Şükrü Gündüz / Doğruhaber

Kitap okumak insanın kişisel gelişimini sağlayan önemli etkenlerden biridir. Kitap okumak, insanın düşünce yapısını ve hayal dünyasını geliştirir. İnsana bilgi ve birikim kazandırır. Kitaplar sayesinde bilmediğimiz diyarlara yolculuk ederiz. Bazen okurken hüzünlenir, bazen de neşeleniriz. Tarihin sayfalarında koşar adımlarla dolaşır; destanlara ve trajedilere tanıklık ederiz. Geçmişin elem verici olaylarını değiştirmeye gücümüz yetmese de geleceğimizi kitaplardan edindiğimiz tecrübelerle inşa edebiliriz…

Kitap okumanın önemini Çağrı TV’de ‘Kitap Dostu’ programını sunan Eğitimci Metin Kaya ile konuştuk.

KİTAPLAR ZULMÜN DÜŞMANIDIR


Tarihte düşman kuvvetlerinin işgal ettikleri yerde ilk olarak saldırdığı binalar kütüphaneler ve yaktıkları ilk şeyler de kitaplar olmuştur. Kitaplar neden bu kadar tehlikeli görülmüştür?

Aslında kitaplar tehlikeli görülmemiştir. Kitapların içeriği tehlikeli görüldüğü için kitaplar yakılmıştır. Çünkü bir yeri işgal edenler bir süre sonra kendi düşünce yapılarını yansıtan kitaplarla halkın karşısına çıkmışlar. Zulümlerini bu sefer kendi düşünce yapılarına uygun kitapları dayatma ile devam etmiştir. Geçmiş dönemlerde hâkimiyet sadece güç ile sağlanıyordu. Gücün ayakta kalabilmesi için ona muhaliflerin olmaması gerekir. Okuyan kişiler her zaman zulmedenlere karşı olmuşlardır. İşgal edenler için en büyük tehlike okumayı sevenler ve kitaplar olmuştur. Bir ülke zorla işgal edebilir. Ama orada uzun vadeli kalmak için o ülkenin kültürünün yok olması lazım. Bu da kütüphanelerin yakılması ve kitapların yok olmasından geçiyor.

DARBECİLER KİTAPLARA DÜŞMANLIK YAPTILAR

Darbeler ve darbeciler Türkiye’de kitaba da darbe vurdular. Darbe yıllarında basılan kitap sayısı düştü. İnsanların yıllık geliri ile birlikte kitaba verilen para da azaldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Darbe ile başa geçen darbeciler halkın çoğunluğunun istediği kişiler değildir. Çoğunluğun istediği kişiler olmadıkları için bunlar her an gitme korkusu yaşıyorlar. Zorla iktidara gelen azınlıklar için okuyan kesim her zaman tehlike arz eder. Ekonomik olarak zayıf, okumayan ve cahil bırakılan halk, sosyolojik olarak her zaman yöneticilerine bağlı olur. Darbeciler de bu bağlılığın devam etmesi için halkın yoksul ve cahil kalması için bütün güçlerini seferber ederler. Türkiye’de ne zaman ki ekonomi düzelmiş, özgürlüklerin önü açılmışsa, o mutlu azınlık hemen bir balans ayarı yapmıştır. Çünkü okuyan, düşünen, üreten ve devletin büyümesi için çabalayanlar bu mutlu azınlık tarafından her zaman tehlike olarak görülmüşlerdir. Onlara göre halk her zaman muhtaç olmalı ve ihtiyaçlarının peşinden koşmalıdır. Halk okumamalı, çünkü okuyunca düşünecek, düşününce de rejim için tehlike arz edecek. Yoksul olan halk sadece yaşayabilmek için koşturacağı için o mutlu azınlık da saltanatlarını devam ettirecek.

