Beroj`dan Cesim İLHAN`ın Hüseyin Yılmaz ile gerçekleştirdiği söyleşinin tamamı...
 
 
Haksız bir şekilde derneğimizi kapattılar
 
Derneğimizin kapatılmasıyla beraber -ki zaten haksız hukuksuz bir şekilde kapatıldı- kapatılmasına gerekçe olan ceza davası halen devam ediyor. Ama sanki burada arkadaşlarımız ceza almış gibi veyahut o ceza mahkemesine konu olan fiiller sabitmiş gibi, kısacası karar sabitmiş gibi derneğimizle ilgili kapatma davası açıldı. Ve bu kapatma davası hemen bitirildi. Gerekli incelemeler yapılmadan, araştırma yapılmadan ve bir de önce verilen bir karar olduğu için ve sadece işi kılıfına uydurmak kalmıştı, mahkeme de bunu yaptı. Haksız bir şekilde derneğimizi kapattılar. Yani hem esas hem de usulü açıdan yanlış bir karar verdiler.
 
Tabanımız bizden bir parti kurmamızı istiyor
 
Fakat biz de derneğimizin ilk kapatılması gündeme geldiği günden beri, gerek bu konuda halkımızın, yani tabanımızın talepleri, ‘neden hem bir dernek çatısı altında bir çalışma yapıyorsunuz, neden bir siyasi parti kurup siyasete dâhil olamıyorsunuz’ veya ‘neden bağımsız milletvekilli adayı çıkarmıyorsunuz’ diye söylüyorlardı.  Doğrusu biz de o günden bugüne bunu tartışıyorduk, tabi sadece kendi içimizden değil. Değişik çevrelerle de görüştük. Hatta derneğin yargıtay tarafından kapatılması onaylanınca yine arkadaşlarımızı Türkiye’nin değişik yerlerinde sivil toplum kuruluşlarına gönderdik. Bazı yazarlara, kanaat önderlerine arkadaşlarımızı gönderdik. "Biz siyasi bir oluşuma gitmeyi düşünüyoruz siz nasıl görüyorsunuz? Sizce bir boşluk var mı, yok mu? Varsa biz bu boşluğu doldurmaya adayız, tavsiyeleriniz nelerdir?" diye birçok kesime gittik. Genelde yüzde doksan olumlu olarak bize döndü.
 
Kürdi hassasiyetli olanlar böyle bir oluşum BDP’yi zayıflatır
 
Diğer yüzde onluk olumsuz kesim ise daha Kürdî hassasiyetli kesimlerdi. BDP’yi göstererek "işte şu an mevcut bir parti var. Dolayısıyla böyle bir oluşum olursa BDP’yi zayıflatır." dediler. Bir kısmı da "bu oluşum Ak Parti`ye zarar verir diye böyle bir şey yapmamanız lazım." dediler. Yani Ak Parti`ye yakın olanlar ile BDP`ye yakın olanlar böyle söylüyorlardı. Ama bir ikisinin dışına kalan görüş ise "siyasi bir temsiliyet vardır. Mevcut hiçbir parti burada insanlarımızı temsil etmiyor, bir boşluk vardır ve bu boşluğun doldurulması lazımdır. Kitleler taban gücü olarak bunu yapabilirsiniz, yapmanız da lazım hatta yapmasanız mesuliyet altında kalırsınız." diyenler de vardı. Ve biz hepsini önce kendi şubelerimizle değerlendirdik. Sonra ortak platformlarda birlikte çalıştığımız sivil toplum kuruluşlarıyla bir istişarede bulunduk. İstişare neticesinde de biz şu aşamada bir parti olarak değil de önce bir geçiş süreci olacak şekilde bir siyasi hareket olarak ortaya çıkmayı uygun gördük. Ve yaptığımız “ahde vefa mitingi”nde biraz da onun neticesini bekledik. O da bizim için önemliydi. Yani tabir caiz ise bir nevi Mustazaflar olarak mitinge görücüye çıktık. Hem kapatmayı protesto hem de yeni bir oluşumla ilgili siyasi mesajlarımız olacağını söyledik. Halkımızı çağırdık, bu konuda halkımız da olumlu tepkiler verdi. Bizim ilk siyasi bir oluşum hasebiyle beklediğimizin üzerinde bir katılımla halkımız desteğini verdi. Orada bu konu ile ilgili düşüncelerimiz daha da bir netleşmeye doğru ilerledi. O miting ile adeta potansiyelimizi görme gibi bir noktaya geldik. Orada siyasi hareketin ilanını yaptık.
 
