Kısaca deniz haydutluğu anlamına gelen korsanlığın tarihi Milattan Önce 1200’lere dayanmaktadır. Organize bir formatla bütün kirli eylemlerin çıkış noktası Avrupa olduğu gibi, öyle anlaşılıyor ki, ilk korsanlar da en azından coğrafi konum itibariyle Batılıydılar. İlk deniz haramilerinin Yunanlılar olduğu, bunların ilk eylemlerini Akdeniz’de gerçekleştirdikleri söylenmektedir.
Büyük kısmı kayıtlara geçmemiş 3200 yıllık korsanlık tarihinin izini okyanusların derinliklerinde sürme işini Calypso’ya bırakalım. Kaptan Cousteau`nun yarım bıraktığı bilimsel araştırmaları oğul Jean-Michel Cousteau tamamladığında: “Vay canına, atalarımız amma da haydutmuş!” açıklamasını beklememizi gerektiren hiçbir neden yok; bunları zaten biliyorduk. Denizdekiler bir yana, Nietzsche karadakileri bile deşifre etme erdemini göstermekten hiç çekinmedi. Nihilist Nietzsche şöyle diyordu: “Lafı eveleyip gevelemenin bir anlamı yok. Haçlı seferleri ileri düzeyde bir korsanlıktan başka bir şey değildi.”
Hırs ve macera düşkünü bir sürü serseriden devşirilen korsanlığın legal adı: Coğrafi keşifler… Korsanlığın karadaki biçimi; çok daha acımasız, çok daha pervasız, çok daha kanlıcası. Sadece insana has keşfetme merakının yirmi bin fersah derininde bir şey!
Deniz hırsızlığının karaya vurmuş biçimini bütün dünyaya yutturmanın en kolay yolu: Keşfetmek, kâşif, buluş; cazibesi mest eden kavramlar! Keşfedilen ne? Amerika sözde keşfedildiğinde oralarda milyonlarca Kızılderili yaşıyordu. Keşfetmek eğer bilime hizmet ise, Kızılderililer bu hizmeti zaten yapmışlardı. Koca Hindistan’ı bile keşifler arasında saymadaki amaç sömürme idealinden başka ne olabilirdi ki? Portekizli korsan Vasco de Gama tarafından keşfedildiğinde Hindistan, Avrupa’nın tamamından daha büyük bir nüfusa sahipti.
15. ve 16.asırlar korsanlar için “altın” anlamına geliyordu; hem de birçok yönüyle. Keşfettiler, işgal ettiler, yerlilerin ellerinde ne varsa hepsini aldılar. İşlerine yaramayan insanları öldürdüler, diğerlerini köleleştirip sattılar. Mantalite hiç değişmedi; Hıristiyan emperyalizmi.
1096’dan bu yana gözünü, gönlünü açık, vicdanını temiz ve imanını diri tutmuş her Müslüman, su yüzeyindeki korsanların canlı şahidi olmuştur. 1922 yapımlı USS Langley’den, 2009’da denize indirilen USS George H. W. Bush uçak gemisine kadar suya indirilmiş ABD ve İngiliz savaş gemilerinin tamamı korsanlık amacıyla kullanılmıştır.
Tarihleri korsanlık ve barbarlıktan öteye geçemeyenler yaşam biçimlerini, alışkanlıklarını değiştirmek istemezler. Sadece çağın gereklerine göre yöntem ve taktik değişikliğine giderler. Bunun adı Pragmatizm, yani etik yoksunluğu ya da “Batı Rasyonelliği” Konumuzun dışına taşmasın diye sadece Batılıların Yahudi politikası üzerinden somutlaştıralım; kendi tabirlerine göre “rasyonel”liği de elden bırakmadan! Argüman sağlam, tarih çarpıcı ve ironik: 1492. Conquest of Paradise (Cennetin Keşfi). Koca kıtayı Kızılderililere cehenneme eden keşif! “Büyük Keşif” diye insanların beynine kazınan en kirli, en karanlık korsanlık! Aynı tarihin az bilinen kısmı: İspanya’daki Yahudi ve Müslüman soykırımı. Hıristiyanların ağır baskısı altındaki İspanya Yahudilerinden din değiştirenlere “Konverso”, yani dönme lakabı takılmıştı. Yahudiler genel olarak Marrano (domuz) olarak anılmaktaydılar. İspanya Yahudilerinin insan yerine konulduğu dönem, Müslümanların etkin oldukları dönem olmuştur. 1492 yılındaki Elhamra Kararnamesi’yle 300.000’den fazla Yahudi öldürüldü ve yüzbinlercesi İspanya’dan kovuldu. Önemli bir kısmı Osmanlı padişahı II. Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına kabul edildi.
