Başbağlar sakinlerini caminin yanındaki köy odasında buluyoruz. Herkesin anlatacak şeyi var ama gözler 5 Temmuz 1993 günü kurşunlanan, öldü diye bırakılan Muhtar Ali Akarpınar`a dönüyor. Teybin düğmesine basıyoruz ve kayıt başlıyor:

Böylesi bir temmuz günüydü. Başbağlar sabah mutlu uyanmıştı. Gurbetteki hemşerilerimiz gelmişlerdi, kucaklaşmışlardı. Hatta Almanya`dan bir Minibüs yollamışlar, nihayet köyümüzün bir arabası da olacaktı. O zamanlar Başbağlar kıpır kıpırdı. Hayvancılık hızlıydı, ekinler boylanmıştı. Akşam namazı camideydik. Eli silahlı militanlar geldi, çok gençtiler, bizi köyün yukarısına çıkardılar. Doğrusu itmediler, kakmadılar, zorlamadılar. Kadınları da kuru bir dere yatağına toplamışlar. Takriben yarım saat, belki üç çeyrek örgüt propagandası yaptılar. “Bu topraklar Kürdistan`a ait, burada TC`nin hükmü geçmez” filan... Meğer bizi oyalıyorlarmış, aşağıda evleri talan ediyor, yağma yapıyorlarmış o anda. Ne zamanki kesif bir duman yükseldi köyün yakıldığını anladık. Zaten evlerimiz ahşap ve bitişik nizam. Üstü ot, altı ahır, Nasıl berbat bir koku anlatamam. Bak, hayvanların çığlıkları hala kulaklarımda.

Kaçabilir miydiniz?

Zor, zira ağaç diplerinde gölgeler vardı. Biz 40 kadar militan saydık ama istihbarata sorarsan 100 kişi civarındalar. Birden ateş emri verildi, ilk kursunu göğsümden aldım, koltuk altımdan çıktı. Düşmüş bayılmışım herhalde beni öldü sandılar. Bir ara gözümü açtım köy alev duman. Yanımda Kamil Akpınar yatıyor yaralı. İçim yanıyor diye sızlandı, kıpırdayamıyorum ki su bulsam ona. Rahmetli çıkamadı sabaha. Başpınar nahiyesi 30 km kadar uzakta. Orada karakol var. Yukarı Mutlu köyü çok yakın yetkililer aramış olmalılar. Hadise mahallinde 565 kovan toplanmış, demek üzerimize en az 20 Kaleşnikof şarjörü boşaltmışlar. 5 köylümüz de evlerinde yanarak şehit oldular. Sabah komşu köylerden geliyorlar, beni iptidai bir sedyeyle taşımışlar. Köye itfaiye hiç gelmemiş, ben 2 ay sonra döndüm enkaz için için yanıyordu hala. İnanır mısınız buraya bir sene kuş gelmedi, kedi köpek kalmadı ortalıkta.

Peki niye Başbağlar?

Ah onu bir anlasak... Başbağlar halkı asker değil, polis değil, kimseyle kavga etmemişiz, kinimiz garezimiz olmaz.

Hadisenin ardından 16 sanık yakalanmış. Duruşma önce Erzincan`da başladı, 4. celseden sonra İzmir DGM`ye nakledildi. İzmir bizim için dünyanın öbür ucu, Halbuki çevremizdeki üç şehirde de (Malatya, Elazığ ve Erzincan) DGM var. Köylülerimiz müdahil olmak istediler. Bir kısmı kabul edildi, bir kısmı red edildi. Mahkemenin tavrına mana everemedik sonra. Sakallı olduğu için aşağılananlar, tehdit edilenler, dışarı çıkarılanlar. Niye geliyorsunuz? Burada ne işiniz var? Reddi hakim talebinde bulunduk, dikkate almadılar.

Üzerimize sıkılan kurşunların balistik neticesini de bilmiyoruz. Vali Yazıcıoğlu “biz zanlıları topladık, doktora yolladık, herhangi bir çebr darp yok. Efendi efendi ifadelerini aldık. İtiraflara rağmen DGM serbest bıraktı. Hatta Erzincan`lılar tanımasın diye asker polis elbisesi giydirdik Tunceli hudutları içine getirip bıraktık. Sonra ne olduysa tekrar aramaya başladılar, velev ki geçmiş ola...

