“Türkiye ’nin iki binli yıllarının “en uzun yılı” olan 2010’la beraber bir “yeni iktidar” tecrübesine girdiği iddiası, kimse için ciddi bir tartışma mevzuu olmasa gerek. Bu “nev-zuhur iktidar”la beraber gelen bir “yeni yargı” ve “yeni adli sınıf”ın hayatımıza neler getirdiği sorusu ise oldukça can alıcı bir soru olarak ortada duruyor. Bu noktada ortada tuhaf bir durum var. O tuhaflık şurada: Yargıda “yeni” olanın heyecan ve umudunun ortalarda hiç görünmemesi bir yana, geçmişin o çok tanıdık edalarının yargıda aynı bildik halleriyle arzı endam etmesi, “yeni” olana dönük algıyı ciddi bir gerilime sürüklüyor. Gün geçmiyor ki yargıdaki herhangi bir gelişmeyle beraber “biz bunu daha önce görmemiş miydik?” diye sormayalım. Öyle ya, “vesayet” ve “dikta”ya aracı olduğu iddia edilen bir yargı kurumunu; HSYK’yı alaşağı ediyorsunuz. Fakat yıktığınız “heykel” birdenbire “yeni” makyajıyla yeniden önünüzde bitiveriyor. Bunun bir kabus olduğunu düşünmeyin sakın. Bugün yaşadığımız, tecrübe ettiğimiz yargının ta kendisidir bu. Hem de “the cemaat” dışındaki herkesin yüzleşmek zorunda kaldığı bir güncel gerçek. Gelin bu meseleyi hepimizin bildiği popüler örneklerin dışındaki gerçeklerle yüzleşerek bir daha anlamaya çalışalım. Ki “yeni yargı” denilen “skandal”ın ne kadar dar bir oligarşik zeminden yükseldiğini iyice bir fark edebilelim. Ve dahası bu noktada kaybedenin sadece Kemalistler değil müslim-gayrimüslim, sağ-sol ve Alevi-Sünni geniş halk kesimleri olduğunun da ayırdına varabilelim. Yargı açısından bugünün en önemli dersi buradadır çünkü.
Son marifetleri
Şu “dava” örneklerine bir bakalım hele.
1- Sadece yazdıkları nedeniyle “örgüt üyeliği” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum edilen dindar yazar ve gazeteci Abdulkadir Turan’ın raflarda bekleyen dosyası hemen incelemeye alınarak Nisan 2011’de onandı. Böylece hem Yargıtay’daki bir iş eksiltildi hem de sistemin bir muhalifi imha edildi!
2- Yeni üyelerle Yargıtay artık hız almıştı, durmak yakışır mıydı! İhya-Der’in 18 üyesinin “örgüt yöneticisi ve üyeliği” suçlarından 6 yıl 3 ay ile 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkum olduğu dava dosyası, hemen incelemeye alınarak Haziran 2011’de onandı. Yargıtay’ın onadığı mahkeme kararında suç sayılan eylemlere bir göz atalım: “Kutlu Doğum Haftası düzenlemek, Filistinliler için gıyabi cenaze namazı kılmak, Mekke’nin Fethi Gecesi organize etmek, Kurban Bayramı’nda kurban eti dağıtmak, dernek bünyesinde uzlaşı ve sivil toplum, taziye ve ilmi araştırma komisyonları kurmak, dernekte seminerler düzenlemek vs.” Örgüt yönetici ve üyeliği bağı ise, derneğin bilgisayarında ele geçirildiği iddianame ve mahkeme kararındaki ibare ile, “Bismillahirrahmanirrahim” ile başlayıp “Allaha emanet olun” şeklinde biten A-4 kağıdı.
3- Eylül 2011’de Vahdet-Der’in 5 üyesi 7 yıl 6 ay ile 10 yıl 6 ay arasında değişen toplamda 50 yılı aşan hapisle cezalandırıldı. Yine tanıdık tek bir delille örgüt üyeliği bağlantısı kuruldu: “Bismillahirrahmanirrahim” ile başlayıp “Allah’a emanet olun” şeklinde biten A-4 kağıdı. Suç sayılan eylemler ise “üniversiteyi yeni kazanan öğrencilere yardım edip, onların öğrenci evine yerleşmesine yardımcı olmak, Kudüs Günü konulu basın açıklamasına katılmak, İsrail ve Amerika ’yı protesto etmek amacıyla basın açıklaması yapmak, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle etkinlik düzenlenmek ve katılmak, Hz. Fatma’yı anma etkinliği düzenlemek, öğrenci evlerine eşya temin etmek ve beyaz çuvallarla eve erzak götürmek vs.”
4- İki hafta önce, 1994 yılnda henüz 14 yaşındayken örgüt üyeliği suçlamasıyla cezaevine konulan ve 2004’e kadar devletin gözetim ve denetiminde çocuk olmaktan çıkan Yakup Köse, 1999’da cezaevinde “Allah, Bismillah, Allah-u Ekber” şeklinde tekbir getirmekten özel yetkili mahkemece kendisine verilen 1yıl hapis cezasının onandığını, cep telefonuna gelen bir mesajla öğrenmiş oldu.
5- Aynı hafta içerisinde, yargı tarafından Kürtler için geleneksel suç aleti olarak tescillenen “poşu” ile Kağıthane’de otobüs beklerken gözaltına alınan Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül , 25 ay tutuklu kalmanın akabinde, “örgüt üyeliği” ve “patlayıcı madde bulundurmak” suçlarından toplam 11 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırıldı. Hem de görgü tespit tutanağını düzenleyen polislerin Kırmızıgül’ü teşhis edemediklerine ve gizli tanığın olay anında gördüğü şahsın o olmadığına ilişkin mahkemedeki beyanlarına rağmen.
28 Şubat’ın asıl mirasçısı
Bu beş yargı vakasına bakarak “yeni yargı”nın “eskisi”nden bir farkı olduğunu söyleyebilen biri çıkabilir mi? Hiç sanmıyorum. “Yeni yargı”ya yine de haksızlık etmeyeyim, “eskisi”nden dört farkı var. Birincisi, “eski yargı”nın yönetim katmanındakiler 28 Şubat sürecinde asker tarafından birkaç saat süreyle brife edilmişlerdi. “Yeni yargı”nın yönetim katmanıdakilerin ise, Milli Güvenlik Akademisi’nce 5 ay süreyle brife edildikleri sertifika ile tescilli. İkincisi, “eskiler” topluma yaşattıkları mağduriyetleri ciddi bir iş yapıyormuşcasına gösterirlerdi. “Yeniler” ise, bu işten ne kadar eğlendiklerini her defasında gösteriyorlar. Üçüncüsü “eskiler”in 85 yıl yaşattığı yargıyı, “yeniler” 1,5 yılda skandala dönüştürdüler. Dördüncüsü ise, “yeni yargı” sayesinde “eskisi”nin yarattığı mağduriyet alanı gittikçe genişliyor ve çeşitleniyor. Çok küçük bir oligarşi dışında geleneksel dindarlığın tüm halleri ciddi bir baskı altında yaşıyor. Bir başka deyişle “yeni yargı” döneminde de dindarlar için 28 Şubat devam ediyor, hem de o günlere rahmet okuturcasına. Peki bunda dindarların hiç kusuru yok mu? Elbette ki var, o da, “yeni yargı” sahiplerini siyasal düşünce ve inanç olarak kendilerine yakın hissederek sessiz kalışları. Yargının mağduriyetleri genelleşmeye doğru gidiyor...


Demokrat Yargı Genel Sekreteri Yargıç Kemal Şahin / Radikal