Hıristiyanlık, Roma Devleti tarafından resmi din olarak kabul edildiği 380 yılından 20.yüzyılın başlarına kadar Yahudilerle Hıristiyanlar sürekli çatışma halinde olmuşlardır. İki Dünya Savaşı, değişen dengeler ve Batı Dünyası’nın siyasi ve ekonomik çıkarları, korsan bir Yahudi devletinin kurulmasını gerektirdi. Bu devletin kurulmasında iki güç belirleyici rol oynadı: Korsanlarca kurulmuş en büyük gayri meşru devlet olan ABD ve korsanlıkla elde ettiği sömürgelerle zenginleşen İngiltere. Siyonist devlet için bireysel çabanın zirvesinde ise bir bilim adamı: Albert Einstein. Siyonizm’in koyu bir taraftarı olarak Ortadoğu’nun zaafiyetini iyi tahlil etmiş bir izafiyet teorisyeni. Bu bilim adamının sihirli formülü: “Gençliği Yahudi sorunlarına ilgi göstermeleri yönünde teşvik etmek” ve “ortak amaç uğruna yapılacak her şey, sadece Filistin’deki kardeşlerimiz için değil, tüm Yahudi halkının refahı ve onuru için yapılmış saymak.”
ABD ve İngiltere’nin Ortadoğu’daki korsan devleti, daha kurulmadan bir ay evvel kendine yakışır ilk kanlı eylemini 9 Nisan 1948’de Deir Yassin’de gerçekleştirdi. 254 Filistinli köylü İsrail çetelerince şehid edildi. Çete reisi Menahem Begin daha sonra başbakanlığa kadar yükseltildi.
15 Mayıs 1948’de kurulan bu devlet, eski düşmanları olan Hıristiyanların Ortadoğu’daki en güvenilir karargâhı oldu. ABD ve İngiltere tarafından yönetime getirilen işbirlikçi Arap idarecilerin ihanetleriyle bu korsan devlet günbegün güçlendi; güçlendikçe de hâkimiyet alanını genişletti; işgal etti, zulmetti, katliam yaptı ve Almanların onlar için yaptığı esir kamplarının bin beterini Filistin halkı için yaptı.
En büyük esir kampı durumundaki Gazze’nin bugün 1.657.000 olan nüfusunun bir milyonu mülteci kamplarında yaşamaktadır; tabi, eğer buna yaşamak denebilirse. Her türlü insani ihtiyaçtan mahrum bırakılmış Gazze, İslam âlemi için ibret vesikası, Müslümanlar için hesap gününde soğuk terler dökeceği en ağır sınavlardan sadece bir tanesidir.
Dünyadan izole edilmiş, her türlü haktan ve en önemlisi de özgürlükten mahrum bırakılmış Gazze’ye Birleşmiş Milletler’den, Unicef’ten, AİHM’den destek ve yardım beklemek bizim için en hafif deyimle eblehliktir. Sorun, ABD’nin, Batı’nın sorunu değildir. Müslüman’ın şu ya da bu şekilde çözmekle mükellef olduğu sorundur. Gazze ablukası bütün Avrupa’nın bildiği, birçok devletin hiç de rahatsızlık duymadığı bir insanlık trajedisidir. Yahudileri fırınlara atmakla suçlanan Alman Devleti’nin mahkemesi, “Gazze’ye yardım götürmemesi şartıyla” İHH’nın faaliyetlerine izin verilebileceğini hükme bağlayacak kadar küstahlaşabilmektedir.
