Bazı kimseler vardır, binlerce eser okumuşlar, nerdeyse her konuda bir bilgisi vardır, konuşmaları akıcıdır ve hatta ilmidir.
Ama ne onlar kendilerine “âlim “ derler. Ne de başkaları onları “âlim” kabul eder.
Onlar ne küçük bir “âlim “dır ne de büyük bir “âlim” Yani ne ilmin ilk derecelerinde ne de üst derecelerindedir.
O sadece bir “bilen”dir ya da bildiklerini çok paylaşıyorsa halkın deyimiyle bir “ayaklı kütüphane”dir.
Terim ve kavramlar ilmin temelidir; terimlerle kavramlarla örülmeyen bir konuşma veya metin ilmî sayılmaz.
Ama onun “âlim” sayılmaması, kendisini terim ve kavramlarla ifade edememesinden kaynaklanmıyor. Zira o, kendini kavram ve terimlerle ifade etse de kimse onu “âlim “saymaz. Hatta onu iyi tanımlayanlar, onun bilgisinden habersiz olanlar ona ‘ukala’ der, ona hakaret eder.
Buna karşı, bir ilim dalında henüz belli mertebelerde olanlar vardır; belki sözü edilen kişinin onda biri kadar bilgileri yoktur. Ama onlar küçük de olsa “âlim”dir ya da küçük bir “bilim adamıdır” Örneğin medreselerde henüz icazet almamışsa da ders verme düzeyinde olanlar, henüz ilk derecede olsa bile “âlim” dir; o kendini öyle kabul etmese de, ortamına göre, halkın önemli bir bölümü ona “âlim” gözüyle bakar. Yine üniversitelerde asistanlar, henüz yolun başında da olsa bir “bilim adamı “dır.
Sıfatlandırmada bir haksızlık mı var? Kesinlikle değil. İlk söz edilenin ilimle ilişkisi “âlim” olmak niyeti üzerinde değildir. O,”alim”olmak isteyen biri değil ilimle aydınlanmak isteyen biridir. Ve hep öyle kalmıştır...
Diğerlerinin ilimle ilişkisi “âlim olmak veya bilim adamı olmak istemesi üzerinedir.
Yani ameller niyetlere göredir. Yani... Niyet (buna istek de diyebiliriz) amelin neticesini belirtir.
Niyetiniz sadece ilimle ilgilenmek ise bir ömür hep orada kalırsınız; asla çoğunluğun sizden istifade edeceği uzmanlığa eskilerin deyimiyle bir ihtisasa ulaşamazsanız. Bilgi olarak ilerleseniz de konum olarak yerinizde sayarsınız
Buna karşı niyetiniz “âlim “olmak ise her dönemde bir aşama daha ilerler ve zamanı geldiğinde siz kendinizi “âlim “ görmeseniz bile toplum “âlim postunu”(konumuna)oturtur. Bir âlimden beklediğini sizden bekler; sizi ona zorlar.
Eskiden askeri bir eğitim almamışsa bile askerlikte, özellikle savaş günlerinde, kendisini ispatlayana rütbe verilir, onlar zamanla yükselir onlara “Alaylı Subay” denirdi. Günümüzde öyle bir subaylık yok; çağımız, alaylığı kabul etmiyor, uzmanlık günlerindeyiz.
Uzmanlık ise onun gerektirdiği eğitim kurumlarında (medreselerde okullarda) onun gerektirdiği malzemeyle (ders araç ve gereçleriyle) tedrisatı altında elde edilir. Bunun başka yolu yok. Âlim olmayı hayal etmekle ne âlim olunur ne de okula gitmeden bir zamanların Batılı adamları gibi bilim adamı olunur. Okulu terk ederek o hayalle nice tutuşan vardır ki hala sadece hayalindedir.
Şimdi karar sizin: İlimle ilgilenen mi olmak istiyorsunuz yoksa âlim olmak mı? Bunu aslında “ilimle ilgilenen mi kalmak istiyorsunuz yoksa âlim olmak mı?” diye değiştirebiliriz. Çünkü şuanda zaten o konumdasınız ve tercihiniz o ise hep orda kalacaksınız. Tercih sizin... Hemen karar vermek zorunda mısınız?
Ne Yazık evet? Çünkü: tam da yarın için karar verme sürecindesiniz.
Abdulkadir Turan / Doğruhaber / Rehberlik