Erzincan`ın Kemaliye ilçesine bağlı 191 haneli Başbağlar Köyü`ne 5 Temmuz 1993`te düzenlenen saldırıda 33 masum vatandaş katledildi. 28 kişi kurşuna dizildi, 5 kişi ateşe verilen evlerde yakıldı.
Sivas olaylarından 3 gün sonra gerçekleşen saldırıyı yapanlar, kurşuna dizdikleri köylülerin üzerine Madımak`ta ölen 37 kişinin intikamını aldıkları yönünde not bıraktı. Olayların üzerinden 19 yıl geçti. Sivas davasında bazı sanıklarla ilgili zaman aşımı kararı verildi. Karar günlerdir tartışılıyor. `Başbağlar katliamı` davası ise faili meçhul kaldı. Katliamın mağduru Başbağlarlılar, Sivas olaylarına gösterilen ilginin Başbağlar`a gösterilmediğini belirtiyor. İki olayın aynı eller tarafından gerçekleştirildiğini söyleyen köylüler, Başbağlar katliamının yeniden sorgulanmasını istiyor.
2 Temmuz 1993 tarihinde meydana gelen `Sivas Katliamı` davasının firari sanıkları ile ilgili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi`nin verdiği zaman aşımı kararı vicdanları rahatsız etti. Karar yazılı ve görsel medyada dahil, her alanda tartışılıyor. Sivas katliamından 3 gün sonra Erzincan`ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde 33 köylünün öldürülmesine ilişkin dava ise yıllar önce takipsizlikle sonuçlandı. Olay, faili meçhul kaldı, dava dosyası rafa kaldırıldı. Sivas katliamı davası ile ilgili tartışmaları yakından takip eden Başbağlar mağdurları da zaman aşımı kararından rahatsız. Ancak Başbağlarlılar, "Aynı ilginin Başbağlar davasına gösterilmiş olmasını beklerdik." diyor.
Başbağlarlılar, zaman aşımı kararını tartışanların çifte standart uyguladığını düşünüyor. Mahkemenin zaman aşımına yönelik kararına verilen tepkileri saygıyla karşıladıklarını aktaran köylüler, aynı tepkinin Başbağlar davasında gösterilmediği görüşünde.
Saldırı sırasında 10 yaşında bir çocuk olduğunu ifade eden Muharrem Baltacı, köylüleri temsilen yaptığı açıklamada; "Sebebi ne olursa olsun Sivas`ta katledilen insanlarda bu ülkenin vatandaşıdır. Özellikle 1993 yılı Türkiye`de, faili meçhullerle dolu bir yıl olmuştur. Görsel ve yazılı basınımızın tarafsız gözle baktığında 2 Temmuz 1993 yılından 3 gün sonra köyümüz Erzincan ili, Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü`ne kamuoyunca Başbağlar Katliamı olarak hatırlanan, tarihte eşine rastlanmamış, gizli ellerin yönettiği, hain terör örgütleri tarafından bir katliama ve soykırıma maruz kalmıştır. 5 Temmuz 1993 tarihinde yüze yakın eşkıya akşam namazında köyümüze baskın yapmış, köyümüzü haritadan silercesine toplayabildikleri tüm köylülerimizi katletmek için toplamışlar. Bu olay sonucunda 28 kişi kurşunlanarak, 5 vatandaşımızı da evinde diri diri yakmak suretiyle 33 masum insanımızı katletmişlerdir. Bu olaydan üç vatandaşımız yaralı kurtulmuştur. Başbağlar Köyü`nün tarihi ve kültürel varlıkları ile beraber ateşe verilmiştir." şeklinde konuştu.
Katliamı gerçekleştiren teröristlerin olay yerine `Sivas ve benzeri katliamların misillemesidir` diye not bıraktığını belirten Baltacı, "Başbağlar katliamının Sivas olaylarının bir sonucu olduğunu kendi ifadeleri ile ortaya koymuşlardır. Dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit`in 22 Ağustos 1998 tarihinde, Başbağlar Köyü`nde devlet vatandaş işbirliği ile yapılmış konutların anahtar teslim töreninde kendi ifadesiyle `Başbağlar ve Sivas katliamını gerçekleştirenler aynı ellerdir` diyerek olayın iki yönlü olduğunu belirmiştir." dedi.