Haklarında giyabi tutuklama kararları vardı. Ama hiçbiri bulunamadı. Dava 1998 yılında takipsizlikle neticelendi, tek kişi yatmadı. Ne zaman ki dava kapandı, bir bir ortaya çıktılar. Üstelik haksız yere yattıklarını iddia edip tazminat aldılar. Katiller bıraktıkları bildiride “TC Sivas`ta Alevi vatandaşları katletmiştir ve bu eylem ile intikamı alınmıştır. Bundan sonra TC`nin yapacağı her türlü katliamın hesabı misliyle alınacaktır” yazmış.

Bizim Sivas olayları ile ne gibi bir alakamız olabilir ki? Orada ölen insanlar da T.C. vatandaşı. Ki tasvip etmedik asla. Bir ara Ankara`daydım. Bir grup Sivas hadiselerini protesto etti güya. Belediye otobüslerine, bilboardlara saldırdılar. Her tarafı kırıp döktüler. Yanlış ama basını peşlerine takmayı başarıyorlar. Biz efendi olduğumuz, devlete güvendiğimiz için mi yok sayılıyoruz? Medya niye yanlı davranıyor? Niye onlara gösterilen ilgi ve ihtimam bizden esirgeniyor?

Gelenleri tanıyor muydunuz?

Benim tanıdığım yok ama civar köyler birbirini tanırlar. Burası Tunceli sınırı, Yenikonak, Karataş, Koçkızlıca gibi Alevi köylerinden gelir, yanımızda çobanlık amelilik yaparlar. Aramızda husumet yoktur, düğünlere gelir giderler, hayvan alıp satarız, ot biçerler filan.

İfadede zorlanmış olmasınlar?

Aksine teferruatıyla anlatmışlar. Cebr kullanılmadığı şuradan belli ki yerlilerin tabiri ile konuşmuşlar. Kendirlik ormanı, zelif yurdu ormanı... Bunlar halk ağzıdır, haritada paftada bulunmaz, asker bilmez, kullanmaz. Bu köylerden 16 kişi suçunu kabul ediyor. Sadece kılavuzluk yaptıkların yangın ve talan işlerine bulaştıklarını söylüyorlar. İyi ama 5 kişi de yangında öldü bu da bir cinayet aslında. Tunceli nüfusuna kayıtlı. Şükrü Yıldız ise (o zaman 16 yaşında) bir başka işten yakalanmış ve PKK Dersim komutanı Dr Baran`ın emriyle eyleme katıldığını anlatmış.

Bir müzemiz olsa iyi olurdu bir arkadaşımız vazife yapar, yaz kış burada otururdu en azından. Eğer Başbağlar hadisesi aydınlatılırsa Türkiye zaman kazanır. Aysbergin görünmeyen yüzü ortaya çıkar. Ecevit Sivas`ı da Başbağlar`ı da yapan aynı el dedi ki bunu söyleyen sıradan bir insan değil, bütün istihbarat elinde bulunduran bir Başbakan. Başbağlar saldırıya uğrayan ilk Sünni Türkmen köyü, sonra Edibük`te, Çağlayan`da, Köpler`de bu tip hadiseler yaşandı. Birileri alevi Sünni çatışması çıkarmak için çok uğraştı. Halk oyuna gelmedi. Biz kin ve intikam peşinde değiliz. Kavga etmedik, yine etmeyeceğiz. Bu acıyı bana kurşun sıkanın bile yaşamasını istemem zira!

İÇİMİZ YANIYOR

Başbağlar sakinleri iç içe herkes birbiri ile akraba. Yani ateş düşmeyen ev yok. O gün emzikte olan yetimler 20`sine geldi, babasızlığın acısı her geçen gün biraz daha katlanıyor. Evlat acısı çekenleri sormayın. Celal Hocanın babası (ortada sağda) oğlum o gün oruçtu iftarını açamadan vurdular diyor.