Ülkenin ve Bölge`nin sorunlarına islami bir perspektifle çözeceğiz
 
Ülkenin ve özellikle Bölge`nin temel sorunlarına eğileceğimizi ve bu sorunlara eğilirken de İslami perspektifle Kürt halkının sorununu çözeceğimizi ve bizim için ölçünün; Kuran ve sünnet olduğu, gerek Kürt sorunun çözümünde olsun, gerekse inancın önündeki engellerin kaldırılması, sistemin İslam’a olan düşmanlığının bertaraf edilmesi noktasında olsun, gerekse ekonomi olsun, ülkeyi ve insanı ilgilendiren konulara İslami perspektifle çözüm önerilerinde bulunacağımızı ve bunun takipçisinin olacağımızı ve bundan sonra bizim de söz sahibi olacağımızı karara bağlamak için bölgedeki alimlerimizle bir araya gelip istişare yapıyoruz.
 
Ak parti devlet eksenli, BDP ise PKK çizgisinde Kürt sorununa yaklaşıyor
 
Kürt sorunun çözümü için Ak Parti ile BDP`den farklı yaklaşıyoruz. Mesela Ak Parti devlet eksenli Kürt sorununa bakıyor. Kürt sorunun çözümünde de şu anki mevcut sistemin izin verdiği kadar çözüme yöneliyor. Kültürel bazı haklarla kapatacağını ve kapatılması gerektiğini düşünüyor. O noktada kendini sınırlama vardır Ak Parti`de. Bir de Ak Parti`nin geldiği nokta, koltuk onları idare ediyor. Yani mevki makam, ben artık devleti temsil ediyorum ben ne dersem odur ve devleti temsil ettiğim için de ona göre davranıyorum. Hatta bize karşı da öyle davranıyor. Arkadaşlarımız polis tarafından haksızlığa uğruyor, tacize uğruyor. Keyfi soruşturmalarla gözaltına alıyor. Mahkemede yargılayıp ceza veriyor. Bizim arkadaşların elliden fazlası cezaevinde. Suçları ise sadece dernek çalışmasından dolayıdır. 130`den fazla kişi hakkında da soruşturma var. Sıkıntılarımızı yetkililere söylüyoruz hatta milletvekillerine iletiyoruz ama adamlar dinlemiyor bile. Ve bu konuda güvenlik eksenli yaklaşılıyor.  Kendi polisini koruyor, benim polisim yanlış yapmaz diyor. Veya benim seçtiğim hakimim yanlış yapmaz mantığı ile cevap veriyor. En basitinden, biz bir derneğe taziye ve ziyarette bulunduğumuzda bunu örgütsel bir faaliyet olarak görüyor ve dosyaya koyuyor.
 
BDP çizgisi ise PKK’nin çizdiği çizginin dışına çıkamıyor. Kürt halkının haklarını getirip PKK’nin siyasi taleplerine kurban ediyor. ‘Öcalan ev hapsine alınmadan Kürt sorunu çözülmez’ diyor.
 
Türk bu ülkede hangi haklara sahipse aynısı Kürtler için de tanınmalı
 
Biz ise Kürt sorunu ile şiddeti birbirinden ayırıyoruz. Eğer devlet aklı, aklı selim ile Kürt sorununu çözmek istiyorsa İslam’ın; Türklere, Araplara, Farslara ve bütün milletlere vermiş olduğu hakların aynısını Kürtlere de vermelidir. Eşit vatandaş olarak görecek, anayasada Türkçülük ibarelerini çıkartacak. Ulus devlet anlayışını terk edecek ve diyecek ki bu devlet birden fazla etnik yapıdan oluşun bir cumhuriyettir. Hatta Türkiye ismini de değiştirebilir. Eğer değiştirmese de bu onlara tek taraflı bizim bir jestimiz olur. Nihayetinde burada yirmi, yirmi beş milyon nüfustan bahsediliyor. Başka ülkeler 1 veya 2 milyon nüfus varsa onların diline resmiyet veriliyor. Önce Kürt kimliğinin resmi statü kazanması lazım, Kürtçenin resmi dil olarak yer alması lazım. Yani kısaca bir Türk bu ülkede hangi haklara sahipse biz aynısını Kürtler için de tanınmasını istiyoruz. Bundan daha kısa öz tarif olamaz sanırım.
 
PKK bu bölgenin kendisine teslim edilmesini istiyor
 
PKK hem Kürt sorunun içinde hem de dışındadır. PKK`nin kendi örgütü için istemiş olduğu bazı haklar ve talepler yerine getirilmeden devlet Kürtlere anayasa statü de verse, anadilde eğitimi de kabul etse, resmi dil olarak Kürtçeyi de kabul etse PKK kabul etmeyecektir. Çünkü PKK bu bölgenin kendisine teslim edilmesini istiyor. Öcalan serbest bırakılacak gelip PKK`nin başına geçecek ki Oslo görüşmelerinde bizim gözlemlediğimiz budur.
 
