Bu bağlamda İslami kimliklerinden dolayı yıllardır cezaevlerinde tutulan kardeşlerimizle dayanışma amacıyla Özgür-Der "Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var!" sloganıyla Ali Emiri Kültür Merkezi`nde bir program düzenledi. Program öncesi cezaevinde bulunan Müslüman tutukluların yapmış oldukları resimler sergilenerek mahkumlar ve aileleri yararına satışa sunuldu.

Cezaevleri sorunu ne yazık ki Türkiye`nin kanayan bir yarası olarak devam ediyor. Adi suçlar dışında birçok insan, gerek İslami kimliği ve gerek başka bir kimliğe fikri aidiyetinden ötürü yıllardır cezaevlerinde olumsuz koşullar altında tutulup, dört duvar arasında hayatı karartılıyor.

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur misali cezaevleri meselesi ne yazık ki Müslümanlar olarak çok fazla gündemimizde yer tutan bir konu değil. Oysa Kemalist sisteme ve Batılı paradigmaya karşı olan bütün Müslümanlar bir gün Cumhuriyet`in kuruluş yıllarında olduğu gibi cezaevi süreciyle muhataplaşabilir. Ayrıca Rabbimizin rızasını kazanmak, daha adil bir dünya arayışında bulunmak için katıldığımız veya katılmadığımız metod algıları içinde özgürlük mücadelesi veren birçok kardeşimiz bugün cezaevlerinde.

Sadece Türkiye`de değil Guantanamo, Ebu Gureyb, Suriye, İsrail zindanlarında olduğu gibi dünyanın dört bir yanında haksız yere zulüm gören ve cezaevlerinde mahkum edilen kardeşlerimiz var. Müslümanlar olarak üzerimize düşen sorumluluklardan birisi de cezaevlerinde ki kardeşlerimiz ve onların dışarıda bulunan yakınlarının varlığını hatırlayıp, onların sorunlarına çözümler aramaktır. Komşusu açken tok yatmayacak olan Müslümanlar, cezaevi sürecinin dertlerini taşıyan bir Müslümana veya ailesine nasıl ilgisiz kalabilir? Cezaevlerinde her şeyden önce ciddi bir tecrit sorunu yaşanmaktadır.

Toplumdan soyutlanmış olan mahkumların "artı zulüm" olarak tecrit edilmesi gayri insani bir uygulamadır. İkinci sorun ise sevk sorunudur. Mahkumlar sürekli başka cezaevlerine taşınarak hem kendileri hem de aileleri sıkıntı yaşamaktadır. Bulunduğu şehirden daha uzak bir şehre sevk edilen mahkumların yakınları ile görüşmeleri hem maddi açıdan hem de manevi açıdan zorlaşmaktadır. Cezaevlerindeki sorunlardan bir diğeri ve belki de insan onurunu hiçe sayan en aşağılayıcı uygulama ise sevk edilen mahkumların çıplak halde aranmalarıdır. Yine hasta tutukluların tedavi sorunu, daha doğrusu tedavi edilmeme sorunu da önemli bir mesele olarak duruyor. Bir çok hasta mahkum tedavi edilmediği için hayatını kaybedebiliyor. Konunun önemi açısından cezaevlerindeki mahkum kardeşlerimizle ilgili bir iki hatırlatmada bulunalım:

Cengiz Sarıkaya: İslami Hareket davasından dolayı tutuklanır. Cezaevinde İşkence gördüğü için felç olur. Yıllarca felçli haliyle cezaevinde tutulur. Daha sonra bir bunalım sonucunda vefat eder. Can Özbilen: Kamhi davasından dolayı müebbet hapis alan Can Özbilen ve arkadaşları 19 yıldır cezaevinde yatıyor. Suçları Siyonist ilişkilere tepki göstermeleri. Cahit Durmaz: Hizbullah Davasından dolayı tutuklanır. Cezaevinde kolon kanserine yakalanır. Adli Tıp Raporu olmasına rağmen uzun dönem tedavisi yapılmaz. En sonunda aşırı kilo kaybı yaşanınca hastaneye sevk edilir. Ancak 2010 yılında vefat eder.

Fikret Bayram: Hizbullah davasından tutuklanır. Omirilik felci olur. Buna rağmen cezaevinde tutulur. Cihan Kırmızıgül: 22 yaşında üniversite öğrencisi. Poşu Davası olarak adlandırılan dava sonucu 33 yıl 9 ey hapis cezasına çarptırılır. Daha sonra indirim maddeleri sonucunda cezası 11 yıl 3 ay`a düşürülür. Yakup Köse: 28 Şubat mağduru. İBDA-C üyesi olmakla suçlanır. 14 yaşında cezaevine girer. 10 yıl kaldığı cezaevinden 2004 yılında tahliye edilir. Cezası bununla bitmez. 1999 yılında Bandırma Cezaevi`nde kaldığı dönemde tekbir getirdiği için 1 yıl daha hapsi istenir.

Güllü Çevik: Gaziantep`te bir anne. Kızı Şüheda ilköğretimde başörtülü olarak okumak ister. Güllü hanım kızının kararına destek olur. Uzun bir mücadele sonunda Güllü hanım gözaltına alınır. Ve mahkeme Güllü Çevik`e 2 yıl 10 ay hapis verir. Ne yazık ki yaşadığımız ülke de Kemalist bir ideoloji hakim. 5816 sayılı dokunulmazlık kanunu hala yürürlükte. Kemalist yargı her şeyden nem kapıp suçlu üretmektedir. Bu nedenle de cezaevlerindeki sorunları Kemalist düzenin kimliğinden ayrı tutamayız. İslami kimliklerinden dolayı içeride mahkum tutulan kardeşlerimizin suçlu olup olmadıkların tartışmak yerine, asıl suçlunun yasakçı ve totaliter Kemalist düzen olduğunu hatırlamak ve birbirimize hatırlatmak hepimizin sorumluluğudur. Özellikle 28 Şubat`ın brifing veren paşalarının talimatlarıyla birçok Müslüman`ın İslami davalardan yargılanıp hala cezaevlerinde tutuluyor olmaları ise yeniden değerlendirilmesi gereken bir durumdur.

Tarih boyunca Allah dedikleri için, İslam dinini yeryüzünde hakim kılmak istedikleri için bir çok Müslüman ve kanaat önderimiz engizisyon mahkemeleri gibi İstiklal Mahkemeleri`nde,- keyfi olarak Sivas Davası`nda ve 28 Şubat Darbesi`nin mahkemelerinde sürgünler, gözaltılar, işkenceler görmüş ve zindanlara atılmıştır. Bu zindanlar ne yazık ki Şehmuz Durgun gibi birçok Müslümana mezar olmuştur. Bu gün hala bu cezaevlerinde insanlık dışı uygulamalar devam etmekte ve insanlar çok basit sebeplerden dolayı suçlu olarak cezalandırabilmektedirler. Bu nedenle dünyanın dört bir yanında dört duvar arasına mahkum edilerek inandığı gibi ve insanca yaşama hakki; ayrıca günü, güneşi, ışığı elinden alınan tüm kardeşlerimizi unutmadığımızı ve unutmayacağımızı göstermeliyiz. CEZA EVLERİNDE KARDEŞLERİMİZ VAR! Hasbinallahu Venimel vekil...

Zehra Türkmen / Milat