GÜNÜMÜZDEN BİR ÖRNEK…

Doksanlı yıllarda Urfa’nın bir köyünde öğretmenlik yapıyordum. Komşu köylerden biri bir ağanın köyüydü. Köylü çoluk çocuğu ile hep ağaya çalışırdı. Köyde büyük bir okul vardı. Aynı zamanda öğretmen de atanmıştı. Ama okulda öğrenci yoktu. Öğretmen, ağanın evinden dışarı çıkmıyordu. Ağa, köylü çocuklarının okula gitmesine izin vermiyordu. Sadece kışın bir iki ay okula gitmelerine izin veriyordu. Öğretmen arkadaşıma niçin böyle yaptığını ve bunun büyük bir vebal olduğunu söyledim. Öğretmen arkadaş da elinden bir şey gelmediğini söyledi. Kendi çocuklarını Avrupa’da okutan Ağa, öğretmene “Eğer bu çocuklar okursa benim işlerim ne olacak. Bunların gözü açılırsa benim de ağalığım biter” demiş. Aynı ağa kendi çocuklarını Avrupa’da okutuyormuş. Ayrıca aynı ağa Şanlıurfa’da iktidar partisinin de il başkanı idi. Ve o köyde de o güne kadar hiç denetim olmamıştı. İşte darbeci Türkiye’nin küçülmüş hali. Yine Urfa’da öğretmenlik yaptığım köyde ve çevre köylerden kız çocukları okula gönderilmezdi. Sebebi ise kız çocukları okuyunca onların istedikleri ile evlenmeyecek ve onlar da başlık parası alamayacaklardı. İşte darbeciler onlara hiçbir yaptırım uygulamaz ama başörtüsünden dolayı okula alınmayan kızlarımız ve ailelerine ceza yağdırırlar. Bu uygulama halen Urfa’nın birçok köyünde devam etmektedir. Hiçbir yetkili bunun için kılını bile kıpırdatmıyor.

KİTAP, YEME İÇME VE UYKU GİBİ BİR İHTİYAÇTIR

Öncelikle kitap okumayı sevdirmek bir devlet politikası haline getirilmelidir. Diyelim ki devlet böyle bir çalışma yapmıyor. O zaman iş başa düşüyor. Bir şeyi sevdirmek istiyorsanız onu hep gündemde tutmalısınız. Bir çocuk reklamda gördüğü çikolatayı daha çok ister. Bir futbol maçı günler önceden bütün medya tarafından gündeme getirilir. Böylece toplumun ilgisi uyandırılır. Aynı çalışmaların kitap için de olması lazım.

Bunun için:

- Herkesin rahatlıkla ulaşabileceği kütüphaneler açılmalı ve kütüphanelere gitmek cazip hale getirilmeli.

- İnsanların toplu olarak zaman harcadıkları yerlere (çay ocağı, kafe, internet kafe, parklar gibi) kitaplık zorunluluğu getirilmeli.

- Her şeyden önce bütün okullardaki kütüphaneler çok aktif kullanılmalı.

- Eğitim müfredatına zorunlu kitap okuma dersleri konulmalı.

- Okuma ile ilgili sürekli panel ve konferanslar düzenlenmeli.

Bir de kişisel çaba olması lazım. Her insan, yeme, içme, uyku ve günlük işine ayırdığı zaman gibi okumaya da bir zaman ayırması gerek. Yani boş zamanım olursa, kitap okurum şeklinde düşünmemek lazım. Sevdiklerimize, dostlarımıza sürekli kitap hediye etmeli, hediye olarak da kitap kabul etmeliyiz. Nasıl ki haftalarca bir futbol maçı gündemimizi işgal ediyorsa aynı şekilde kitap ve okuma da gündemimizi oluşturmalı.

KİTAP REKLAMI YAPILMALI

Avrupa ülkelerinde kitaplar satış rekorları kırıyor. Türkiye’de neden böyle bir durum yok?

Avrupa kendi okuma kültürünü oluşturmuş. Avrupalılar yüzyıllar önce Müslümanlardan aldıklarıyla kendi medeniyetlerini oluşturmuş ve şimdi onun nimetlerinden faydalanıyorlar. Avrupa’da kitap okuma bir kültür haline getirilmiş ve toplum bu kültür ile yetişiyor. Avrupa’da bir kitap piyasaya çıkmadan günler önce her yerde reklamı yapılıyor. Öyle ki insanlar kitabı görmeden içeriğine vakıf olmadan binlerce sipariş veriyor. Dikkat edin kitabı rekor düzeyde satan içerik değil, reklamdır. Türkiye de ‘derbi maç’ denilen bir maç, hiç gündem yapılmazsa acaba o maçı kaç kişi izlemeye gider? Ama böyle bir maç haftalar önceden gündemde tutuluyor ve maç bittikten sonra da haftalarca gündem de tutuluyor. Düşünün aynı gündem kitap ve okuma için olursa, Türkiye’de de kitap satışları rekor kırmaz mı?

MUTLU AZINLIK HALKIN KİTAP OKUMASINI İSTEMİYOR

Türkiye neden kitap okumada geri sıralarda yer alıyor?

