Ben kimim?” Rahat bırakılsam nasıl bin insan olurum? Benim için bir program oluşturulmazsa o programı dilediğim gibi ben yapsam kim olurum? “Kimliğim” ne olur? Kendime ne derim? Müslüman mı? Kafir mi? Sorumluluğunun bilincinde olan bir Müslüman mı? Eskilerin “berduş” dedikleri başıboş bir Müslüman mı?
“Bana deseler ki git ve kimsenin seni tanımadığı bir şehri gez; o şehirde nereleri gezerim?” Günahın bulunduğu yere mi giderim? İyiliğin bulunduğu yere mi?
Bu soruların cevabını merak ediyorsanız “Tatil” o sorulara cevap bulmanız için büyük bir fırsattır.
Kendi programımızı kendimiz mi yapıyoruz, yoksa kendimizi resmî kurumların “merhametli” ellerine mi bırakmışız?
Resmî kurumlar, “otur” dedi, “Oturayım!; “Kalk” dedi, “Kalkayım!”, “Tatil!” dedi, “Tatil”; “Ders!” dedi, “Ders”.
Söyler misiniz, “biz asker miyiz arkadaş?” Celbimiz ne zaman geldi de üniformayı giydik de haberimiz yok?
Ve söyler misiniz biz kimin askeriyiz? Biz, irademizi kime emanet ettik?
Tatil... Önümüze konan bir “boş zaman...” Şöyle der bir İslam alimi boş zaman konusunda:
“Boş zaman, insanın onda gerçek yönünü bulacağı zarif bir andır. (Resmî) çalışma zamanında insan hiçbir zaman gerçek kendisi değildir. (Resmî) çalışma programında bütün insanlar suni bir konumdadır. Boş zaman insanın kendisiyle baş başa kaldığı ve “kendisi” olduğu zamandır.”
Şöyle devam eder aynı alim (Allah rahmet eylesin):
“Herkes tatil yaptığı ve boş zamanını geçirdiği gibidir. Tatil şekli benim şahsiyetimin (kimliğimin, kişiliğimin) vitrinidir.
Ders esnasında, sınıfta bulunanların hepsi birbirine benziyorken ders bitiminde insanların kimliği farklılaşır.”
Biz kimiz? Bu farklılığımızı nasıl göstereceğiz? Toplumu kendimize benzetme derdimiz var mı? Yoksa biz mi ilk bahanede topluma uyacağız?
Diyelim ki bütün kayıtlar üzerimizden kalktı. Elimizde Kur’an ve sünnet... Öte yanda modern uygarlık kriterleri... Hangisini yol rehberi edineceğiz?
İşte tatil ve işte biz... Şimdi kişilik vitrinimizi (programını yapmada daha hür olduğumuz bir zaman diliminde) gösterme zamanıdır. Bu zaman diliminde, İslam oluşumuz (Müslümanlığımız) ne kadar belirgin olacak? Ne kadar o kimlikten kaçacağız? İslam oluşumuzu saklamak için ne kadar çaba göstereceğiz?
Bu kalemin sahibi, yıllar yılı işi ve ilgisi doğrultusunda Batı’nın Dostoyevski’lerini, Hugo’larını, Shakespeare’lerini, Dante’lerini, Montaigne’lerini ve onların yerli bütün kopyalarını okudu. Bizzat gördü ki modern uygarlık da o uygarlığın önderleri de sahte... Modern uygarlık ne kadar insanlığa uzaksa onun önderleri de insanın rehberliğine o kadar uzak... Onlara uyan da insanlıktan o kadar uzaklaşır...
Onu tanıdıkça “Ey İslam sen ne güzel dinsin!”
Onları okudukça “Ey Resulullah Sen ne büyük öndersin!”
Onlara uyanları gördükçe “Ey Müslüman neden kendinle iftihar etmiyorsun?” dedim.
Ey İslam genci! Kendin dön, kendine bak! Sen bir İslam gencisin! İslam olmak, en büyük onur, en büyük namus, en büyük şereftir! Ondan olmakla iftihar et, “Ben bir İslam genciyim” de. Yaşasın İslam Gençliği... Yaşasın İslam Gençliği! Yaşasın İslam Gençliği! diye seslen “Boş zamanında da dolu zamanında da seslendiğin gibi ol!
Abdulkadir Turan / Rehberlik / doğruhaber