Şanlı Urfa Cezaevinde yaşananları enine boyuna, iç ve dış etkilerini irdeleyerek araştırmak lazım. Cezaevinde yaşananların iç etkisi için Sorumlu Baş Gardiyan ‘`CAFER BURÇ`` ve ekibi mercek altına alınmalı ve dış etkisi için de cezaevine etki eden aşiret sahibi mahkûm yakınlarının yine Sorumlu Baş Gardiyan ‘`CAFER BURÇ`` ve ekibi aracılığıyla cezaevi mahkûm koğuşlarında değişiklik yaptıkları, Şanlıurfalı halk ve mahkûm yakınları Şanlıurfa Cezaevinde dönen dolapları çok iyi biliyorlar.


Koğuş sisteminden oda sistemine geçilmesi, adli mahkûmlar arasında ‘`Koğuş Ağalığı`` sistemini bitirmedi. Hatta bazı yerlerde bu sistem toparlanıp daha sistematik hale geldi.


Gelelim Şanlıurfa Cezaevine; Sorumlu Baş Gardiyan ‘`CAFER BURÇ`` cezaevi içinde kendi özel ekibini kurarak, mahkûmlar üzerinde terör havası estiriyor ve bunu da pervasızca yapıyordu. (yapıyordu diyorum, çünkü benim kaldığım dönemde böyle idi ve daha sonraları aldığım haberlere göre de yine aynı şekilde devam ediyordu.) Torpili olan mahkûmları, istediği koğuşa verip koğuştaki diğer mahkûmları da tehditle uyararak yeni getirdiği mahkûm konusunda titiz davranmalarını istiyordu. Torpilli olanları hep kayırıyor, onları koruyor ve bunu da diğer mahkûmlara gözdağı sebebi yapıyordu.


Kendisine veya koruduğu adamlarından birine yan bakan olsa, hemen cezaevi ana koridoruna çıkarır ve etrafını saran gardiyanlar eşliğinde o talihsiz mahkûma meydan dayağı attırır. Meydan dayağının sebebi de, dayak yiyen mahkûmu bağırtarak diğer mahkûmlara ‘`bakın ayağınızı denk alın. Yoksa sizi de aynı duruma sokarım`` mesajı veriyordu.
Cezaevi çocuk koğuşundaki çocuklara birbirlerine ahlaksız fiiller yaptırıyordu. Çocukların (ki 8-10 yaşlarında) üzerinde, büyüklerden daha fazla hegemonyaya sahipti.


Dışarıdan yiyecek ve içecek alınması yasak olduğu halde, özel mahkûmlara yine özel gardiyanlar tarafından yiyecek ve içecek aldırıyordu.


Hastaneye gidecek kadar hasta olmayanlar, eğer torpilleri Sorumlu Baş Gardiyan ‘`CAFER BURÇ`` tarafından varsa, hastaneye sevkleri çıkıyor ve hastanede malum özel muamelelere tabi tutuluyor ve aileleri ile birebir görüştürülüyorlardı.
Mahkûmların şikâyet veya yönetim aleyhine olabilecek dilekçelerini sayımda alıp, işleme koydurmuyordu. Durumdan habersiz mahkûm ise, zannediyordu ki dilekçesi işleme konulmuş ve cevabı ha geldi ha gelecek?


Cezaevinde şartların iyileştirilmesi açısından yapılan tüm başvuru ve dilekçeler göz ardı ediliyor, adalet bakanlığına bile yazılan dilekçeler çöpe atılıyor ve bunu yazan mahkûmlara ya yaptırım uygulanıyor veya en kısa yoldan dersi veriliyordu.
Koğuşta yaşanan sorunlardan dolayı veya herhangi acil bir ihtiyaç için (hastalık gibi) mazgalı çalan mahkûma hiçbir şekilde bakılmıyor, mazgala gardiyanlar gelip sorunları dinlemiyor ve dolayısıyla mahkûmu sorunlarıyla yaşamaya mecbur ediyordu. Hastalık bir sorundur, suyun akmaması bir sorundur, ilacın bitmesi ve yenisinin alınması bir sorundur ve daha birçok sorun..


Mahkûmlara verilen yemeklerde, 1 dirhem et bulunmazdı. Et alımında özellikle zayıf ve kemik alınır ve kayıtlara da çok semiz hayvan alınmış gibi işlenirdi. (bu konuda cezaevi yönetimi birkaç kez müfettişlerin denetlemesine sebep olmuştur. Ancak her ne olduysa, müfettişler usulsüzlük tespit ettikleri halde, geri gidip işlem yapmıyorlardı.


Kantinde satılan malların tamamı, astronomik fiyatlarla satılıyor ve bu haksız kazancı da yönetim ve Sorumlu Baş Gardiyan ‘`CAFER BURÇ`` kendi aralarında kırıştırıyorlardı.

Mahkûmlar açık görüşte çok az 30-45 dakika görüş yaptırılıp, görüş bitiriliyordu.

Aklıma şimdilik bunlar geldi. Ama hepsi bu kadar değil. Daha birçok kanunsuzluk yaşanıyor ve Cafer Burç`un kanunları ile bunlar örtbas ediliyor. Velhasıl; Şanlı Urfa Cezaevinde yaşananlar sürpriz değil, aksine beklenen bir şeydi. Ancak bu asıl patlama değil, asıl patlama mahkumların sabrının tükendiği zaman yaşanır ki, işte o zaman kimse mahkumları tutamaz. Selam ve Dua ile Fi Emanillah Wesselam…

Hacı Şahabettin / doğruhaber