`BAŞBAĞLAR İÇİN TBMM`DE KOMİSYON KURULSUN`
Muharrem Baltacı, Erzincan`dan İzmir DGM`ye alınan Başbağlar dava dosyanın 25 duruşma sonra 1998 yılında takipsizlik kararı ile sonuçlandığı aktardı. Baltacı, "Bugün Sivas davasının adil yargılanmadığını savunanların Başbağlar davasının neresinde olduklarını merak ediyoruz. Başbağlar`da yitirdiğimiz canlar bizim vatandaşımız değil miydi? Başbağlar katliamı, Sivas olaylarının sebebi değil sonucu olmuştur. Zulüm dünyanın neresinde olursa olsun, kimden gelirse gelsin, kime yönelmiş olursa olsun varlık olma bilinciyle zulme karşı koymanın ve kınamanın doğru ve onurlu bir davranış olduğunu düşünüyoruz. Bu vesile ile Başbağlar ve faili meçhul katliamlarına yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Araştırma Komisyonu tarafından özel bir inceleme ile takip edilmesini ve dava süreçlerinin yüce adaletimizden faili meçhul davaların soruşturulmasını canı gönülden temenni ediyoruz." diye konuştu.
`BİZ ZAMAN AŞIMINDAN DA BAHSEDEMİYORUZ, ÇÜNKÜ ORTADA FAİL YOK`
Başbağlar katliamı döneminde köy derneği başkanı olan Mehmet Ali Dikkaya da, 33 masum insanın evlerinden çıkartılarak hunharca katledildiğini hatırlattı. Kaya, "Sivas davasında zaman aşımından bahsediliyor. Biz maalesef zaman aşımından da bahsedemiyoruz, çünkü ortada fail yok. 1998 yılında mahkeme dosyası kapattı. Mahkemenin arşivinde, kirli raflarında bekliyor." dedi. Mahkeme safhasında dikkat çekici gelişmelerin yaşandığını hatırlatan Dikkaya, "Erzincan DGM`de devam ederken hiçbir sebep yokken İzmir DGM`ye alındı. Dava, İzmir DGM`de 1998 yılına kadar devam etti. Ancak bu arada itirafçı bir sanık vardı. İtirafçı sanık, Diyarbakır Cezaevi`nde kalmasına rağmen bir yıl süreyle İzmir DGM`ye bir türlü getirilemedi. Sebebi nedir onu da bilemiyoruz. Bir yıl sonunda DGM`ye getirildiğinde verdiği isimler üzerinde hiç durulmadı. Buna rağmen dosya kapatıldı. Elbistan Cezaevi`nde yatan bir itirafçı daha vardı. Bu itirafçı sanık da duruşmaya hiç getirilmedi. Diyarbakır Cezaevi`ndeki sanığın İzmir`e getirilmemesine gerekçe olarak ise Buca Cezaevi`nde itirafçı koğuşunun olmamasıydı." dedi.
Sivas ve Başbağlar olaylarının öncesinde Sivas kırsalında teröristlerin iki olaya ilişkin telsiz konuşmaları olduğunu ifade eden Dikkaya, "Doktor Baran kod adlı teröristin telsizden `22 kişi Sivas kırsalından ayrılıp Tunceli kırsalına geçtik, Başbağlar olayını yapmak üzere` diyor. Yani bir kısmı Sivas kırsalında kalıyor. 1 Temmuz`da onlar hareket ediyor. 2 Temmuz`da Sivas`ı orada kalanlar yapıyor. 5 Temmuz`da da oradaki 22 kişi ile birlikte hareket edip, oradaki diğer civar yerlerdeki teröristlerle de birleşip yüze yakın teröristlerle de Başbağlar olayını gerçekleştiriyorlar." ifadelerini kullandı.
`BAŞBAĞLAR KAMUOYUNDA İLGİ GÖRMEDİ`
Başbağlar katliamının kamuoyunda gerekli ilgiyi görmediğini ifade eden Dikkaya, "Belki de biz de gerekli kadar kamuoyunu bilgilendiremedik. Ancak Başbağlar`da yaşanan tam bir soykırımdır. Çünkü orada tarihimizi yok ettiler. Ancak bunu basın gerektiği kadar dile getirmedi. Biz Başbağlar olayının, hatta Sivas ile birlikte yeniden dosyalarını açılıp, yeniden inceleme yapılmasını, araştırma yapılmasını ve faillerinin bulunun gereken cezayı görmelerini istiyoruz. Çünkü Başbağlar`da hiç fail yok.
Yüz kişi baskın yapıyor. 585 adet boş kovan toplanıyor. Ancak bunların balistik incelemeleri yapılmıyor. Bu mermiler hangi silahtan çıktı? o bilinmiyor. Köyde evler dümdüz ediliyor. Dünyanın neresinde iş makinesiyle ceset arandığı görünmüştür. Burada maksat nedir bilemiyoruz. Kimler yaptı niye yaptı bilemiyoruz. Bunların açığa çıkmasını istiyoruz." dedi.
