14 asır önce büyük mücadele vermiş, koca ifritlerle savaşmış, hepsini yenmiş, ülkesinden küfrü, şirki ve ahlaksızlığın her çeşidini kovmuş, İslamiyet’i dünyanın kafasına geçirmiş bir peygamberin hasretiyle koşuyoruz. Necip Fazıl’ın
“Mekke-Medine arası yollar/ Çizik çizik hasret yarası yollar
Her menzili yeni bir başlangıç/ Gitgide Allah’a varası yollar”
dediği gibi içimizdeki çizik çizik hasret yarasıyla her yerde ve her yolda onu arıyoruz.
Kimi zaman Yunus gibi:
Arayı arayı bulsam izini/ İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü/ Ya Muhammed canım arzular seni”
diyoruz.
Kimi zaman mukaddes emanetleri ziyaret eden ve Hz. Peygamber’in ayak izini hasretle inceledikten sonra yüzüne süren Osmanlı Padişahı Birinci Sultan Ahmed’in o anda irticalen söylediği mısraları hatırlıyoruz:
“Nola tacım gibi başımda götürsem daim/ Kadem-i pakini ol Hazret-i Şâh-ı Rüsül’ün
Gül-i gülzarı nübüvvet o kadem sahibidir/ Bahtiya durma yüzün sür kademine o gülün”
Demek istiyor ki:
Keşke Peygamberlerin Şahı Hz. Peygamber’in pâk ayağını her zaman başımda taşısam. Çünkü peygamberlik gül bahçesinin gülü o ayağın sahibidir. Daha ne duruyorsun ey Bahti! (kendisine sesleniyor) o gülün ayağına yüzün sürsene!
BEDİÜZZAMAN’IN AYNASINDA PEYGAMBERİMİZ
Gerek Mescid-i Haram’da ve gerekse Mescid-i Nebevî’de Mirkatü’s-Şünneh’den iki ders yaptık. Bu iki mübarek mescidde, Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanıbaşında onu anlatan bahisleri okumak tarifi mümkün olmayan bir haz veriyor insana.Şimdi o derslerden sadece bir özet takdim edeceğim. Bir taşla iki kuş avlamaya çalışacağım. Peygamberimizi, Bediüzzaman’ın harika tesbitlerinden sadece bir iki tanesiyle dikkatlere sunacağım.
Bediüzzaman’ın aynasında Peygamberimiz:
Şu kâinat ağacının en nurlu ve en mükemmel meyvesi,
Allah’ın rahmetinin timsali, muhabbetinin misali,
Cenab-ı Hakk’ın (varlığının) en nurlu delili ve hakikatin en parlak lambası,
Kâinatın sırrının anahtarı,
Âlemin hikmetinin açıklayıcısı,
Allah’ın saltanatının dellalı ve sanatındaki güzelliklerinin ilancısı,
Cenab-ı Hakk’ın ve Kelamının tercümanı,
Ruhları gören,
Meleklerle sohbet eden,
Hz. Cebrail’in (a.s) dahi yetişemediği noktalara yetişen,
İki cihanın saadetini sağlayan prensipleri içinde taşıyan bir din ve şeriatın sahibi,
Yerin yarısını ve insanlığın beşte birini sesine “lebbeyk= buyur emrin başımız üstüne, işittik ve itaat ettik” dedirten,
Sözlerini asırların cephesine nekşeden ve her tarafa yazdıran,
Getirdiği dine herkesten çok kendisi itaat eden,
Yaratıcısına herkesten fazla ibadet eden, yasaklara karşı herkesten fazla takvası olan” (1)
Dünyada iken ebed tarafındaki haşir meydanını seyreden,
Yerden cenneti gören,
Yerden gökteki melekleri izleyen,
AdemAleyhisselam’dan bu tarafa geçmişin karanlıklarında saklı kalmış olayları bilen,
Zât-ı Zülcelali görme şerefine nail olan” (2) bir Peygamber’e ümmet olmak, onun yolunda yürümek en bük devlet ve en büyük saadettir. Allah bunu herkese nasip eylesin.