Şu an Hizbullah ile PKK tabanı arasında bir gerginlik yok
 
Bizim sadece Yüksekova şubemiz PKK tarafından 17 sefer saldırıya uğradı. Biz yine de kendi kitlemize ‘bu bir provakasyondur’ deyip yatıştırdık. Birileri PKK ile bizi karşı karşıya getirmek istiyor. Ve bu kişilerin KCK yapılanması, MİT ve emniyetle irtibatlı olduğu belgelerle çıktı ortaya. Yani derin devletin kontrolünde olan kişiler tarafından PKK`nin tabanı ile bizi tabanımız karşı karşıya getirilmek isteniyor. Neden? Çünkü bizi çatışma ortamına çekmek, tasfiye etmek, veya Hizbullah-PKK çatışması çıkarmak. Ama şu an Hizbullah tabanı ile BDP tabanı arasında herhangi bir gerginlik yok.
 
Arkadaşımız vurulduğu zaman polis seyrediyordu
 
En son Yüksekova`da bir kardeşimiz PKK tarafından polislerin gözleri önünde şehit edildi. Yüksekova`da karakol, derneğimize 200-300 metre uzağındadır. Polisler karakolun önünde barikat kuruyor, BDP`liler de bizim derneğin önünde sürekli gösteri yapıyor. Her gösteride derneğe molotof, taş hatta son zamanlarda derneğe girme teşebbüsü oldu. Buna rağmen polis müdahale etmiyor, sadece seyrediyor.  Sanki bu camiayı kaos ortamına çekmek için danışıklı bir durum var. Bundan dolayı ben diyorum ki bu işi yapanlar derin yapıyla birlikte çalışan veya derin yapının kontrol ettiği kişilerdir. İmam Aziz Tan, başka camia mensubuydu, iki hafta sürmedi hemen faili ortaya çıkarıldı. Cizre`de öğrenci yurduna saldırı oldu, saldırıyı yapanlar hemen ortaya çıkarıldı. Yani hükümete yakın olan camiaya yapılan saldırılar hemen ortaya çıkarılıyor. Demek ki biliyor, kontrol ediyorlar. Bazı şeyler var. Ama bize yönelik, derneğimize yönelik PKK`nin birçok saldırısı var ve hiçbirinin şimdiye kadar faili yakalanmamış. Soruşturma dahi açılmamış.
 
Devlet sadece PKK’yi muhatap alıp Kürt sorununu çözerse biz kabul etmeyeceğiz
 
Bir yanda devlet ve PKK vardır, bir yandan da Türkler ve Kürtler. Türkleri Ak-Parti temsil ediyor. Kürtleri ise PKK temsil ediyor. Biz kestirmeden giden bu sonuca karşıyız. Burada Müslüman Kürtlerin çözüm önerileri dikkate alınmadan, taleplerine başvurulmadan ve muhatap alınmadan devletin tek taraflı PKK’yi muhatap alıp yapacağı anlaşmayı biz kabul etmeyiz. Çünkü burada Müslüman Kürtlerin yaşam hakkı ihlal edilecektir. Devlet bile bile kendi eliyle Müslüman Kürtleri PKK’nin insafına terk edecek ve burada kaos ve çatışma ortamı çıkaracak. Bu ise da çok daha büyük sorunlara sebep olacak.
 
DTK ve Öcalan, Kürtlerin haklarını almamız için birlik çağrısı yaptı bize
 
Kürt sorunu konusunda `Kürtler eziliyor, haklarını almamız için birlikte hareket etmemiz lazım` diye teklifleri oldu. DTK ve Öcalan’ın çağrısı vardı. Tabi bunu yaparken geçmişlerinden özür dilerlerse birlikte hareket edebilirler diyorlar. Bizim geçmişte bir yanlışımız yok. Eğer özür dileyecek birisi varsa oda PKK’dir. Bu camiayı çatışma ortamına çeken PKK’dir. Ölüm sayısı beşi-onu aşınca bir misillemeye gidildi. Fiili bir ateşkese gitti; ama kalıcı bir ateşkes değil. Eğer kalıcı olsaydı Yüksekova’daki kardeşimiz şehit olmazdı. Ama yine de bu halkın selameti ve eski kaos ortamına tekrar dönülmemesi için biz sağduyulu davrandık. Halen bu konuda bir açıklama bekliyoruz. Yüksekova’daki kardeşimizin katilinin ortaya çıkarılmasını ve derneğimize yapılan saldırılar için özür bekliyoruz. Bugüne kadar bu yapılmadı. Sadece şunu söylediler: ‘Bu bir provokasyondur oyuna gelmeyelim.’ Doğrudur. Ben de biliyorum ki bu bir provokasyondur; ama bunu kim yapıyor. Kimin kitlesi bu provokasyona alet oluyor. Kimin kitlesi üzerinden bu oyunlar oynanıyor? Tabi ki senin.  O zaman diyeceksin ki; ‘ben kitleme sahip çıkamıyorum, kitlem beni dinlemiyor. Özür dilerim.’ Ya da ‘kitlem manipüle edildi birileri tarafından’ diyeceksin.
 
