Bu ülkenin ne kadar zalim, despot ve zorbaları varsa, bir o kadar Güllü Çevik’i ve Bediüzzaman’ları da vardır. Hiçbir zulüm, Rabbani davaya gönül vermiş erleri davasından geri durmasına sebebiyet veremez. İnşa edilen zindanlar, uygulanan baskılar ve bu uğurda dökülen hiçbir damla kan çiçek açmadan dünyadan göçüp gitmez.

14 asırlık bir tecrübe ve 14 asırlık bir süre zarfında, muvahhid ve mücahitlerin yapmış olduğu kıyamları düşünürken, zalim demokratların yapmış olduğu zulümlerin bir gün kendi sonları olacağından hiç endişe etmiyorum.

Hz. Muhammed (s.a.v)’in tevhidi haykırdığı günden bu güne kadar, tarih birçok olaya şahit olmuş ve tarih birçok defa tekerrür etmiştir. Yine edeceğinden kuşkunuz olmasın. Cemal Tutar`ın mahkeme savunmalarında kullandığı müthiş bir cümle vardı. “Tarihin tekerrür etmemesi iki şarta bağlıdır. Birincisi tarihin doğru yazılması, ikincisi de doğru yazılan tarihten ders alınmasıdır.”

Elhamdülillah Müslümanların tarihinin yazılmasında hiçbir yanlışlık yoktur. İslam’ın geldiği ilk gün farzlar, vacipler, sünnetler nasıl idiyse, cihadın farziyeti hangi şartlarda geçerliydiyse, günümüzde ve kıyamete değin de aynı olacaktır. Müslümanlar olarak tarihimizi okuduğumuzda bunu daha net bir şekilde öğreneceğiz. Diğer bir şart ise, tarihten ders alınmasıdır.” Müslümanlar Uhud savaşındaki yenilginin ardından, itaat etmesini iyi öğrenmişlerdir. Bu bizim için en büyük derstir. Biz görünürde kaybeden taraf olsak ta, Uhud savaşındaki yenilgi aslında büyük bir zaferdir. Dolayısıyla kendimizden (iman edenlerden) çokça söz etmenin anlamı yoktur. Kur’an-ı Kerim bizler için inmiş ve merciimizin Kitabullah olduğunu iyi biliyoruz.

Peki, siz ey garbın kokuşmuş, tefessüh etmiş, batıl formülleri peşinde koşup, Müslümanlara batıl kanunları kabul ettirmeye çalışan, zalim demokratlar!

Yazılan bunca yanlış tarihinizin hangi sayfasından ders alacaksınız?

Tarihinizin doğrusunu mu öğrenmek istiyorsunuz? Birkaç örnek vereyim. Sizde iyi okuyup, tarih boyunca uğradığınız hüsranlardan ders alın!

Ey kalpleri firavunlaşmış, haramzade Karunlar!

Ne Karun malı-mülkü ile saltanat sahibi olabildi, ne Firavun despotluğuyla ilelebet saltanatında hüküm sürebildi!

Ey İbrahim’i ateşe atan Nemrut’un varisleri!

Ne ceddinizin, ceddimiz İbrahim (a.s)’i attığı ateş İbrahim’i yakabildi, ne de ceddiniz, zulmüyle hüküm sürmeye devam edebildi. O ki kâinatın sahibine meydan okuyan nemrut ufacık bir sinekle helak olup Cehenneme yol aldı.

Ve siz ey Kemalist düzenin savunucuları, bel’amları, hahamları!

Atıf hocayı darağacına götürdüğünüzde Hoca’nın kıyamından geri duracağına dair bir söz verdiğini hiç tarih kitaplarında okudunuz mu?

Bediüzzaman’ı zindandan zindana, sürgünden sürgüne gönderdiğiniz zamanları hatırlayın. O zat’ın “ El- Aman. Sizin dediğiniz gibi olsun, davamdan taviz vereceğim” dediğinizi hiç okudunuz mu?

Ben okumadım, tarih kitaplarında da görmedim. Aksine hâkimlere karşı savurduğu tehditleri gördüm. Yazdığı risaleler ve yetiştirdiği talebeler nedeniyle verilen 11 aylık hapis cezasına itiraz ederek “ Verdiğiniz bu ceza ya bir beygir hırsızına yahut kız kaçıran bir adama verilir. Ben ya beraatıma veya 101 sene hapsime veyahut idamıma karar verilmesini istiyorum” diyerek, tarih sayfalarına geçmiştir.

Yine o Üst ad’a gözdağı vermek amacıyla, mahkeme salonlarının penceresini açıp, darağaçlarında sallanan talebelerini gösterdiklerinde “ Ey hâkim o darağacında astığınız muvahhitlerin yazmış olduğu kalemle gözlerinizi oyarım” diye aslanlar gibi kükremiştir.

Daha sayayım mı?

Şeyh Said kıyama kalkarken gelen tepkiler karşısında şunları demişti;
“Aziz İslam davası kullara bağlı bir dava değildir. Kullar ölümlüdür, ama o kıyamete kadar yaşamaya devam edecektir. Benim gibi nice insanlar bu dava uğruna öldürüldüler. Ben İmam Ali’den, Ammar’dan ve Seyyidüşşuheda İmam Hüseyin’den daha üstün, daha hayırlı değilim. Ümmetin mücadeleci evlatlarına önderlik edecek Said’ler her zaman için var olacaktır. Bu konuda hiçbir şüphen olmasın.”
“Bizim en büyük namusumuz dinimizdir! Dinimiz her şeyimizdir; namusumuz, özgürlüğümüz, şerefimiz ve her şeyimiz... Dinimiz ayaklar altında çiğnenirken Kemalistlerin oyuncağı haline gelirken sen hangi namustan bahsediyorsun? Benim namusum, çoluk çocuğum, hayatım, İslam’ın en ufak bir ilkesine, en ufak bir kuralına kurban olsun!”

Daha verecek olsam birçok örnekle, yaptığınız zulümlerin, Güllü Çevik bacı gibilerin, Said Şahin hocam gibilerin ve kapatılan Mustazaf-Der’lerin ne kadar umurunda olduğunu göreceksiniz.

Son olarak şunu demek isterim. Muhterem bir zat şöyle diyordu;

“Hiç unutmayın ki, karanlık soğuk dehlizlerdeki zincir şakırtılarının; saray debdebelerinin korkulu rüyası olması tarihe has bir olay değildir. Zindanlar, davaları için mücadele edenlerin savaş meydanlarıdır. Bu savaşa katılanlar elbette birçok şeyi göze almışlardır.”

Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.

Vesselam

Muhammed Yusuf Şehitoğlu / doğruhaber