilen Kadı Fadıl, emirlerden başlayarak bütün halkta görülmemiş bir ahlaksızlık, zina, eşcinsellik, yalancı şahitlik ve adaletsizlik görüldüğünü; sözde Müslümanların Ramazanda gündüz vakti yiyip içtiğini, geceleyin de sabahlara kadar Hıristiyanlarla şarap içtiğini, kendisinin de bundan dolayı uyuyamadığını yazıyordu. (M. C. Liyons, Selahaddin, s. 414)
HALEP HALKI, ŞEHRİ SELAHADDİN’E TESLİM ETMEDİ
Halep halkı Haçlılarla işbirliği içindeki idarecilerini Selahaddin’e karşı destekledi. Şehri Selahaddin’e teslim etmemek için direndi. “Halep kalesindeki hazinenin dili olsa yanlış işlerini söylerdi; kafirlere verilip mü’minlerin sinesine saplamak için mızraklara harcanan bu hazineden Halep’te geriye kalan kısım da İslam’ın yasakladığı şarabın içilmesi için kadeh olmuştu.” (3)
Halep’in tesliminden sonra da halk sevineceğine kızdı. “İbnü’l Esir şöyle yazıyordu: Avamdan biri bir çamaşır teknesiyle su getirip Zengi’ye bağırdı: Sen hükümdar olmaya değil, çamaşır yıkamaya yaraşırsın”
Halk arasında “Bu Zengi deli” diye bir şarkı söyleniyor, dillere Sincar karşılığında Halep’i satan (taze sütü ekşiyle değişen) eşekle ilgili bir söz dolaşıyordu.” (4)
SURİYE’NİN KIYI ŞERİDİ HALKI HAÇLILARLA BİRLİKTE ÇALIŞIYORDU
Bedevilerin para uğruna Haçlılarla yaptığı işbirliği ünlüydü. Ancak daha beteri de vardı. Öyle ki bazı Müslümanlar, Suriye kalelerinde Haçlılarla bir olmuş ve Müslümanlara karşı savaşıyorlardı. Selahaddin, “tekfir” konusunda çok titiz olmasına rağmen onları mürted olarak nitelendiriyor ve muhtemelen Beytü’l Ahzen’in ele geçirilmesi sırasında onları da esir Haçlı okçularıyla birlikte öldürtüyor. (5)
Selahaddin Batı Suriye’deki Kerak Kalesi’ni kuşatırken yöre Müslümanları gelip kendisiyle görüşüyor. “ (Katip) İmaddedin ise bu konuda şunları yazmıştır: Müslümanlar, bu bölgelerde çok eskiden beri yaşamış, fakat çocukları Frenk idaresiyle yetişmişti. Bize muhabbetlerini göstermekten korkuyor ve bu yüzden gizliyorlardı.” (6)
BAĞDAT GÜNAHA BATMIŞTI
İbn-i Esir, Hicri 577. yılı olaylarını anlatırken “Bu sene Bağdat’ta rezaletler çoğaldı, bunun üzerine Hacip, bir grup insanı şarapları dökmekle ve kötü kadınları yakalamakla görevlendirdi.”
Esasen Bağdat’ta mezhep tartışmaları yüzünden vaaz vermek yasaklanmıştı. “Vaizler de uzun bir süre yasaklı kaldıktan sonra konuşmaya başladılar. Çünkü daha önce vaazları yüzünden uzun süren fitneler ve şerler meydana geliyordu.” (7)
YAHUDİLER BAĞDAT’TA EZANA KARIŞIYORLAR
Bağdat’ın civar kentlerinden Medain’de Yahudiler, havra yakınındaki bir mescitte “çok ezan” okunduğu gerekçesiyle Müslümanlara saldıracak kadar şımarmışlar. Olay, Yahudiler İslam başkentindeki gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Onlara bu gücü veren ticaretin ellerinde olmasıydı.
Müslüman halk, çıkan olaylar üzerine yahudilerin dükkânlarına saldırıyor ve ancak halifenin söz konusu havrayı mescide çevirmeyi kabul etmesiyle olaylar duruyor. Ama daha ilginci Halifenin yahudilerin etkisini ciddiye almasıdır. Halife, yahudilere saldıran Müslümanları cezalandırdığını göstermek için hapishaneden idamlık mahkûm çıkarıp asıyor. Böylece kendince işi dengeliyor. (8)
SELAHADDİN HAZRETLERİNİN SORUNLARA KARŞI TEDBİRLERİ
Selahaddin Hazretleri, halkı ıslah etmek ve halkı İslamî hizmetin kanatları altına almak için kısa ve uzun vadeli olmak üzere çok yönlü bir program uyguladı. Uzun ve kısa vadeli tedbirler aldı. Uzun vade için halkı şuurlandırmaya çalıştı. Halk cahildi, bunun için Müslüman kâtip bile bulunamıyordu. Eğitime büyük yatırım yaptı. Kısa vadede ise daha çok ekonomik tedbirlerle halkı sakinleştirme yoluna gitti.
