Hüseyin Kaya / Doğruhaber
Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı anlatılırken şöyle bir sıralama yapılır:
Bitlis ilinin Hizan ilçesinin İsparit nahiyasine bağlı Nurs köyünde doğdu.
Üstad da köyünden dolayı yazdığı birçok yazının altına ismini “Said Nursi” diye yazdı.
Bu isimle tanındı, bu isimle yargılandı.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde sürgün edildi, zindana konuldu, tecrit edildi. Her yerde iman hakikatlerini anlatmaya devam etti.
Kendisini zehirlediler, talebelerine eziyet ettiler, işkencede hayatını kaybedenler oldu.
Ama Risale-i Nur yazımı ve dağıtımı devam etti.
İhlaslı çalışmaya karşılık Allah bereketler ihsan etti.
Kökü sağlam, dalları gür ve gümrah bir ağaca dönüştü.
Sonra emri hak vaki oldu ve Üstad, 23 Mart 1960’ta vefat etti.
İki ay kadar sonra askeri darbe oldu. Darbecilerin ilk işlerinden biri Üstad’ın mezarını açıp naşını bilinmeyen bir yere götürmeleri oldu.
Amaçları Üstad’ı bu şekilde unutturmaktı. Bu yetmedi, Üstad’ın doğduğu köyün adını değiştirdiler.
Nurs Köyünün adı Kepirli diye değiştirildi.
“Kepir” verimsiz toprak anlamındaydı ve zalimler bu ismi verdiklerinde de bazı hesaplar yapmışlardı.
Ve işte 50 yıl geçti üzerinden.
Kimin “Kepir” olduğu iyice çıktı ortaya.
Nurs köyünün ismine kavuşması fikri planda ebter olanların geçmişi bir daha düşünmelerini ve ona göre hareket etmelerini gerekli kılmıyor mu?