Hamza Türkmen Konuşmasına Kitabımız Kuran-ı Kerim`in Haşr Suresinde "herkes geleceğe ne hazırladığına bir baksın " (59/18) diyor. Bu Rabbimizin hayati bir hatırlatmasıdır, teklifidir. Çünkü gelecek yaşadığımız hayatla da ahiretle de alakalıdır.

Yetiştirdiğimiz çocuklarımız da, eğitim ve öğrenimimiz de, almaya çalıştığımız diploma veya kurmaya çalıştığımız iş de, namazımız ve orucumuz da hem bu dünya hem bu dünya hem de öbür dünya geleceği ile alakalıdır.

Tabii ki bizler biliyoruz ki mutlak bir gelecek planlaması yapamayız. Çünkü Lokman suresinde belirtildiği gibi " Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilmez" yine rabbimiz Ahkaf suresinde gelecek olana/ mustakbile dikkat çeker (46/24) Araf suresinde (7/175) "geleceğe bakıp" ibret almamızı, tedbir almamızı ister.

Bizim gelecek planlarımız kehanet veya kahinlik değil, geleceğe bakmak, değerlendirmeler yapıp tedbir alıp ve hazırlık yapmak demektir. Yani gelecek ihtimaller ve gelişmeler için kendimizi ve faaliyetlerimizi bugünden yarına hazırlanmak demektir, bir planlama demektir. Bu anlamda hesaplanabilir, muhtemel bir gelecek vardır. Hayatta ve Mücadelemizde öncelikli hedefimiz gelecekle alakalıdır. o halde gelecek planlamalarında doğru tercihler ve hazırlıklar içinde olmalıyız.

Türkmen; Müslümanlar olarak 5-6 asırdan beri kendi iç dinamizmini yitirmiş. Kur`ani ölçüleri itikat ta, siyaset te kültür de, ekonomi de ve sosyal ilişkilerde terk ederek ümmet olma özelliğini kaybetmişiz. Son asırlardan beri hissedilir bir yenilgi yaşıyoruz 1.Dünya savaşı`nda İslam coğrafyası baştanbaşa işgal altındaydı.

Emperyalist devletler coğrafyamızı ulus devletler bölüp. Başlarına Krallık, Şeyhlik, Cumhuriyet, Şahlık türü işbirlikci yönetimler getirerek geri çekildiler.

Ve ulus devletlere bölerek; yeni bir kimlik oluşturdular. Kukla yöneticiler aracılığıyla Müslümanların İslam`ın gerektirdiği gibi yaşamalarını engelleyerek batılı, laik, seküler bir hayatı zorla yaşatmaya; Buna karşı direnenleri ise baskılarla ve katliamlarla sindirmeye çalıştılar.

İslam ülkelerinde ve yaşadığımız ülkede yöneticiler eliyle Ahlaksızlıkların, soygunların ve fuhşiyat ve melanetin yaygınlaştırılması ve İslama ait değerlere karşı açıktan ve gizli bir şekilde savaşıyorlar. Müslüman olarak uzun yıllardan bu yana batılı işgal kuvvetlerinin başımıza atadıkları devşirme yöneticiler ve gardiyanların baskısı altında açık cezaevi içinde yaşıyoruz. Ulus devlet içinde tutsak durumundayız.

O halde bu cezaevinden kurtulmamız, özgürleşmemiz gerekiyor. Fıtratla vahiyle yeniden buluşmamız gerekiyor. Bozulmuş olanı yeniden asli haline getirmek ve geleceğe hazırlamak gerekiyor ki buna inkilap, köklü değişim deniliyor.

Rabbimiz de buyurmuyor mu? " Ey iman edenler, Yeniden Allah`a Rasulune, Kitabına ve önceki kitaplarına iman ediniz."(4/116) Yeniden iman etmek, inkilaba önce nefislerimizden, kimliğimizden başlamak demektir. Bu inkilap enelhakçı ve hayattan keçen münzevi bir iman değildir.

Bu inkilap, hayatı vahyin evrensel ölçüleriyle değiştirmeye çalışan vahyin şahitliğini taşımak, vahyi doğruları tebliğ etmek ve adaleti ikame etmeye çalışmak açısından bir eylemliliktir.

Başak verecek bir tohum olma İslami bir şahsiyet olma çabasıdır ve bu idareye kuranda ıslah denir. Bu tutumu kuşanan Müslümanlara da müslühun denilir.

Zorunlu bir gereklilik olarak herkes görünür alemde geleceğini düşünür. Barınma, iş, eş, aş gibi tabii ihtiyaçlarını nasıl karşılanacağını planlıyor. Herkes okulundan iş kurmasına kadar çoluğu çocuğuyla ilgileniyor. Ancak biz Müslümanlar olarak kendimiz ve çocuğumuz içinde tercih edilir adil bir hayat biçimi ve rabbimizin razı olacağı bir hayat yaşamak için geleceğe hazırlık yapmalıyız.

Türkmen; Çünkü biz Müslümanların yapacağı hesapların kendi toplumsal gerçekliğimizi düşünerek kendini islama nispet eden insanımızın namaz, oruca, hacca ve Kur`ana aidiyetlerini bir avantaj kabul ederek onları vahyin diriltici soluğuyla nasıl buluşturacağımızın dilini ve uslubunu iştişari temelde birlikte kurmalıyız.

Bu planlamanın sünnetullah dairesinde merhale merhale gelişen bir eğitim, tebliğ ve tanıklıkla olabileceğinden toplumumuzu gereğince vahiyle uyarmalıyız.

Program dinleyicilerden gelen sorulara verilen cevaplarla sona erdi.

Haksözhaber