Şair Nabî’nin“Sakın terk-i edepden” diye başlayan şiirini hatırlamadan edemiyoruz:
Sakın terk-i edepten kuy-i mahbub-i Hudadır bu
Nazargâh-i ilahidir makam-ı Mustafa’dır Bu
Muraat-ı edep şartiyle gir Nabi bu dergâha
Metaf-ı kudsiyandırbusegâhı enbiyadır bu”
Anlamı şu:
Sakın edebi terk etme! Çünkü sen şu anda Allah’ın Sevgilisi’nin köyünde, Allah’ın nazargahında, Mustafa’nın makamında bulunuyorsun. Ey Nabi! Edebe riayet şartıyla bu dergâha gir. Çünkü sen, kudsîlerin ziyaret ettiği, Peygamberlerin dahi hürmet öpücükleri sundukları mekânda bulunuyorsun.
Biz bir taraftan bu duygu ve düşüncelerle hemhal olurken, bir taraftan da Mekke-Medine yolunda, Medine’ye girişin ve Hz. Peygamber’i ziyaretin edeplerini kafilemize anlatmaya çalıştık. Ve nihayattekbir ve selatü selamlarla Medine’ye girdik.
MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Medine-i Münevver’e, “Peygamberimizin nuruyla aydınlanmış şehir” demektir. Medine, Allah’ın son elçisi sevgili Peygamberimizin haremidir. Dokunulmazlığı olan, saygın üç büyük mükaddesşehirden biridir. Bunlardan birincisi, Mekke’deki Mescid-i Haram, ikincisi, Medine’deki Mescid-i Nebevî, üçüncüsü de Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dır. Bunlar, içlerinde ibadet yapmak maksadıyla yolculuğa değer mescitlerdir. (3)
Medine, Efendimizin hicret yurdudur, vahyin indiği muhterem, mukaddes hoş ve temiz beldelerden biridir. Peygamberimiz Medine hakkında şöyle buyurmuştur: “Allahım! İbrahim, Mekke’yi harem (saygıdeğer ) yaptı, ben de Medine’yi harem yaptım.” (4)
Yine buyurmuş ki: “Benim mescidimde bir namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerdeki bin namazdan daha faziletlidir.Mescid-i Haram’daki bir namaz ise, diğer mescitlerdeki yüz bin namazdan daha faziletlidir.” (5)
“Benim evimle minberimin arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir.” (6)
“Kim benim mescidimde –bir vakti dahi kaçırmadan- kırk namaz kılarsa bu onun için cehennemden, azaptan ve nifaktan kurtulduğuna dair bir belge olur.” (7)
KUBA MESCİDİ
Mekke’den Medine’ye hicret ederken Kuba köyüne uğrayan Allah Rasulü Efendimiz, orada bir mescid yaptırmış, 14 gün sonra Medine’ye teşrif buyurmuşlardır. Daha sonra her cumartesi kimi binitli, kimi zaman yaya olarak bu köyü ziyaret etmiş, bu camide namaz kılmıştır. Gerek Peygamberimizin bu eylemi ve gerekse: “Kim evinde temizlenip abdest alır ve Kuba mescidine gidip namaz kılarsa bu sünnet ona bir umre sevabı kazandırır.” (8) Biz de bu sünneti ihya ve icra etmek maksadıyla Kuba köyüne gittik. İki rakâttahiyyetü’l-mecid namazı kıldık, caminin dış duvarında da yukardaki hadisin yazılmış metnini gördük, tekrar Medine’ye, Mescid-i Nebevi’de vakit namazına ulaştık.
YA HAREMEYN-İ ŞERİFEYNİ DÜNYAYA, YA DA DÜNYAYI HARAMEYNE TAŞIMAK LAZIM
Mekke ve Medine’de Beytullah’ın çevresinde milyonlarca insan bir araya geliyor da kimsenin burnu kanamıyor. Kimse kimseyi incitmiyor, bilmeden inciten af istiyor, özür diliyor. İncinen kusura bakmıyor. Mukabelede bulunmuyor.