ŞERİATI UYGULADI
Bütün sorunların çözümü İslam’dadır. Selahaddin Hazretleri, her tür hesabı bir kenara bırakarak İslamî bir yönetim kurdu. Bunun için Şeriatı eksiksiz uyguladı. Daha Nureddin Zengi zamanında Dımaşk (Şam) Emniyet Müdürü konumundayken hırsızlara karşı verdiği mücadele ile tanındı. Öyle ki dönemin şairlerinden el-Arkala, şu ünlü dizeleri kaleme aldı: “ Sessizce giden Suriye hırsızları, “Yusuf yüzünden kadınların elleri kesildi fakat bu (Yusuf Selahaddin) erkeklerin ellerini kesiyor” diyor. İslam Şeriatının uygulamaya konmasını hayretle ilan ediyordu.
Selahaddin, kendisine muhalif olan kişilere karşı bile Şeriatı uygulamaktan vazgeçmedi. Dönemin sultanları, muhaliflerini yakarak cezalandırma gibi Avrupai yöntemler denerken o, en azılı muhaliflerini mahkemeye verme asaletini gösterdi.
Şu ibret verici duruma bakalım: Selahaddin Hazretleri iktidarını Mısır’da sağlamlaştırma aşamasındayken, Kerek’te Haçlılarla çatışırken kendisine karşı bir ihtilal düzenleniyor: “Ammare b. Ebul-Hasan b. Zeydan el-Hakemî, fakih ve şairdi. Şafiî mezhebine mensuptu. Fatımî Devleti zamanında yöneticilik yapmış önde gelen şahsiyetlerden bir grup bir araya gelip toplandılar. Ve yıkılan Fatımî Devleti’ni yeni baştan kurmak hususunda kendi aralarında anlaştılar. Haçlılara mektup yazarak onları yardıma çağırdılar. Fatımîlerden de birini halife tayin ettiler. Ayrıca vezir ve emirleri de tayin ettiler. Bütün bu olup bitenler Sultan Selahaddin’in Kerek mıntıkasında bulunduğu bir esnada meydana gelmişti.” Dahası daha önce adamlar, Selahaddin’in kardeşini Yemen’e göndermesini sağlayarak eksiksiz bir plan uygulamışlar. Onlardan biri vicdana gelip her şeyi haber verince “Selahaddin, bu Fatımî komplocularını birer birer huzuruna çağırdı. Sorguladı. Onlar suçlarını itiraf edince onları hapse attı.” Daha önceki dönemlerde olsa bunların boynu hemen vurulurdu. Ama Selahaddin, “Fıkıhçılara, bunlara ne yapacağına dair fetva sordu.” (9)
(Onun bu tutumu, kendisinden sonraki İslam devletlerine de geçecek ve Osmanlı’da güçlü bir Şeyhülislamlık makamı olarak kendisini gösterecektir.)
Selahaddin, daha önce anlatıldığı gibi Mezalim Mahkemeleri kurdu, halka zulmeden idarecileri yargıladı, bazen bizzat kendisi de sanık konumunda ifade verdi. Kadıaskerler atayarak ordu işlerinde de İslam hukukunu hakim kıldı.
Selahaddin, bu çerçevede özetle,
1. Halkın suç işlemesine karşı tedbir almış.
2. Kendi muhaliflerine karşı adaleti hakim kılmış. Böylece kendi yetkisini hukukla sınırlandırmış, halka güven vermiş.
3. Komutanlarını yargılayarak ve gerektiğinde kendisi de yargılanarak “ayrıcalığı” ortadan kaldırmış, hukuk önünde eşitliği sağlamış.
4. Orduda hukuku hakim kılarak adaleti devletin temeli haline getirmiştir.
Selahaddin, bunun kendisine getirdiği yüke sabırla katlanmıştır. Halkla arasında o kadar sıkı bir bağ oluşmuş ki bir katibine espri anlamında “Eski halklar, hükümdarlarından kaçarlardı; şimdi biz, halktan kaçmaya başladık” demiştir.