Türkiye devlet olarak kendi toplumunun okumasını istemiyor. Yukarıdaki ağa örneğindeki gibi devleti idare eden mutlu azınlık demokratik saltanatlarının ellerinden gitmesini istemiyor. Bu halk okursa o mutlu azınlık asla iktidarda kalamaz. Bu yüzden bu halkın kitap okumaması için her türlü entrikayı çeviriyorlar. Avrupa’nın hasta adam dediği Osmanlı, o dönemde eğitimde ve sahip olduğu kütüphanelerle dünyada ilk sıralarda yer almasına rağmen, dünyada modern ve gelişmiş olarak gösterilen Türkiye’nin kitap okumada son sıralarda yer alması düşündürücü değil mi? Sorun sistem sorunudur. Başka bir şey değildir.

HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU?

Kitap okumanın yararları nelerdir?

Allah’ın ilk emri ‘Oku’dur.’ Bu bile tek başına yeterlidir. Kişisel olarak bakıldığında; öncelikle kitap okumak insanın ufkunu genişletir. Okuma kişinin hem ahireti ve hem de dünyasını düzene koyar. Nitekim Allah’u Teâla ‘Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?’ diye buyuruyor. Bu da okumanın ne kadar değerli olduğunu ortaya koyuyor. Toplumsal olarak bakıldığında okuyan ülkelerle okumayan ülkeler arasında; ekonomik, siyasi ve kültürel olarak ne kadar fark olduğu ortadadır.

AİLECE KİTAP OKUMA SAATİNİZ VAR MI?

Anne-babalar çocuklarına kitap okumayı nasıl sevdirebilir?

Düzenli kitap okuyan ebeveynlerin çocukları da okumaya eğilimlidirler. Her anne-baba kendi evlerinde önce bir kitaplık oluşturmalıdır. Evde mutlaka ailece bir kitap okuma saatinin olması gerekir. Çocuk için okumaya yönelik bir hedef konmalı ve hedefe ulaşınca ödül verilmelidir. Ceza olarak asla kitap okuma cezası verilmemeli. Bu yöntem çocuğun zihninde kitap okuma denilince aklına kitap okumayı ceza olarak düşünmesine yol açar. Anne-baba olarak neyi çok seversek çocuklarımız da aynı şeyleri sevecektir. Ebeveynler okumayı sevecekler ki çocukları da okumayı sevsinler. Çocuklar için en iyi model anne-babadır.

İNTERNET OKUMA ALIŞKANLIĞINA DARBE VURDU

İnternetin yaygınlaşması kitap okuma alışkanlığını azalttı mı? İnternet kitap okumanın yerini tutabilir mi?

Dünya ülkeleri icat edilen yeni bir cihazdan en iyi nasıl faydalanabiliriz çabasında iken maalesef Türkiye’de ise bunun hilesi nasıl yapılır çabası var. Zaten okumayan bir toplum olduğumuz için internet, okuma alışkanlığımıza darbe vurdu. Toplumumuz zamanının çoğunu televizyon izlemeye ayırdığı için okumaya zaman ayırmıyor. Buna bir de internet eklendi. Fazla söze gerek yok. Her köşe başında bir internet kafe açılırken, kütüphaneler tek tek kapanıyor. İnternet, bilgiye ulaşmak için en kısa yol olabilir. Ancak kontrollü kullanılmazsa zararları faydalarından daha çoktur. Çünkü dünyayı ellerinde tutmak isteyen emperyalist güçler toplumu gereksiz şeylerle uğraştırarak kendi gücünü devam ettirirler. Kaç kişi bilgi amaçlı interneti kullanıyor, diye sorulduğunda, yapılan araştırmalara bakmak lazım. İnternette en çok tıklananlar, Facebook ve arama motorlarından sonra kumar ve oyun siteleri geliyor. Bilgi ağırlıklı siteler çok geri sıralarda yer alıyor. Bunlara bakıldığında internetin kitap okumanın yerini tutmadığı gayet açıktır.

TÜRKİYE’NİN KİTAP İSTATİĞİ

• Kitap Türkiye’de ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235.nci sırada yer alıyor.

• Japonya’da toplumun yüzde 14’ü, ABD’de yüzde 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okurken, Türkiye’de ise sadece on binde bir kişi kitap okuyor.

• Türkiye’de günde ortalama beş saat televizyon seyredilirken, kitap okumaya yılda sadece altı saat ayrılıyor.

• Türkiye’de okunan kitaplar genellikle siyaset, aşk, cinsellik konularını işliyor.

• Japonlar yılda ortalama 25, İsviçreliler 10, Fransızlar 7 kitap okurken, Türkiye’de bir kişi on yılda bir kitap okuyor.

• Türkiye’de dergi okuma oranı yüzde 4, gazete okuma oranı yüzde 22, radyo dinleme oranı yüzde 24, televizyon izleme oranı yüzde 95.

• BM’nin insani gelişim raporunda ülkeler kitap okuma oranına göre sıraya dizilmiş. Türkiye 86.ncı sırada.