`ARAŞTIRMA KOMİSYONU, KÖYDE DEĞİL İSTANBUL`DA İNCELEME YAPTI`
Mehmet Ali Dkikkaya, o dönemde Doğu ve Güney Doğu Anadolu olaylarını araştırmak için kurulan komisyonun Başbağlar`da yapması gereken incelemeyi İstanbul`daki dernek lokalinde yaptığını söyledi. Dikkaya, "Olay mahallinde inceleme yapılması gerekiyordu. Orada deliller karartıldı. Orada hiç bir şey açığa çıkartılamadı. Evler dümdüz edildi." şeklinde konuştu. Adil bir yargılama olduğunu düşünmediklerini aktaran Dikkaya, "İzmir`de bir ara duruşmada tanıklarla sanıkların yüzleştirilmesi, 20 tane o zaman için sanık vardı. Bunların yüzleştirilmesi kararı verilmişti bu bile yok sayıldı. Yani tanıklar bile mahkemede dinlenmedi. Bu köyde ne yaşandı. Her birinin ayrı bir hikayesi var. Başbağlar`da yaşananların kamuoyu yüzde birini bile bilmiyor." diye konuştu.
YARALI KURTULAN MUHTAR:
Başbağlar baskınından yaralı olarak kurtulan Muhtar Ali Akarpınar ise, o gün yaşananları anlattı. Teröristlerin 5 Temmuz günü, akşam ezanı okunduğu sırada Başbağlar`a geldiğini ifade eden Akarpınar, "İnsanları toplu olarak köyün çıkışındaki bir alana toplantı yapmak amacıyla topladılar. İçlerinde ben de vardım. Kendileri öncelikle `Sivas Katliamı`, `Çorum Katliamı`, `Kahramanmaraş Katliamı` gibi olayları sözde Türkiye Cumhuriyeti`nin yaptığını, bunun misillemesinin mutlaka olacağını, buraların Kürdistan toprakları olduğunu, geniş bir propaganda süresi kullandıktan sonra takriben yarım saat diğer gruptan haberimiz yok tabi. Diğer bir grup da köyü yakmakla, talan etmekle meşgulmüş. Diğerlerinin zamanı dolduktan sonra üzerimize otomatik silahlarla kurşun yağdırdılar. Orada 28 vatandaşımızı kaybettik. Ben de dahil olmak üzere 3 kişi de yaralı kurtuldu. Diğer beş vatandaşımızın bir tanesi 13 yaşında genç kardeşimiz, bir tane de bayan yengemiz olmak üzere 5 vatandaşımız da evlerinde diri diri yakmak üzere Başbağlar Köyü`nde 33 vatandaşın katledilmesiyle büyük bir katliamı gerçekleştirdiler." dedi.
YENİDEN YARGILAMA İSTİYORUZ
Başbağlar katliamının adil bir şekilde yargılanmadığını ileri süren Akarpınar, "Başbağlar halkının genel isteği yeniden yargılanmanın yapılması. Varsa suçluların bir an önce ortaya çıkarılması. Tetiği çekenlerden ziyade olayı tezgahlayan gizli ellerin ortaya çıkartılması ve gerekli cezanın verilmesi gerekiyor." dedi.
Sivas ve Başbağlar konusunda çifte standart uygulandığını dile getiren Akarpınar, "Bu iki olayın, tarihsel ve terörist grubun bıraktığı bildiri itibariyle birbirinin devamı olduğunu düşünüyoruz. İki olaya aynı orunda kamuoyunun, özellikle sivil toplum kuruluşlarının ilgi göstermediğine inanıyoruz. Dolayısıyla biz bu konuda mağduruz." ifadelerini kullandı.
`RESMİ SORUMLULAR YENİDEN SORGULANSIN`
Başbağlar Köyü Derneği Başkan Vekili Ercan Özçelik ise, o dönemde bölgede görev yapan resmi yetkililerin özel bir savcı tarafından yeniden sorgulanmasını istediklerini kaydetti. Özçelik, "Sorumlularının mutlaka ve mutlaka ifadelerine başvurulmasını istiyorum. Bu gibi faili meçhul olaylarda gizli tanıklar çıkıyor, itirafçılar çıkıyor. Burada da öyle birilerinin çıkacağına inanıyorum. Dava şehitlerimizin gidişi gibi 5 yıl içinde sessizce bitirilmiştir. Biz Sivas`taki olayları da Başbağlar`da ki katliamı da kınıyoruz. Hepsine eşit mesafedeyiz. rengi dini ırkı ne olursa olsun bütün terör faaliyetlerini lanetliyoruz." dedi.
CİHAN