Gerçekten şu an çatışmasız bir noktaya gelmişsek camiamızın tek taraflı sağduyulu çağrılarıyla kendi aleyhine olan bu duruma misillemede bulunmaması ve karşılık vermemesi etkendir.
 
Devlet ile PKK arasında yaşanan savaşta sadece halk zarar görüyor
 
Devlet ile PKK arasında yaşanan savaşta en fazla zarar gören halktır. Müslüman halkın çocukları ölüyor ve öldürülüyor. Ölen Türk’ün annesine babasına bakıyoruz, babası sakallı hacı, annesi başörtülü veya bakıyorsun eşi örtülü birisi. Ölen Kürd’ün de aynı şekilde. Peki çocuklarımız niye birbirine öldürtülüyor? İşte biz bunun hesabını soruyoruz. Devlet şu an askeri dağa gönderince cihat söylemiyle gönderiyor. Hadi gidin savaşın diyor. Madem öyle orduevine ölen askerin başörtülü annesi ve sakallı babası neden alınmıyor?  Neden Dindar kişiler subay veya astsubay olamıyor? Ama savaşmaya gelince dindarların çocuklarını alıp cepheye götürüyor öldürtüyorlar. PKK için de bu söz konusudur.
 
Kürtçe resmi dil ve eğitim dili olmalıdır
 
Bizim yeni anayasadaki taleplerimiz ise Kürtçe’nin resmi dil ve eğitim dili olmasıdır. Ama biz biraz daha reel düşünmek zorundayız. Yılların inkar ve asimilasyonu sonucu Kürt dili ve edebiyatı geriledi. Şu an Kürtçe’yi konuşabiliyorsak da okuma ve yazma konusu çok düşüktür. İnsanlarımızda bu hassasiyet oluşuncaya kadar Kürtçe’nin okullarda seçmeli veya zorunlu olması bence önemli bir adımdır. Burada devletin yapacağı yılların inkar ve asimilasyonun bir nevi bedeli ve özrü mahiyetinde, Kürtçe’nin yazım dilinde de gelişebilmesi ve okuma yazma oranının artabilmesi için bütçeden bir fon ayrılmalıdır. Seçmeli ile yetinmemeli ve bu konuda açılacak kurslara da gerekirse bu fondan kaynak sağlanmalıdır. Bu şekilde açığın önünü kapatma yoluna gidilmelidir. Yani bizim kurumsal olarak düşüncemiz buydu. Şu an Türkçe olimpiyatlarına harcanan paranın onda birini Kürtçe için harcasalar bir kaç yıl içerisinde Kürtçe bilmeyen, yazmayan, okumayan kalmayacak.  Yani sonuç olarak yeni anayasada Kürtçe şu an seçmeli derste olsa resmi dillerden biri olması şarttır. Resmi düzeyde böyle bir adımın olması önemlidir. Ama yetersizdir arkasının gelmesi gerekiyor.
 
Ak Parti’nin Roboski’ye yaklaşımı islami ve insanı değildir
 
Ben Ak parti’nin roboski katliamına yaklaşımını tasvip etmiyorum. Ve eleştiriyorum. Yaklaşım tarzı insanı ve islami değildir.  Ak parti oradaki bütün görevlileri; pilotundan, komutanına kadar açığa alacaktı. Şeffaf bir yargılama yapacaktı. Bu yargılama neticesinde kasıt yoksa, hata varsa, ihmal varsa hatta yanlış bilgilendirme de olabilir. Madem kendi insanımı vurdum diyorsa, bunu ortaya koyması lazım. Ama şu an hükümet Roboski’nin faillerini himaye ediyor. 
 
Azadi İnisiyatifi toplumda bir eksikliğin giderilmesidir
 
Şimdi Azadi İnisiyatifinde yer alan arkadaşlarımız da aynen bizim gibi şu an toplumda temsiliyet konusunda bir eksiklik fark etmişler ve onlar da ellerinden geldiği kadar bu sürece bir katkı sunmak amacıyla böyle bir oluşuma gitmişlerdir. Ben olumlu karşılıyorum.
 
beroj sitesi