Mücahid Temel / Doğruhaber
 
1993 yılında Oslo’da Filistin Kurtuluş Örgütü ile israil arasında yapılan anlaşmayla Filistin Özerk Yönetimi kuruldu. Bu anlaşma 1994 yılında fiilen hayata geçirilerek; Filistin Özerk Yönetimi ortaya çıktı. O zamandan başlayarak söz konusu anlaşmaya yapılan eleştirilere Filistin özerk yönetimi kulak tıkadı. Bugün objektif kriterlerle meseleyi madde madde değerlendirdiğimizde, Filistin halkının Oslo anlaşmasıyla neler kaybettiğini ortaya koyabiliriz…
 
Oslo anlaşmasına göre Filistin Özerk Yönetimi sadece Filistin topraklarının küçük bir kısmı üzerinde kuruldu.
 
Bu anlaşma işgal topraklarına Yahudi göçünün artmasına sebep oldu. Bu süre içinde bir milyon Yahudi işgal topraklarına göç etti.  Filistinlilerle “barış anlaşması” yapıldığını duyan Yahudiler artık işgal topraklarını “güvenli” olduğu inancıyla işgal topraklarına rahat bir şekilde göç etmeye başladı. Oysa söz konusu anlaşmadan önce Yahudilerin işgal topraklarına göç etmesi psikolojik destek gerektiriyordu.
 
Anlaşmadan sonra Yahudi yerleşim birimleri hiç olmadığı kadar arttı. Bu da işgal altındaki Filistin şehirleri arasındaki irtibatı kesti. Bu yerleşim birimlerinin alanı kâğıt üzerinde işgal topraklarını %1,6 oranını teşkil ediyor. Ancak bu yerleşim birimleri arasında yapılan yollar, alt yapı ve buna bağlı araziler işgal topraklarının %45’ine tekabül ediyor.
 
Bu anlaşmadan sonra Kudüs’te Yahudi nüfusu hızlı bir şekilde arttı. Doğu Kudüs’te bile nerdeyse Filistinli nüfus ile Yahudi nüfusu birbirine eşit hale geldi. Doğusuyla Batısıyla bütün Kudüs’te ise Filistinli nüfus Yahudi nüfusunun ancak üçte birine tekabül ediyor. Bu da Kudüs’ün “Yahudi kenti” olduğu algısını oluşturuyor.
 
israil, bu anlaşmadan sonra güvenlik gerekçesiyle Batı Şeria ile Filistin’in diğer toprakları arasında duvar ördü. Bunun sonucunda işgal altındaki Filistin toprakları birbirinden kopuk, küçük kantonlar haline geldi. Ayrıca bu duvar verimli Filistin topraklarının önemli bir kısmının heba olmasına yol açtı.
 
israil bu duvarla Yahudilerin işgal edilmiş topraklarda yaşama algısını değiştirmeyi başardı. Çünkü bu duvar örülmeden önce Filistinlilerle israilliler arasında sürekli bir temas ve sürtüşme vardı. Bu da Yahudileri umutsuzluğa ve bıkkınlığa sevk ediyordu.
 
Bu anlaşma sonucunda, Filistin Özerk Yönetiminin kurulmasıyla birlikte Filistin kurtuluş hareketi, Filistin’i işgalden kurtarma idealinden vazgeçti. Dahası israille her türlü ilişkiyi kurarak şahsiyetini ve izzetini yitirdi.
 
Oslo anlaşması Filistin halkının içine fitneyi düşürdü. Çünkü bu çatma yönetim Filistin halkının bir kısmını yönetimin bazı imkânlarından yararlandırırken bazılarını da bunun dışında bıraktı. Bu da Filistin halkı arasında fitneye sebep oldu.
Oslo anlaşması artık Filistinlilerin de “bir vatanı” olduğu algısını oluşturarak, Filistin mülteci sorunun önemini kaybetmesine yol açtı. Dünya kamuoyunda artık “Filistinlilerin bir vatanı vardır” algısı Filistin sorununa ilgiyi azalttı.
 
Oslo anlaşmasıyla birlikte Filistin sorunu 1948 tarihinden 1967 tarihine taşındı. Böylece israil 1968 yılında işgal ettiği bütün topraklar üzerinde meşruiyet hakkını elde etmiş oldu. Bu da israilin “iki halk, iki devlet” stratejisinin kabul edilmesine yol açarak israil’in uluslararası kamuoyu nezdinde elinin güçlenmesini sağladı.
 
Bütün bu hususlar dikkatte alındığında Filistinlilerin bir bütün olarak yeni bir yol haritası çizmeleri gerektiğini ortaya koyuyor. Artık Oslo süreciyle başlayan Filistin- israil “barış görüşmelerinin” anlamsız ve faydasız olduğunu herkesin ama özellikle de Özerk Filistin Yönetiminin bilmesi gerekiyor.