365 gün boyunca bu günün gelmesini heyecanla beklemek, ne kadar ferzendane (evlada yakışır) bir harekettir! 364 gün boyunca ‘`anneler günü!``nün gelmesini beklemek! Ve buna hazırlık yapmak, ne demektir bilir misiniz?

Hatırlamak ve hatırlanmak, güzel bir duygu olsa gerek. Bu gün hatırlanan anneler ne kadar bahtiyar! Olmuştur bir düşünsenize. İyi ki bir ‘`anneler günümüz!`` var.

Ana demek, şefkat demektir. Ana demek, hayat demektir. Ana demek, fedakârlık demektir ve ana demek ‘`cennet`` demektir. Çünkü ‘`cennet anaların ayakları altındadır`` demiyor mu ana-baba hasret karı Hz. Resulullah (s.a.v.).

Bir insan anasının ayaklarının altını öper de, ‘`ben cenneti öptüm`` derse yalan söylemiş olmaz.

Sanırım ne demek istediğimi anladınız. Akıllara ziyan ve ne idüğü belirsiz bir ‘`anneler günü!``

Yılın 364 günü istediğini yapacak ve sadece o güne has ben (lütfen) annemi hatırlayayım! Deyip, öfleye-pöf leye anasına has! Günde gidip elini öpecek. O bahtiyar ana da, ‘`el öpenlerin çok olsun, berhudar ol evladım`` deyip mesrur olacak! O kadar. Bir daha bekle ki 365 gün sonra ‘`anneler günü!`` gelsin.

365 gün boyunca sadece bir gün(anneler günün)ü unutmadan bekleyenler, roji mahşerde unutulmayı beklesinler. Unutan, o gün unutulur. Unutan, o gün utanır.

Dünya`nın kenesi haline gelen Yahudiler tarafından belirlenen bu ve benzeri diğer ‘`özel günler(!)``, insanları hatırlamak için değil de, kendi kapitalist düşüncesini hayata geçirmek için hazırlanmış bir palandan ve o plana zemin bulmak için düşünülmüş koyun maskesi altındaki kurttan başka bir şey değil.

‘`anneler günü!`` gibi, daha onlarca gün ve gece var. Babalar günü, öğretmenler günü vs gibi ısmarlama günler.
Bu ısmarlama günlerde yapılan masraflar ve harcanan paraların haddi-hesabı yok. Zaten kapitalist Yahudiler de, böylesi özel! Günleri, sadece kasaları ve keseleri dolsun diye tayin etmişler. Onlar bizi çok düşündükleri! İçin gün tayin edecek, biz kutlayacağız. Onlar üretecek, biz tüketeceğiz. Onlar gülecek, biz ağlayacağız. Onlar sefasını sürecek, bizse cefasın çekeceğiz. Onlar uzaktan durup bizi seyrederken zevkten dört köşe olacaklar, bizse ümmetin içler acısı haline kahrolacağız. Onlar; bize hediye (!) ettikleri günlerde biz sevinçten (!) pastalar yapıp yanında coca cola alıp içeceğiz ve verdiğimiz cola paralarıyla da evvela ‘`Filistinli Analar ve Çocuklarını Öldürecekler`` sonra da Irak; Afganistan, Çeçenya, Suriye ve daha İslam`ın konuşulup yaşandığı diğer ülkelerde analar ve çocuklarını katledecek. Sonra da çağdaşlaşmak adına biz onlara uymuş olmak için özel gün ve geceler düzenleyeceğiz. Nerden nereye… ‘`ey iman edenler! Eğer inkâr edenlere uyarsanız, sizi ökçeleriniz üzerinde geriye (küfre) döndürürler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz.`` (al-i imran; 149.ayet-i kerime meali) diye buyuruyor yüce rabbimiz (c.c.).

İslam`ın adaletinin hüküm sürdüğü yakın zamana kadar, ne Avrupa; ne ABD ve ne de Yahudiler açıktan Müslümanlara kem gözle bakamazken, şimdiyse nefret ve öfkemizi mucip hareketleri pervasızca yapabiliyorlar.

