Klasik vaadlerin yanı sıra birbirini izleyen kısaltmalar, süreci gerçekten de şifreli hale getirdi.
 

Neler yok ki şifrelenen seçim süreci içerisinde: ÖSYM, KPSS, YGS, LYS, ALES, YSK, TGB vs. vs… Diğer yandan UCUBE, Silivri, Haberal, Cihaner; Bağımsız aday, veto, çadır, barış, savaş, taş, fişek, molotof; gaz, panzer, su, kelepçe…
 

Her parti kendi “özgün” stratejisiyle seçim startını verdi. Kıran kırana süren bir süreç. Ama bayatlamayacağa benzeyen en önemli mesele ÖSYM merkezli şifre iddiaları… İlk etapta dikkatler şifreleme olayına yöneldi. Ancak sürecin ısrarla işletilmesi ve meydanların vazgeçilmez malzemesine dönüştürülmesi, bellidir ki amacın üzüm yemek yerine bağcı dövmek olduğu gerçeğidir. Şifre iddiaları ve peşi sıra gelen skandallar elbette ÖSYM’nin güvenirliğini zedeledi. Ama aynı kurumdan kaynaklı hatalar zincirinde ısrar edilmesi ve bunun sonucunun CHP tarafından seçim propagandasının temel malzemesine dönüştürülmesi, kafaları iyice karıştırdı.
 

Eğer organizeli kopya girişimi varsa bunun tüm boyutlarıyla açığa çıkarılması gerekirdi. Açıkçası ilk intiba da bu yöndeydi. Ancak tüm gözlerin üzerinde olduğu aynı kurumun hatalarda ısrar etmesi, komplo odaklarının farklılık arz edebileceği intibaını oluşturmaya başladı. Şifre protestolarını alışkanlık edinenlerin profilinin yanı sıra CHP’nin bunu seçim sürecinin temel argümanına dönüştürmesi, peşi sıra gelen ÖSYM skandallarıyla birleştirildiğinde komplo içinde komplo intibaını vermeye başladı.
 

Bir kurum bunca tartışmanın odağındayken hatada ısrar etmesinin bir anlamı olabilir mi? Neden olmasın? Yansıyan skandallar üzerinden nemalanan siyasi çevrelere bakıldığında tıpkı YSK’nın “Kendin pişir kendin ye!” tadında bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu durum üzerinden milyonlarca kişiyi etkileme durumunda olan CHP, ÖSYM’nin skandallarına ganimet mantığıyla yaklaşmakta, varsa sorunun açıklığa kavuşması gibi bir derdi görünmemektedir.
 

O halde öğrenci ve ailelerinin hissiyatını kim hangi amaçla istismar etmektedir? Bunu kime sormak lazım? “Bir Bilen’e mi; Bir Gülen’e mi?”
 

İP’lilerin ÖSYM protestolarının gözde pankartlarından birisi de kinayeli bir ifadeyle şu ibareyi içermekteydi: “Bin bilsen de bir Gülen’e sor!” Oluşturulan hava, “Gülen” faktörünü ciddi bir ithamla karşı karşıya getirme başarısı göstermişti. Ancak skandallar zincirinin sürmesi ve bundan nemalananların yüzünde giderek artmaya başlayan mutluluk, açıkçası şaibenin odağına “Gülen” yerine “Bilen” faktörünü yerleştirmeye başlamış görünüyor.
 

Ama merak etmeyin, seçim sürecidir bu... Her türlü sürprize gebe bir süreç! Yarın ne olacağı, ÖSYM’nin derinliklerinde dönen fırıldakların ses ve görüntü kayıtlarının hangi saatte sanal ortama düşeceği hiç belli olmaz. Zaten işler o kadar karıştı ki, şaibeleri ortadan kaldıracak tek yöntem de bu olsa gerek. Kılıçdaroğlu tüm seçim stratejisini ÖSYM üzerine kurup sürdüredursun, ama yine de bekleyip görmek lazım! Henüz seçimlere bir buçuk ay gibi uzun bir zaman var! Hem ne demiş atalarımız; “Son ‘Gülen’ iyi güler” dememişler mi?!