Muhammed Demir / Analiz

Her ne hikmetse hazırlanan Birinci Ergenekon iddianamesinde dava ile yakından uzaktan alakası olmayan iki sürpriz tanık da ilişkilendirilerek güya sansasyonel bir ifşaata imza atılmış, savcılar adeta şapkadan tavşan çıkararak güya Hizbullah’ın Ergenekon bağlantısını deşifre etmişlerdi.

Bu tanıklardan bir tanesi gizli damgalı “Sevgili Ahmet” iken, ikinci tanık Fesadgiller familyasından Bülent Orakoğlu idi.

Orakoğlu’nun özellikle rahmetli Hüseyin Velioğlu ile ilgili iddialarının “Sevgili Ahmet”in ifrazatları ile bir bütünlük oluşturması için savcıların da organize gayretleri gözlerden kaçmamıştı.

Orakoğlu’nun iddiaları her gün “Yandaş” medyanın farklı bir organında boy gösteriyor, manşet sıkıntısı çekmemek için her biri farklı bir günde manşet tazeliyordu.

En son Orakoğlu’nun iddialarını Sabah gazetesi “Gel Otur Hüseyin” başlığıyla manşete çekince biz de gazetemizde “Gel Otur Bülent!” başlığıyla bir yazı kaleme almıştık. Bu yazıda Orakoğlu’nun yalanlarına ek olarak özellikle karanlık ilişkilerine ışık tutmuş, JİTEM, Ergenekon ve mafya bağlantılarına dikkatleri çekmiştik.

Derken, geçen hafta ifade için Silivri’ye çağrılan Orakoğlu’nun aynı iddiaları, tekrar kıymete bindirilerek manşetlere çekilince biz de tekrar Haziran 2009’da yazmış olduğumuz “Gel Otur Bülent” yazımıza müracaat etmek durumunda kaldık.

*             *       *

O tarihte yazdığımız ve daha çok Orakoğlu’nun JİTEM, Ergenekon, Mafya bağlantılarına dikkatleri çektiğimiz yazımızın bazı önemli bölümleri aynen şöyle:

“Ergenekonlaştırma operasyonunda operasyonel haber malzemesi olarak kullanılan Bülent Orakoğlu vasıtasıyla Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu üzerinden Müslüman Kürt halkına yoğun bir psikolojik savaş açılmıştır. Bu psikolojik savaşta elbirliği eden Selüloğulları takımının en büyük psikolojik faktörü Bülent Orakoğlu’nun, gerek Ergenekon iddianamesine, gerekse de Fesad Medyası ve türevlerine periyodik olarak yansıyan  Hüseyin Velioğlu ile ilgili iddiaları herkesin malumu. Orakoğlu’nun konuyla ilgili son açıklaması, Fesad’ın türevi Sabah’ta şu şekilde yer aldı:

“Ben Hatay Emniyet Müdürüyken, İl Alay Komutanlığı’na Vicdan Başaran’ın atanması nedeniyle Adana Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz, kente geldi. Üçümüz yemeğe gittik. Yemek sırasında uzun boylu birisi hep ayakta duruyordu. Koruma zannettim. Ben de “Temel Paşa, bu arkadaş neden ayakta duruyor, o da yemek yesin” dedim. Temel Cingöz de “Gel otur Hüseyin” dedi. Tabii Hizbullah operasyonundan sonra o adamın Hüseyin Velioğlu olduğunu öğrendik. Velioğlu’nun Beykoz’daki operasyonda öldürüldüğüne inanmıyorum…” (Sabah 06.04.2009)

Sabah gazetesindeki açıklamasından sonra muhabir arkadaşımız, Orakoğlu’nu arayıp durumu bir de kendisinden öğrenmek istediğini belirtiyor. Orakoğlu, söylediklerini yine tekrarlıyor, ancak önemli bazı “nüans” farklılıklarıyla: “Albay Vicdan Başaran ve Temel Cingöz’le beraber yemeğe oturduk. Korumalar ve şoförler de başka masalarda yemeğe oturmuşlardı. Ancak kapıda bekleyen bir kişi dikkatimi çekti. Ben de “Vicdan Bey, bu arkadaş niye bekliyor, o da yemek yesin” dedim. Bunun üzerine Vicdan Başaran da “Gel otur Hüseyin!” dedi. Hüseyin yanımıza gelip yemeğe oturdu.” diyor.

   Muhabirimizin, “Peki, bu şahsın Hüseyin Velioğlu olduğunu nereden biliyorsunuz?” sorusuna karşılık da Orakoğlu ilk kez “Kartı vardı, bana kartını verdi, oradan biliyorum” diyor. Ancak ne hikmetse Orakoğlu “O kartı uzun süre muhafaza etmeme rağmen kaybettim” demeyi de ihmal etmiyor.

Dikkat edilirse gerek iddianamede, gerekse diğer yayın organlarında öne çıkan Temel Cingöz faktörü, nedense muhabirimizin sorusu karşısında Albay Vicdan Başaran faktörüne dönüşüveriyor. Bu arada muhabirimizin “Madem öyle, Hizbullah’a yönelik bu kadar operasyon gerçekleştirildi, sansasyonel sayılabilecek gelişmeler olmasına rağmen bu bilgiyi neden bugüne kadar sakladınız?” sorusu ise Orakoğlu’nun sinirini bozmaya yetiyor ve “Böyle soru olur mu? Fatih Altaylı da aynı şeyi sordu bana, soru mu soruyorsunuz, yoksa mahkeme gibi sorguya mı çekmeye çalışıyorsunuz?” diyerek bugüne kadar esirgediği “engin bilgilerini” nedense Ergenekon süreciyle beraber dile getirme gereğini duyuyor?