Bosna, Afganistan, ırak, Çeçenya, filistin ve daha dünyanın birçok ülkesinde ağlayan anaları unutmadık. Irzına tecavüz edilen ve işgalcilerle beraber ‘`gelin hepimizi öldürün`` diye feryad eden anaları unutmadık. Başlarına yağmur gibi misket bombası atılan anaları unutmadık. Hama, Halepçe, Sabra şatilla ve Gazze`yi de unutmadık.

Bugün musibetler; dünyanın tüm Müslümanlarını kaplamışken, neyin gününü bekliyoruz ve neyin kutlamasını yapıyoruz?
Bu günleri tayin eden zihniyet, acaba dünyadaki diğer mazlumların katledilmesini unutturmak ve dikkatleri başka bir yöne çekmek için kullanılan bir taktik olmasın?

Bir taşla, birkaç gafil kuş! müstekbirler bir taraftan gün`leri tayin edip barış! Ve kardeşlik! mesajı verirken, diğer taraftan da katliam yaparak, barış(!)tan elde ettikleri serveti güle oynaya kasalarına dolduruyorlar. Yani barış sözlerinin arka planında, savaş ve katliam eylemi var.

Müslüman`lar olarak, Yahudi ve avanelerinin bu oyunlarına ne kadar da çabuk kanıyoruz. Hani ‘`bir Müslüman aynı delikten iki defa ısırılmaz``dı? Ama yok biz iki değil, hatta sayısını bilmediğimiz kadar ısırıldık ve defalarca da aynı deliğe parmağımızı sokmaya devam ediyoruz. Bizim ya aklımızda veya imanımızda bir sorun var. (gerçi insanı imana sevk etmeyen akıl; akıl değil, bilakis hamakattır.) batı sevdalılarının cehaleti diz boyunu çoktan aşmış. Batıya yönlerini döndükçe de battıklarının farkında değiller. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: ‘`...öyle cahillerden olmaktan Allah`a sığınırım!`` (bakara suresi, 9. ayet-i kerime meali)

Birçok konuda olduğu gibi, batılıların âdetini uygulayan sonradan görme Müslümanlar; dinle mantığı, yaşantıyla kalp temizliği ve sapla samanı birbirine karıştırıyorlar.

İslam; mantık dini değil, akıl dinidir.

Allah c.c. birçok Ayet-i Kerime`de, \`\`ey akıl sahipleri\`\` veya \`\`hiç akletmez misiniz?\`\` diye bizlere hitab ediyor.
Bütün bunlar; insanın akidesinin bozuk, imanının da zayıf olduğunun delilidir.

Bu kadar vurdumduymaz bir hareket sergilememiz, Tevhidi-i inancımızın sarsıldığını gösterir.

İnsanın Tevhidi-i inancında eğer bir çatlak varsa, hemen tövbe etmeli ve o çatlağı kapamaya çalışmalıdır.
Ama kişinin amellerinde bir eksiklik varsa, kâfir veya dinden çıkmaz. Biliyorsunuz! Münafık iki çeşittir: biri ameli münafık, diğeri de itikadi münafık.

Eğer bir insan, \`\`ben hem Müslüman`ım ve hem de batılıların yaşadığı gibi yaşamak istiyorum dese, (el-iyazu billah) Allah`la (c.c.) beraber başka mercilerin adetlerini Allah`ın kanunlarıyla (haşa) harmanlıyor demektir. Bu itikadi münafıktır.
Yok, eğer sadece Allah`ın dediğini kabul ediyor ve batılı adetleri reddediyorsa ve buna rağmen o adeti uyguluyorsa, o zaman ameli münafık olur ki bundan da Allah`a c.c. sığınırız.

Başa dönecek olursak, ‘`anneler günü!`` falan söz konusu değil. ‘`anneler günü! dolayısıyla geçen birkaç yılı biraz araştırıp baktım ki; bizim Avrupaya entegre olmuş Müslümanlar! Allı/pullu ‘`anneler günü!`` düzenleyerek şen şakrak bir güzel kutlamışlar. Gelenekselleşmiş! Bu güne başlarken de, ne bir Allah (c.c.) sözü ve nede resulullah (s.a.v.) anılır olmuş. Sadece bu güne has! olan klasik birkaç söz ve yapılan hesapsız alışveriş idi. ‘`insanlar yesin, içsin ve yeterki ALLAH c.c. akla gelmesin de (haşa) ne yaparlarsa yapsınlar`` türünden bir kutlamaydı!