Bu havaya, bu edaya, bu sadaya, bu iklime, bu müsbet davranışa, bu güzel ahlaka ne kadar ihtiyacı var dünyanın. Öyleyse ya Haremeyni dünyanın her yerine taşımalı, ya da dünyayı Haremeyne.
PERVANE DEDİĞİN ÇERAĞA GELİR, SULAR KIVRIM KIVRIM IRMAĞA GELİR
Beytullah ve Mecid-i Nebevî, ilahî bir nur, ilahî bir çerağ gibi. Her mümin bir pervane, bir divane. Nurların Nuru’nun sevdasıyla herkes meczup mevlevî gibi dönüyor dönüyor dönüyor. Çılgıncasına, çıldırmışçasına. Aklın ve enaniyetin kaybolduğu ve eridiği yer buralar. Veya aklın ve enaniyatin küllî akılda, külli enaniyette kaybolduğu yer. Kâbe ve Kâbe’nin çevresinden fışkıran zemzem çölleri, çölleşmişleri yeşillendiren ilahî bir ırmak. Peygamberimiz de öyle. Kup kuru çölü cennete çevirdi.Çöl gibi kupkuru adamları, ipek kadar yumuşak, cennet adamları haline getirdi.
Müminler, kıvrım kıvrım, akıp akıp bu ırmaklara geliyorlar, kana kana içiyorlar, dertlerine derman, hastalıklarına şifa buluyorlar. Maddî ve manevî kirlerden arınarak ülkelerine dönüyorlar.
GÖZ YAŞLARI
Gerek Beytullah’da ve gerekse Mescid-i Nebevi’de Allah ve Peygamber sevdasıyla çok kere gözyaşlarının sel olup aktığına şahit olursunuz. Bunları gördükçe Merhum Necip Fazıl’ın mısralarını hatırlamadan edemezsınız:
“Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi/ Anne seccaden gelsin, bize dua et emi!”
“İki gözün sahibine cehennem ateşi dokunmayacaktır. Biri, Allah korkusu ve sevdasından ağlayan gözün sahibine, biri de hudut boylarında düşmana karşı vatan ve mukaddesatı korumak için uyanık duran gözlerin sahibini!.” (9)
Cehennem ateşini, okyanusların suyu değil, Allah korkusu ve sevdasıyla akan müminin iki damlacık göz yaşları söndürecektir.Öyleyse bu yolda ne kadar ağlansa az değildir.
Onun için Füzuli:
“Arızın yadıylanemnak olsa müjganım nola/ Zayi olmaz gül temannasıyla vermek hare su”
Ey Allah’ın Rasülü! Keşke mübarek gül yanağının hasretiyle gözlerim ağlasa, kirpiklerim ıslansa! Çünkü gül elde etmek temennisiyle dikenlere su vermek zarar sayılmaz.
Öyle ağlamalı ki o yaşlar, sadece kendi cehennemimizin değil, imansız, kitapsız, peygambersiz ve namazsız yaşayanları bekleyen cehennemin ateşini de söndürse, o gözyaşları insanlığın İslamiyet’le şereflenmesine, Allah’ı ve Âlemlerin Rahmeti Efendimizi bulmaya vesile olsa.
DİPNOTLAR:
1-Nursî, Said, Tiryaku’s-Sünneh, (19. Mektup’tan 19. Nükteli İşaret’ten bir özet) s. 154-162
2-Aynı eser, (4. Lem’a) s. 39
3-Bkz. Buhari, Savm, 67
4-Müslim, Hacc, 92;
5-Müslim, Hacc, 5; Nesaî, Mesacid, 4
6-Buhari, Mescidü Mekke,
7-Ahmet b. Hanbel, 3/ 155
8-İbnMace, İkame, 197
9-bkz.Mecmau’z-zevaid, 5/288
Vehbi Karakaş