“Eğer bu kişi bir kuyuya düşmüş olsaydı onu oradan kurtarır mıydınız?” dedi. Onlar da;
“Tabii ki kurtarırdık” diye cevap verdiler. Ebu’d-Derda;
“O halde günah işleyen kardeşinize küfredeceğinize sizi bu gibi hallerden koruyan Allah’a hamdediniz” dedi.
“Peki, sen bu adama buğzetmez misin ey Eba’d-Derdâ?” diye sordular.
“Hayır! Ben onun sadece ameline buğzederim. Amelini terkettiği anda o yine benim kardeşimdir” dedi.
- İbn Mes’ud şunları söylüyor:


“Kardeşinizin bir günah işlediğini gördüğünüzde ‘Rabb’imiz! Onu rezil et! Allah’ım ona lânet et!’ gibi şeyler söyleyerek onun aleyhinde şeytana yardımcı olmayınız. Aksine ‘Rabb’imiz! Onu affet ve kendisini doğru yola ilet’ deyiniz. Muhammed’in sahabileri olarak bizler hiç bir kimse hakkında onun ne üzerine öldüğünü bilmedikçe bir şey söylemez; ömrü hayırla sonuçlanırsa ‘Hayra kavuştu’ der; şerle sonuçlandığında da onun için korkardık” (Hayatu’s-Sahabe)


Kardeşlerimiz arasında muhabbeti perçinlemek için müspet hareket etmek ve ashabı kiramın hasleti olan “isar” hasletiyle ahlaklanmak gerekir. İnsan hatasını kabul etmek istemez. İnsanın nefsi bir avukat gibi kendisini savunur. Bir eksiklik, bir yanlışlık, bir hata varsa o da karşısındakine aittir diye düşünür. Adeta kendisini hatadan müberra görür. İşte bu ahlak yüzündendir ki insanlar birbirine düşer.


Üstad Bediüzzaman; “Evet, ben nefsimle musalâha etmemişim. Çünkü terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir” diyerek güzel ahlak sahibi olmanın ince bir nüktesini dile getiriyor. Özellikle eleştiri konusundaki anlaşılmaz tavırlar insanlar arasında sorunların büyümesini sağlıyor. Hâlbuki insanda bir eksiklik varsa ve başkası bu uyarıda bulunuyorsa ona icabet edip mevcut hatamızı gidermemiz gerekir. Aynı zamanda da o kardeşimize minnettar olmak da lazımdır.