Bugün 31 Mayıs. Gazze ablukasını yarmak ve dünya kamuoyunun dikkatini Gazze’ye çekmek amacıyla İHH’nın öncülük ettiği Özgürlük Filosu’na İsrail korsanlarının yaptığı baskının ikinci yıldönümü. Mavi Marmara adlı gemide dokuz yardım gönüllüsünün şehid edildiği kanlı baskın!
Sembolleşen Mavi Marmara bir bakıma hayırlara da vesile olmuştur. Bu olay İslam aleminin uyanışına, Arap Baharı’nın olgunlaşmasına katkı yapmıştır. Gelirlerini İsrail devletine bağışlayan zengin Yahudiler’e misillemedir bu büyük eylem! “Siz İsrail’e para verirsiniz, biz gerektiğinde Filistine, Kudüs’e canımızı veririz” diyen İbrahim Bilgen, Ali Haydar Bengi, Cevdet Kılıçlar, Çetin Topçuoğlu, Necdet Yıldırım, Furkan Doğan, Fahri Yaldız, Cengiz Songür ve Cengiz Akyüz’ün onurlu misillemesidir. Şehadetlerinin ikinci yıldönümünde altısı Kürd dokuz şehidimizi rahmetle anıyoruz.
Allah’ın “Sakın gevşemeyiniz, karamsarlığa kapılmayınız. Eğer mümin iseniz üstün gelecek olan taraf sizlersiniz.” vaadine iman eden her Müslüman, onlardan dost edinmemesi gerektiğine de iman eder.
Gazze’den Moro’ya, 95 ülkede Müslüman feraset ve duyarlılığıyla Müslümanların yardımına koşan İHH’nın bütün çalışanlarını selamlıyoruz.
Başlığın Türkçesi: Haçlı Korsanlığının İbranicesi: Mavi Marmara CanileriKısaca deniz haydutluğu anlamına gelen korsanlığın tarihi Milattan Önce 1200’lere dayanmaktadır. Organize bir formatla bütün kirli eylemlerin çıkış noktası Avrupa olduğu gibi, öyle anlaşılıyor ki, ilk korsanlar da en azından coğrafi konum itibariyle Batılıydılar. İlk deniz haramilerinin Yunanlılar olduğu, bunların ilk eylemlerini Akdeniz’de gerçekleştirdikleri söylenmektedir.
Büyük kısmı kayıtlara geçmemiş 3200 yıllık korsanlık tarihinin izini okyanusların derinliklerinde sürme işini Calypso’ya bırakalım. Kaptan Cousteau`nun yarım bıraktığı bilimsel araştırmaları oğul Jean-Michel Cousteau tamamladığında: “Vay canına, atalarımız amma da haydutmuş!” açıklamasını beklememizi gerektiren hiçbir neden yok; bunları zaten biliyorduk. Denizdekiler bir yana, Nietzsche karadakileri bile deşifre etme erdemini göstermekten hiç çekinmedi. Nihilist Nietzsche şöyle diyordu: “Lafı eveleyip gevelemenin bir anlamı yok. Haçlı seferleri ileri düzeyde bir korsanlıktan başka bir şey değildi.”
Hırs ve macera düşkünü bir sürü serseriden devşirilen korsanlığın legal adı: Coğrafi keşifler… Korsanlığın karadaki biçimi; çok daha acımasız, çok daha pervasız, çok daha kanlıcası. Sadece insana has keşfetme merakının yirmi bin fersah derininde bir şey!
Deniz hırsızlığının karaya vurmuş biçimini bütün dünyaya yutturmanın en kolay yolu: Keşfetmek, kâşif, buluş; cazibesi mest eden kavramlar! Keşfedilen ne? Amerika sözde keşfedildiğinde oralarda milyonlarca Kızılderili yaşıyordu. Keşfetmek eğer bilime hizmet ise, Kızılderililer bu hizmeti zaten yapmışlardı. Koca Hindistan’ı bile keşifler arasında saymadaki amaç sömürme idealinden başka ne olabilirdi ki? Portekizli korsan Vasco de Gama tarafından keşfedildiğinde Hindistan, Avrupa’nın tamamından daha büyük bir nüfusa sahipti.
