Ahmet Yıldırım / Analiz / doğruhaber

Farklı fraksiyonlardan da olsa Kürtlerin BDP/KCK lehine sarf-ı kelamda bulunmaları anlaşılır da, ulusalcı-sol kesimden birilerinin Kürtler ve BDP/KCK konusunda aşka gelmesini bir türlü anlamış değilim.

Kendilerine gelince özgürlük niyetine beşyüz takla atanların, 1990’lı yıllarda PKK bahanesiyle Kürtlerin anasını ağlatanlarla aynı kafadan takılanların, bugün için söz konusu dindar Kürtler olunca  BDP/KCK konusunda özgürlüğün kriterlerini icad etme girişimleri hiç de masumane bir çaba gibi görünmüyor.

Özellikle BDP/KCK cephesiyle AKP karşıtlığı temelinde ilişkilenme stratejileri göz önüne alındığında, aynı cephe üzerinden Kürtleri kirli iktidar içi mücadelelerine alet etme sinsiliği hemencecik kendini ele vermektedir.

Oysa Kürtlerin sorunu bir sistem sorunu iken; aynı zevatın sorununun sadece iktidar hesaplarına dayalı bir “Saray içi entrika” olduğu herkesçe bilinmektedir. Elbette ki AKP’nin yanlış politikalarının savunucusu değilim. Ancak Kürtlere insanlık dışı şartlar dayatmakla ünlü eski Ergenekon düzeninin medyadaki tetikçilerinin AKP karşıtlığı temelinde Kürtleri bir sıçrama aracı olarak kullanmaları, kesinlikle Kürtleri olduğu gibi BDP/KCK’yi de Perinçek’in eski Bekaa stratejisi benzeri bir mantıkla bir kez daha saray içi entrikalara alet etmek arzusunun bir sonucudur.

İlginçtir, aynı stratejinin diğer bir ayağı da Kürtlerin dindarlaşmasına karşı geliştirdikleri reaksiyonda belirmektedir. BDP/KCK tabanını daha iyi tavlama gayesi güden bu strateji, aynı zamanda bölgedeki dindarlaşma eğiliminin “tehdit algılaması” olarak benimsenmesini esas almaktadır.

Dindar camianın gelişme trendi sistem kaygısının bir ürünü olarak kendilerinde belirivermekte, bu kaygıyı BDP/KCK çevrelerine mal etme atakları birbirini izlemektedir. İki sene önceki Hizbullah tahliyeleri konusunda öfkelerinden kudurma nöbetleri geçiren aynı zevatın, başarılı bir operasyonla Öcalan üzerinden BDP/KCK’ye aşılama başarıları biliniyor iken, BDP’nin yapmak istediği son mitingin engellenmesi üzerinden yine benzer bir operasyonel habercilik sürecine amade olmaları gözlerden kaçmadı.

BDP mitinginin yasaklanmasını eleştirmek adına 27 Mayıs’taki “Ahde Vefa” mitingi üzerinden dalış yapan provokatör kanadın Radikal kanadından biri, yasak olgusunu eleştirmek yerine “Ahde Vefa” mitinginden intikam alma çırpınışı, karartma uygulanan mitingin etkilerinin aslında malum zevatın bir yerlerinde bıraktığı morarmaların şiddetini göstermesi açısından dikkate değerdi.

Kendini “Öfke kontrolörü” zanneden Radikal provokatör, Gaffar Okkan’ı bile neredeyse KCK’lı ilan ederken, eleştiri mantığını “Ahde Vefa”ya yoğunlaştırması, BDP’lilerin öfkelerine yön tayini çabasından başka bir şey değildi. Rüyalarında 28 Şubat gibi ceberut uygulamaların yeni versiyonlarını görmekten usanmayan derin bağlantılı provokatörlerin, Kürt bölgelerindeki İslami hassasiyetleri yine bir kısım Kürtlerin eliyle sekteye uğratma çabaları, şimdilik “Yoldaşlık” dürtüleriyle sürdürülürken, Perinçek-Küçük’ün Bekaa stratejisinin çökmesinden sonra “Kardeş Öcalan”a karşı geliştirdikleri kafatasçı jargon, bugünkü BDP/KCK’lilere ders almaları için yeter de artar bile.