Önceki senelere nazaran gerek program düzenleme alanlarındaki artış, gerekse katılımın katlanarak artması kimi çevrelere garip gelse de aslında İslam aleminde süren uzun fetret devresinden sonra İslamî şiarların tekrar en gözde şiarlara dönüşmesiyle paralellik göstermesi bakımından asla tezat teşkil edecek bir durum değildir. Tam tersine her yerde beşeri ideolojilerin iflası, dikkatleri yeniden İslam’ın dünya görüşüne çevirmiştir. İslam dünyasını bir tarafa bırakalım, Avrupa ve hatta Amerika’da bile derin odakların başlıca planları, İslamlaşmaya engel olunması üzerine kuruludur. Bu yönüyle bakıldığında, Mewlid etkinliklerinin alan ve katılım bakımından büyümüş olması, dünyadaki diğer İslamî gelişmelerle tam da bir ahenk oluşturmuştur.
Bir olgu olarak bu tür programların düzenlenmesi uygun mu, bid’at mı falan gibi tartışmalara girme durumunda değiliz. Ancak programların içeriği, dillendirilen söylemler ya da politize olmuş bir bölgede politik söylemlerin belki de hiç dillendirilmemesi üzerine elbette bir takım sözler, eleştiri veya öneriler ileri sürülebilir, belki sürülmelidir de. Ancak kimi eleştirilerin “üzümün çöpü - armudun sapı” niteliğinde de olmaması gerekir.
Bu tür etkinliklerin acımasız bir medya ambargosuna maruz bırakılması, elbette yapılabilecek birtakım öneri, eleştiri veya övgü alanlarını daraltmaktadır. Ancak yine de bazı itiraz veya öneriler değişik vesilelerle dillendirilmektedir:
Evvela şunu belirtmek gerekir ki bölgede sürdürülen etkinlikler dizisi, asla başka mecralarda seyreden etkinliklere inat edasıyla yapılmamaktadır. Bu bağlamda genellikle Newroz etkinliklerine karşı bir reaksiyon şeklinde İslamî etkinlikleri değerlendirmek hem çirkin bir yaklaşım, hem de iyi niyetle bağdaşmamaktadır. Eğer bu tez doğru ise, o zaman Newroz etkinliği düzenlenmezse İslamî etkinliklerin de düzenlenmeyeceği sonucu ortaya çıkacaktır ki, bu da bölgede fedakarlıkla yoğrulan İslamî sivil kurumların çalışmalarına karşı saygısız bir yaklaşım sergileme anlamı taşımaktadır. Ama şunun da altını çizmek gerekir ki, kim olursa olsun, hangi odakça yapılırsa yapılsın bölge halkının İslamî hassasiyetlerine pusu atanlara karşı, evet, bu bir alternatiftir. Zaten Hz. Muhammed (S.A.S.) ve getirdiği mesaj bizzat dünya çapında hüküm süren şirk düzenine karşı bir kurtuluş alternatifi değil miydi?
Yine kitlesel etkinliklere karşı yaklaşımda yaşanan sağlıklı bakış sorunu, belki de bölgenin politik yapısıyla da alakalı olsa gerek, hemen seçim hesaplarına indirgenerek değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Şunu herkesin anlaması gerekir ki, İslamî camianın önünde birinci derecedeki önemli mesele, başta modernite olgusu olmak üzere her türlü toplumsal yozlaşma faaliyetine karşı İslamî bir bilincin halka aşılanması üzerine kuruludur. Burada İslamî hassasiyetlerin gevşemesi veya gevşetilmeye dönük çeşitli faktörleri sıralama işine girmeyeceğiz. Ancak İslamî hassasiyetleri aşındırma çabaları ve bunun halkın değerlerine olan etkisi tüm çıplaklığıyla ortadadır. Dolayısıyla asli görev, halkta İslamî hassasiyetlerin oluşturulması ve İslamî değerlere dönüşün toplumsal bir boyuta taşınmasıdır. Bu bağlamda oluşan dev etkinliklerin hemen seçim zeminine taşınarak tartışılması sahici bir yaklaşım değildir. Ancak illa da gerekli bir durum ise, zaman ve zemin de bu tür işlere müsait hale gelse, halkın İslamî değerlerini temsil eden kişilerin de meydanlara çıkması gerekiyorsa, ilke olarak bu alana da yönelmenin hiçbir mahsuru bulunmamaktadır.