15. ve 16.asırlar korsanlar için “altın” anlamına geliyordu; hem de birçok yönüyle. Keşfettiler, işgal ettiler, yerlilerin ellerinde ne varsa hepsini aldılar. İşlerine yaramayan insanları öldürdüler, diğerlerini köleleştirip sattılar. Mantalite hiç değişmedi; Hıristiyan emperyalizmi.
1096’dan bu yana gözünü, gönlünü açık, vicdanını temiz ve imanını diri tutmuş her Müslüman, su yüzeyindeki korsanların canlı şahidi olmuştur. 1922 yapımlı USS Langley’den, 2009’da denize indirilen USS George H. W. Bush uçak gemisine kadar suya indirilmiş ABD ve İngiliz savaş gemilerinin tamamı korsanlık amacıyla kullanılmıştır.
Tarihleri korsanlık ve barbarlıktan öteye geçemeyenler yaşam biçimlerini, alışkanlıklarını değiştirmek istemezler. Sadece çağın gereklerine göre yöntem ve taktik değişikliğine giderler. Bunun adı Pragmatizm, yani etik yoksunluğu ya da “Batı Rasyonelliği” Konumuzun dışına taşmasın diye sadece Batılıların Yahudi politikası üzerinden somutlaştıralım; kendi tabirlerine göre “rasyonel”liği de elden bırakmadan! Argüman sağlam, tarih çarpıcı ve ironik: 1492. Conquest of Paradise (Cennetin Keşfi). Koca kıtayı Kızılderililere cehenneme eden keşif! “Büyük Keşif” diye insanların beynine kazınan en kirli, en karanlık korsanlık! Aynı tarihin az bilinen kısmı: İspanya’daki Yahudi ve Müslüman soykırımı. Hıristiyanların ağır baskısı altındaki İspanya Yahudilerinden din değiştirenlere “Konverso”, yani dönme lakabı takılmıştı. Yahudiler genel olarak Marrano (domuz) olarak anılmaktaydılar. İspanya Yahudilerinin insan yerine konulduğu dönem, Müslümanların etkin oldukları dönem olmuştur. 1492 yılındaki Elhamra Kararnamesi’yle 300.000’den fazla Yahudi öldürüldü ve yüzbinlercesi İspanya’dan kovuldu. Önemli bir kısmı Osmanlı padişahı II. Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına kabul edildi.
Hıristiyanlık, Roma Devleti tarafından resmi din olarak kabul edildiği 380 yılından 20.yüzyılın başlarına kadar Yahudilerle Hıristiyanlar sürekli çatışma halinde olmuşlardır. İki Dünya Savaşı, değişen dengeler ve Batı Dünyası’nın siyasi ve ekonomik çıkarları, korsan bir Yahudi devletinin kurulmasını gerektirdi. Bu devletin kurulmasında iki güç belirleyici rol oynadı: Korsanlarca kurulmuş en büyük gayri meşru devlet olan ABD ve korsanlıkla elde ettiği sömürgelerle zenginleşen İngiltere. Siyonist devlet için bireysel çabanın zirvesinde ise bir bilim adamı: Albert Einstein. Siyonizm’in koyu bir taraftarı olarak Ortadoğu’nun zaafiyetini iyi tahlil etmiş bir izafiyet teorisyeni. Bu bilim adamının sihirli formülü: “Gençliği Yahudi sorunlarına ilgi göstermeleri yönünde teşvik etmek” ve “ortak amaç uğruna yapılacak her şey, sadece Filistin’deki kardeşlerimiz için değil, tüm Yahudi halkının refahı ve onuru için yapılmış saymak.”
