Hedef, devam edeceğimiz liseyi belirlemektir. Dolayısıyla üzerimizde “tatlı bir heyecan” var. Heyecan, Rabbimizin bir nimetidir. Heyecansız bir insan düşüne bilir misiniz? Öyle bir insan sorumlukların takipçisi olur mu hiç? Heyeca’nın asla bir zararı yok. Yeter ki heyecandan korkmayalım, heyecanlandığımızda her şeyin bittiği gibi yersiz bir düşünceye kapılmayalım. “Tatlı heyecan” bizim görünmez atlarımızdan bir attır. Rabbimizin bize verdiği o görünmez atla yol alırız, ilerleriz, hedefimize ulaşırız.

Sınav dediğimiz ne ki? Okuldaki test tarzı bir kaç yazılının toplamıdır o. Yazılı ne ise sınav odur. Şöyle bir hatırlayın, aslında hepimiz test tarzı sınavları severiz. Diğer yazılılardan kolay olur test tarzı yazılılar. “Çok seçenek” bildiklerimizi hatırlamamıza bir vesiledir. Nice bilgi o seçeneklerde zihnimizde canlanır, doğru cevabı bulmamıza yardım eder.

Bilgiyi hedeften uzaklaştıran etkenler vardır; onları aşmak, bahçenin etrafında bir tur atmak kadar kolaydır.
Nedir bunlar?

Telaştır; inattır, endişedir, kuşkuya (zanna) değer vermektir. Sınav ortamındaki “bilgi”,  bunları asla sevmez; onlarla barışık değildir, onların bulunduğu oyunda oynamaktan hiçbir zaman keyif almaz.

Neden telaşlanalım ki? Bütün işlerde olduğu gibi “Bismillah” diye başlayacağız. Tevekkül edip sonucu Allah’a bırakacağız. Bize verilen zamanın yeterli olduğuna emin olacağız. O süreyi serinkanlılıkla ustaca kullanacağız. “Acele” süremizi artırmaz, aksine bir okumamız gerekeni üç okumamıza yol açtığından bize zaman kaybettirir. Sizce öyle değil mi?

“Faydasız ısrar” anlamındaki inatla ne işimiz olsun ki? Bir sorunun cevabını ya biliyoruz ya da bilmiyoruz. Bilmediğimiz zorlamak,

1-Planımızı bozar. 2-Zihnimizi yorar. 3-Bize zaman kaybettirir.

Biliyorsak eyvallah, bilmiyorsak onu kitapçıkta büyükçe bir soru işareti ile işaretleyeceğiz, sınavda fazla zamanımız kalırsa ona öyle döneceğiz. Sizce böyle yapmak sınavdan sonra “Şu soruya takıldım, tarihi yetiştiremedim” demek ten daha akılca değil mi?

Sınav esnasındaki “endişe” kime fayda vermiş ki bize versin? Kazanacak mıyım? Kazanmasam ne olur? Arkadaşlarım bana ne der? Sınava girdiğimiz an bu soruların sorulma tarihi geçmiştir. Onları kullanmamız “Sağlığınız açısından zararlıdır.” Bin kaygı bir borç ödemez, demişler. Sınavda bin endişe üç kuruş etmez.
Ve kuşku...

Biz, kuşkuların, zanların insanı değil; kesin bilginin insanıyız. Bilenler, bildiklerinden hareket eder; bilmedikleri ile hareket edenler, yanılmayı peşinen almışlardır. Şöyle bir hatırlayın: Bildiklerimizle uğraştıkça elimize yeni bilgiler geçer; hiç bir şey bilmediğimiz ve araştırma sorma imkânımızın da olmadığı işler sadece bizi yorar. Öyle değil mi? Öyleyse en iyi bildiğimiz ders hangisi ise çözmeye ondan başlayacağız. O dersten de en iyi bildiğimiz bölümler hangisi ise o bölümlerle ilgili soruları çözeceğiz. Bilmediklerimizi en sona bırakacağız. Bununla birlikte bizi yoran dersler var, onlarla ilgili durumumuzu da öncelik sırasına dikkate alacağız.

Sınava gireceğiz, her doğru yaptığımızda o an forma işleyeceğiz ve bir bakacağız ki o formumuz dolmuş, sınav bitmiş; “Elhamdulillah” deyip evraklarımızı teslim edeceğiz.
Hepsi sadece bu kadar...

Allah (cc) yardımcınız olsun...
 
Abdulkadir Turan / Rehberlik