Etkinliklerde siyasi söylemlerden sanki özenle kaçınma durumu göze çarpmaktadır. Bu da bazı çevrelerde bir eksiklik olarak değerlendirildiği de bir vakıadır. Şüphesiz her İslamî çevrenin tartışılan başlıca konularla ilgili siyasi görüşleri, siyasal söylemleri bulunmaktadır. Ancak ortak bir değer olan Peygamber sevgisi üzerine inşa edilen bir etkinlikte belli bir camianın söylemlerini empoze etmeye kalkışmak etik bir davranış değildir. Hatırlanırsa ortak bazı sorunlar üzerinden düzenlenen bir takım İslamî etkinliklerin bir zamanlar belli bir siyasi partinin propaganda manevrasına dönüştürülmesine karşın İslamî kesimlerde oluşturduğu rahatsızlık hafızalardadır. Dolayısıyla etkinlikleri düzenleyen camia bellidir, siyasi pozisyonu da ortadadır. Bu etkinliklere katılan kitleler de düzenleyicilerin kimliğinin/aidiyetinin farkındadır. Halka yönelik etkinliklerde asıl hedef, ulaşılması istenen İslamî mesajın maximum düzeyde herkese ulaşmasıdır. Eğer bu tür platformlar belli bir çevrenin siyasal söylemleriyle sınırlı tutulursa, İslamî camialardan bile olsa farklı düşünen insanları başka türlü davranmaya sevk edebilecektir. Oysa değindiğimiz gibi asıl hedef, Muhammedi sevda ortak paydasında İslamî şiarlara karşı toplumsal bir hassasiyetin oluşturulmasıdır, zaten bu hedef de her platformda dobra dobra dillendirilmektedir. Bununla beraber siyasal gelişmelere dönük bakış açısında farklı yaklaşımlar olsa da Müslüman halkın ekseriyetinin üzerinde ittifak ettiği kimi siyasal söylemler de vardır. Üzerinde, yaklaşım biçimi itibariyle konsensüs sağlanan siyasal söylemlerin vurgulanmasından da geri durulmamalıdır. Bu bakımdan Filistinli bir alimin D.Bakır’daki etkinlikte söz alması, kimi ideolojik elitistlerde pirelenmeye sebebiyet vermişse de takdire şayan bir davranıştır.
İstasyon Meydanı’ndaki insan seli, kabul etmek gerekir ki İslam dünyasında düzenlenen en büyük kitlesel etkinliktir. Bu da gerek Kürt halkının İslamî uyanışı gerekse diğer toplumlarda teşkil edeceği örneklik açısından umut bahşetmektedir. Şüphesiz ki bu türden etkinliklerin insan seline dönüşmesinin altında yatan en büyük neden, Allah-u Teala’nın lütfu ve düzenleyenlerin ihlas, samimiyet ve fedakarlığıdır. Bu vesileyle ihlas ve samimiyet elden bırakılmaması gereken birinci derecedeki önceliğimiz olmalıdır. İhlas ve samimiyetin zedelenmesi adına katılım sayısına takılıp kalınmaması, bu yönde oluşturulan tartışma ortamlarına aldanılmaması elzemdir. Katılım ortadadır, gören görmüştür. Dolayısıyla bilhassa sanal ortamlar üzerinden sürdürülmeye çalışılan gereksiz tartışmalardan uzak durulması gerekmektedir.
Herkesin ortak şikayeti olan devasa etkinliklerin medyada görmezden gelinmesi meselesi iyi irdelenmelidir. Doğrudur, bariz bir ambargo hüküm sürmektedir. Bu durumdan şikayet etmekle yetinmek yerine üretici yönümüzü ortaya koymakla kafa yormanın gereği bir kez daha hasıl olmuştur. Artık özgün iletişim araçlarının oluşturulmasına duyulan şiddetli ihtiyaç ortadadır. İletişim araçları olarak televizyonlar öncelikli hale gelmiş olsa da bugün kabiliyetli her ferdin rahatlıkla üstesinden gelebileceği başka organlar da vardır. Sanal medya olarak adlandırdığımız internet haberciliği ve bu amaç için rahatlıkla kurulup işletilebilen internet sitelerinin önemi her geçen gün artmaktadır. Mesela bu konuda yetenekli olan her fert kendi çapında rahatlıkla bir internet sitesi kurup işletebilme fedakarlığı gösterebilmelidir. Neden yaşadığımız ilin ya da ilçenin adını taşıyan kapsamlı bir internet sitemiz olmasın? Kaldı ki kuracağınız siteleri habercilik yanında diğer sosyal içeriklerle zenginleştirebilir, forum bölümleriyle bulunduğunuz yerleşim yerinin cazibe noktası haline getirebilirsiniz.
Hüseyin Sağlam / Doğruhaber
Medya gruplarına ait onlarca belki yüzlerce sitenin içeriği, deyim yerindeyse tıpkısının aynısıdır. Bir merkezi siteden girilen haber-yorum, aynı anda bütün sitelere kopyala-yapıştır yöntemiyle yayılmakta, bu da ciddi bir kamuoyu etkileme aracına dönüşmektedir. Artık bu işi yapabilen fertlerin bu alana el atmaları elzemdir. Önce üzerimize düşen görevi yapmalıyız ki sonrasında bazı uygulamalardan şikayetçi olabilelim.