Maddiyat üzerine kurulu bir düzende, maneviyat aramak akıllıca olmayacaktır sanırım.

Şöyle bir özeleştiri yapalım: ‘`cennet anaların ayakları altındadır`` diyerek, günün 24 saati, haftanın 7 günü, her ay ve yılın 52 haftası boyunca analarımızı hatırda tutmayı bize tavsiye eden güzide bir peygamberin ümmetiyiz. Dünya ve Ahiretimizin selameti için bizlere her konuda Hadis-i Şeriflerini miras bırakan Resulullah (s.a.v.)`ın tavsiyelerin ne kadar uyuyoruz.
Yaratıldığımız andan bugüne dek saygı; sevgi; edep ve iman kuralları içerisinde ana`yı kutsal bir varlık olarak bilen bizler, zalim müstekbirlerin tayin ettiği bir günde analarımızı hatırlamak, ne kadar masumca bir davranıştır.
Mademki ‘`cennet anaların ayakları altındadır.`` ve biz Müslümanlar da cenneti kazanmak istiyorsak, yapmakla mükellef olduğumuz ibadetlerin yanı sıra ana ve babalarımıza ‘`ö f‘` bile dememeliyiz. Zira bunu bize rabbimiz emrediyor: ‘`ve rabbin kendisinden başkasına ibadet etmemenizi ve ana-babaya iyilik yapmayı emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlığa erişirse, sakın onlara ‘`öf`` bile deme! Onları azarlama ve onlara güzel söz söyle!`` (isra suresi, 23. ayet-i kerime meali)

Üstad-ı azam Said-i Nursi Hazretleri de: ‘`Evet, dünyada en yüksek hakikat peder ve validelerin evlatlarına olan şefkatleridir ve en âli (yüce) hukuk dahi onların o şefkatlerine mukabil (karşılık) onlara hürmet etmek, onların haklarıdır. Çünkü onlar, hayatlarını kemal-i lezzetle (tam bir lezzetle) evlatlarının hayatları için feda ediyorlar, sarf ediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sükût etmemiş (kıymetinden düşmemiş) ve canavara inkılap etmemiş (canavara dönüşmemiş) her-bir veledin (çocuğun) farz olan bir vazifesi de, o muhterem sadık fedakar dostlara halisane hürmet ve samimane hizmet ve rızalarını tahsil (rızalarını kazanmak) ve kalplerini hoşnut etmektir. Amca ile hala, peder hükmündedirler. Teyze ile dayı, ana hükmündedirler. İşte o mübarek insanların vücutlarını istiskal edip (varlıklarını ağır bir yük gibi görüp) ölümlerini arzu etmek, ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır, bil, ayıl!.

Evet, hayatını senin hayatına feda edenin zeval-i hayatını (ölümünü) arzu etmek, ne kadar çirkin bir zulüm ve ne kadar çirkin bir vicdansızlık olduğunu anla! Ey derd-i maişetle (geçim derdiyle) mübtele (tutkun) olan insan! Bil ki: Senin hanendeki bereket direği ve rahmet vesilesi ve musibet dafiası (belaları def` eden), hanendeki o istiskal ettiğin ihtiyar veya kör akrabandır. Sakın deme, maişetim (geçimim) dardır, idare edemiyorum! Çünkü onların yüzünden gelen bereket olmasa idi, elbette senin dıyk-ı maişetin ( geçim sıkıntın) daha ziyade olacaktı.`` (Lem`alar, 26. Lem`a, 282) diye yapmamız gerekeni gayet net bir şekilde ortaya koyuyor.

ANNE VE BABALARIMIZIN HER AN GÖNÜLLERİNİ ALMALI, HAREKETLERİMİZDE ONLARA LAYIK BİR EVLAT OLDUĞUMUZU HİSSETTİRMELİ VE HAYIR DUALARINI DA ALMAYA ÇALIŞMALIYIZ.

ALLAH`A C.C LAYIK BİR KUL; RESULÜNE VE GETİRDİKLERİNE İŞTİYAKLA BAĞLI BİR ÜMMET OLMAMIZ DİLEĞİYLE.
Fİ EMANİLLAH WESSELAM
 
Haci Şahabettin / doğruhaber
e mail:xaloyesrib@windowslive.com