ABD ve İngiltere’nin Ortadoğu’daki korsan devleti, daha kurulmadan bir ay evvel kendine yakışır ilk kanlı eylemini 9 Nisan 1948’de Deir Yassin’de gerçekleştirdi. 254 Filistinli köylü İsrail çetelerince şehid edildi. Çete reisi Menahem Begin daha sonra başbakanlığa kadar yükseltildi.
15 Mayıs 1948’de kurulan bu devlet, eski düşmanları olan Hıristiyanların Ortadoğu’daki en güvenilir karargâhı oldu. ABD ve İngiltere tarafından yönetime getirilen işbirlikçi Arap idarecilerin ihanetleriyle bu korsan devlet günbegün güçlendi; güçlendikçe de hâkimiyet alanını genişletti; işgal etti, zulmetti, katliam yaptı ve Almanların onlar için yaptığı esir kamplarının bin beterini Filistin halkı için yaptı.
En büyük esir kampı durumundaki Gazze’nin bugün 1.657.000 olan nüfusunun bir milyonu mülteci kamplarında yaşamaktadır; tabi, eğer buna yaşamak denebilirse. Her türlü insani ihtiyaçtan mahrum bırakılmış Gazze, İslam âlemi için ibret vesikası, Müslümanlar için hesap gününde soğuk terler dökeceği en ağır sınavlardan sadece bir tanesidir.
Dünyadan izole edilmiş, her türlü haktan ve en önemlisi de özgürlükten mahrum bırakılmış Gazze’ye Birleşmiş Milletler’den, Unicef’ten, AİHM’den destek ve yardım beklemek bizim için en hafif deyimle eblehliktir. Sorun, ABD’nin, Batı’nın sorunu değildir. Müslüman’ın şu ya da bu şekilde çözmekle mükellef olduğu sorundur. Gazze ablukası bütün Avrupa’nın bildiği, birçok devletin hiç de rahatsızlık duymadığı bir insanlık trajedisidir. Yahudileri fırınlara atmakla suçlanan Alman Devleti’nin mahkemesi, “Gazze’ye yardım götürmemesi şartıyla” İHH’nın faaliyetlerine izin verilebileceğini hükme bağlayacak kadar küstahlaşabilmektedir.
Bugün 31 Mayıs. Gazze ablukasını yarmak ve dünya kamuoyunun dikkatini Gazze’ye çekmek amacıyla İHH’nın öncülük ettiği Özgürlük Filosu’na İsrail korsanlarının yaptığı baskının ikinci yıldönümü. Mavi Marmara adlı gemide dokuz yardım gönüllüsünün şehid edildiği kanlı baskın!
Sembolleşen Mavi Marmara bir bakıma hayırlara da vesile olmuştur. Bu olay İslam aleminin uyanışına, Arap Baharı’nın olgunlaşmasına katkı yapmıştır. Gelirlerini İsrail devletine bağışlayan zengin Yahudiler’e misillemedir bu büyük eylem! “Siz İsrail’e para verirsiniz, biz gerektiğinde Filistine, Kudüs’e canımızı veririz” diyen İbrahim Bilgen, Ali Haydar Bengi, Cevdet Kılıçlar, Çetin Topçuoğlu, Necdet Yıldırım, Furkan Doğan, Fahri Yaldız, Cengiz Songür ve Cengiz Akyüz’ün onurlu misillemesidir. Şehadetlerinin ikinci yıldönümünde altısı Kürd dokuz şehidimizi rahmetle anıyoruz.
Allah’ın “Sakın gevşemeyiniz, karamsarlığa kapılmayınız. Eğer mümin iseniz üstün gelecek olan taraf sizlersiniz.” vaadine iman eden her Müslüman, onlardan dost edinmemesi gerektiğine de iman eder.
Gazze’den Moro’ya, 95 ülkede Müslüman feraset ve duyarlılığıyla Müslümanların yardımına koşan İHH’nın bütün çalışanlarını selamlıyoruz.
Başlığın Türkçesi: Haçlı Korsanlığının İbranicesi: Mavi Marmara Canileri