Bu arada Temel Cingöz’ün Kürt illerinde yapılan birçok kirli faaliyet içerisinde bulunduğunu, Jitem politikalarının bölgedeki uygulayıcıları arasında olduğunu, bundan dolayı da Cingöz faktörünün özellikle ön plana çıkarıldığını belirtmiş olalım. Vicdan Başaran ise, gerçekleşen şüpheli ölümünün Ergenekon karşıtı bir tavır sergilemesi, dolayısıyla Cingöz tarafından ortadan kaldırıldığı, bunun gizlenmesinde Orakoğlu’nun da etkisi olduğu şeklinde ciddi iddiaların ortada dolaştığını belirtmiş olalım

MAFYA DESTEĞIYLE SEÇIME

Ama seçim kampanyası ciddi bir işti ve ciddi parasal destek gerektiriyordu. Orakoğlu, kendi başına bunun altından kalkacak durumda değildi. Zor durumdaydı. Tam da bu sırada “iyilik meleği” Arif Doğan devreye giriyor ve ünlü mafya babası Sedat Peker kanalından Orakoğlu’na yüklü miktarda para transferi sağlanıyor. Ancak Kelebek Operasyonu için takibe alınan telefonlar, Arif Doğan-Sedat Peker-Orakoğlu üçlüsünün ilişkilerinin deşifre edilmesini sağlıyor.

O günlerde bunu haber yapan Hürriyet gazetesi, ilgili haberinde şu görüşlere yer veriyordu: “KELEBEK’ operasyonuyla tutuklanan Sedat Peker’in para kasası olduğu belirtilen Erkan Korkmaz’ın, ‘Köstebek Davası’nda yargılanan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkan Vekili Bülent Orakoğlu’nun hesabına para yatırdığı ortaya çıktı. Telefonla aradığımız Orakoğlu, Peker’i tanımadığını söyleyerek, ‘Eskişehir’de belediye başkanlığına aday olduğum son yerel seçimde kampanyama yardım bulmak için JİTEM’in kurucusu emekli Jandarma Albay Arif Doğan’a başvurdum. Bu parayı yatıran kişinin kim olduğunu araştırabilirdim. Belki burada yanlış yapmış olabiliriz’ dedi.

Orakoğlu’nun ismini vermesi üzerine telefonla ulaştığımız emekli Jandarma Albay Arif Doğan ise ‘Parayı ben gönderdim kardeşim. Ona yardım teklifini yapan benim. Bülent tertemiz, namuslu, doğru düzgün bir insandır’ dedi. Doğan sözlerini şöyle sürdürdü:

‘Bülent, seçim kampanyasında maddi sıkıntıda olduğunu hatta adaylığı bile bırakmayı düşündüğünü söylemişti.

…Biz de eşimizi dostumuzu devreye soktuk. Ha bana kimdir bu eş dost derseniz. Bunu hatırlamıyorum. Kısa bir zaman önce by-pass ameliyatı geçirdim. Narkozun etkisiyle birçok şey unutuluyor. Eskiden olsaydı bana sorduğunuz kişileri çoraplarının rengine kadar söylerdim.”(Hüriyet – 03.11.2004)

Burada Peker’le ilişkisini gizleyen Orakoğlu, daha önce Doğan kanalıyla Peker’le görüştüklerini bir başka gazeteye verdiği röportajla ifşa ediyordu:

Vatan gazetesine verdiği bir röportajda;

* Sedat Peker operasyonu kapsamında, Eskişehir’ de Genç Parti’ den belediye başkanlığına aday olduğunuz dönemde Peker’ in adamlarından Erhan Korkmaz’dan 10 milyar seçim yardımı aldığınız ortaya çıktı. Ne ilişkiniz var Sedat Peker’le?

Bir ilişkim yok. Medyada yalnızca bir gazetede bu olay çıktı. Fatih Altaylı yazdı. Diğer basın organları bunu dikkate almadılar…

… Siyaseti bilirsiniz, belediye başkanı adayı olduğumda paraya ihtiyacım vardı. Albay Arif Doğan’ı da tanıyordum. Erhan Korkmaz diye biri hesap numarama parayı yatırdı.

* O kişinin Sedat Peker’in adamı olduğunu, Albay’ın Sedat Peker’den parayı istediğini bilmiyor muydunuz? Bilmiyordum. Şunu düşünün bir istihbaratçıyım, kendi hesap numaramı verir miyim?

* Siz tanıyor musunuz Sedat Peker’i?

Tanıyor değilim ama tanışıklığım var. İki yıldır filan...   Albay Arif Doğan tanıştırmıştı beni. Hizbullah olaylarının olduğu dönemde tanıştık.

Hizbullah’ın ölüm listeleri ortaya çıkmıştı. Bizim önümüze de geldi bu liste. Benim adım yoktu. Sedat Peker’i o zaman tanımıyorum. Albay vasıtasıyla Sedat Peker ölüm listesinde olduğumu iletti. O zaman görüştük. Onlar görüşüyorlardı herhalde.

* İlişkilerini merak etmediniz mi? Hem istihbaratçı sizsiniz, Sedat Peker’deki bilgiye mi ihtiyaç duydunuz?

İstihbarata sordum o dönemde, ismimin olmadığını söylediler; ama daha sonra bir dergide de çıktı. Adım varmış. (Vatan- 09.01.2005)