EKONOMİK TEDBİRLER ALDI
Emirler de halk da para düşkünüydü. Emirler halktan çok topluyor, halka az veriyordu. Halk, mülkü emire ait gördüğü için bu duruma itiraz etmiyordu.
Selahaddin, öncelikle halka mülkün kendilerine ait olduğunu hissettirdi. Nitekim, kardeşi El Adil’in Halep’in kendisine satılmasını istediği ancak Selahaddin Hazretlerinin “Sen, bu yerlerin satılabileceğini mi sanıyorsun; bilmiyor musun ki bunlar, içinde yaşayan halka aittir. Biz, Müslümanların hazinedarlarıyız” demiştir. (10)
HER ALANDA TAKVA VE ŞERİAT
1. Selahaddin, gerek eski Fatimî veziri Şaver’in gerek amcası Şirkuh’un topladığı bütün malları Mısır halkına dağıttı. Şam’ı teslim almak üzere Mısır’dan yola çıktığında yanında bulunan para 50 bin dinar gibi bir sultan için çok gülünç bir miktardı. Hatta İbnü’l Esir’e göre yanındaki para sadece 10 dinardı.
Kudüs’te Haçlılardan aldığı paraları da halka dağıttı. O “mal biriktirme” konusunda takva sahibiydi. Mal konusunda Ebu Zer Hazretleri gibi takvayı seçerek hiçbir zaman hazine sahibi olmadı. Bütün eleştirilere rağmen bu alışkanlığından da vazgeçmedi. Kendisine paranın bir kısmını başka fetihler için saklaması istendiğinde bile ona razı olmadı. Bu durumu, tarihçiler tarafından bir eksiklik olarak görülecek kadar meşhur olmuştur.
2. O dönemde “müküs” diye bir vergi türü ünlüydü. Şeriatta yeri olmayan bu ve diğer vergileri kaldırdı. Buna karşılık zekat konusunda çok sıkı davrandı. Öyle ki zekat vermek istemeyen Mısır zenginleri mallarını zahire çuvallarının içinde saklar ancak Selahaddin Hazretlerinin zekat memurları uzun demir çubukları çuvallara batırarak hileleri ortaya çıkarırlardı. Bu da zaman zaman şikayetlere yol açmıştır.
3. Selahaddin, beylerin yüzünü halktan çevirdi. Onları savaş zamanında düşmandan ganimet almaya yönlendirdi. Böylece halk üzerindeki ekonomik baskıyı azalttığı gibi emirlerin savaşa ilgisini de artırdı.
Barış zamanında ise iktalar oluşturdu. O, emirlerin de halkın da boş durmasından yana değildi. Mısır tarihinde ilk defa iktalar oluşturdu. Böylece emirler, savaş dışındaki dönemlerde bir bakıma çiftçi oldu. Köylülerin de sultanın dağıtacağı maaşa güvenip köylerini terk etmelerini engelledi.
4. Yol güvenliği ve özellikle Hac yolculuğu o günlerde büyük sorundu. Selahaddin Hazretleri hacılardan alınan vergileri kaldırdı, Mekke ve Medine’ye bol para gönderdi. Yol güvenliğini de sağlama konusunda azami bir gayret gösterdi. Bu hizmetleri, samimi Müslümanları memnun etti.
5. Selahaddin Hazretleri, emirlerinin ticaretle uğraşmalarına da engel olmadı, hatta Haçlı saldırılarının en yoğunlaştığı dönemde bile Akdeniz’de Hıristiyanlarla ticaret devam etti. Böylece ekonomik canlılık daima korundu. Böyle olmasaydı karnından başka bir şey düşünmeyen o günün insanını sakinleştirmesi mümkün olmazdı.
DEVAM EDECEK…
KAYNAKLAR:
1. M. C. Liyons, D.E.P. Jackson, Selahaddin, s. 378
2. İbn-i Kesir, Hicri 569 yılı olayları
3. M. C. Liyons, D.E.P. Jackson, Selahaddin, s. 235
4. M. C. Liyons, D.E.P. Jackson, Selahaddin, s. 241
5. M. C. Liyons, D.E.P. Jackson, Selahaddin, s. 179
6. M. C. Liyons, D.E.P. Jackson, Selahaddin, s. 254
7. İbn-i Kesir, 566. yılı olayları
8. İbnü’l Esir, 358
9. İbn-i Kesir 569 yılı olayları
10. M. C. Liyons, D.E.P. Jackson, Selahaddin, s. 253