Kesin olan gerçek odur ki, boşa harcadığımız vaktimiz, tüm nakdimizi versek de geriye getiremeyeceğimiz değerimizdir.

Boşa harcanan vakit, kibrit çalıp yakılan kağıt parçası gibi uçup havaya gitmiştir. Artık vaktini boşa harcayan kimseye düşen şey sadece pişmanlık, sadece üzüntü ve hatta vaktin gerçek değerini biliyorsa derin bir vicdan azabı çekmektir. Neler yapılıp neler kazanılmazdı ki o boşa harcanan vakitte?

Gel gör ki, insan bir bakıma nisyan kelimesinden alınma derler. Yani unutkanlık, ihmal ve ilgisizlik vardır onun yapısında. Nakitten de kıymetli olan vaktini bazen kolayca boşa harcar da hiç de titremez, üzüntü duymaz.

Halbuki büyük zatların vakitlerini değerlendirme konusunda gösterdikleri titizlik ve dikkatleri bizleri düşündürmektedir. Demek ki büyükler, kazandıkları ilim ve irfanı, vakit değerlendirmede gösterdikleri titizlikle elde etmekteler..

İsterseniz iki büyük müçtehidimiz İmam-ı Şafii ile İmam-ı Malik’ten örneklerle bakalım vakit değerlendirmede gösterdikleri dikkat ve titizliklerine..

İmam-ı Şafii Hazretleri, bir ara Mekke’den kalkıp Medine’ye İmam-ı Malik Hazretleri’ni ziyarete gider. Sıhhatli hadisleri Muvatta’ında toplayan büyük müçtehidi yerinde ziyaret etmek ister. Medine’ye gelip de kapısında görüşmek için izin isteyince gelen cevap düşündürücü olur:

Bir müşkülünüz varsa sorun, cevabı verilsin. Yoksa imamın görüşme günü değil, boş vakti yoktur!

Mekke valisinden bir mektup getirdiğini söylemesi üzerine dışarıya çıkıp bir iskemle üzerine oturan İmam-ı Malik Hazretleri, genç misafirin uzattığı mektubu okurken: Bu mektubu size getiren Muhammed bin İdris eş Şafii genç alimlerimizdendir.. cümlesine gelince, hemen ayağa kalkan İmam Hazretleri:

-Sübhanellah, der, Resulüllah’ın bayrağını dalgalandıran zat da mı bizimle görüşmek için araya vasıta koyacak? Hemen kucakladığı genç imamı alıp odasına bundan sonra götürür, İmam-ı Şafii’ye ancak bundan sonra vakit ayırır.

Genç imam, büyük müçtehidin vaktini böylesine dikkatli ve titiz şekilde kullanmasına hiç şaşırmaz. Çünkü kendisi de Mekke’den Medine’ye doğru yola çıktığında arkadaşlarından hemen geriye kalarak Kur’an-ı Kerim’in hatmine başlar, Medine’ye gelinceye kadar da yol boyunca tam 16 tane hatim okumaya muvaffak olur, yolda geçen vaktini bile boşa harcamaktan böylesine bir dikkatle kaçınır, hem yol yürür hem de hatim okuyarak nakitten de kıymetli vaktini değerlendirmiş olur. Ancak İmam-ı Malik, odasına alıp vakit ayırdığı genç misafirine hemen teklifini yapar:

-Hazırladığım şu hadis kitabı Muvatta’ı bir okuyayım da dinle, böylece vaktimizi de değerlendirmiş olalım!

Genç imamın cevabı ise ondan geride değildir:

-Efendim der, siz zahmet buyurmayın, ben okuyayım da siz dinleyin. Ben değerli kitabınız Muvatta’ı Mekke’de iken ezberleyip de gelmiştim huzurunuza! Ve İmam-ı Şafii, müellifinin huzurunda kitabını ezbere okur, böylece o da vaktini tam değerlendirerek ezberlediklerini kitabın sahibine kontrol ettirmiş olur.

Evet, onlar nakitten de kıymetli buldukları vakitlerini işte böyle değerlendirmiş, değil bir iki saat, belki bir iki dakikayı bile boşa geçirmekten titremişler, sonunda da ilim irfan yolunda erişilmez yüceliklere böyle ulaşmışlardır..

Vakit değerlendirmede Efendimiz (sas)’in şu ikazı düşündürücü olmuştur: ‘-İnsanlar iki nimetin kıymetini bilmekte aldanmışlardır. Biri, sıhhatleri, ikincisi de boş vakitleridir!’

Evet bu bir gerçektir. Ne sıhhatli günlerimizin değerini tam takdir ediyoruz ne de boş vakitlerimizin kıymetini tam idrak edebiliyoruz..

Bundan dolayı Basra’nın büyük velisi Hasan-ı Basri Hazretleri boş vakitleri değerlendirme konusunda uyarıda bulunarak demiş ki: “-Ben sahabeden öyle zatlara eriştim ki, onlar sizin paranızı boşa harcamaktan çekindiğinizden çok fazla, vakitlerini boşa harcamaktan çekiniyorlardı!

Televizyon karşısında tükettiğimiz vakitlerimize bilmem siz ne dersiniz?

Ahmed Şahin / zaman