İşte bu ayet, münafıkların durumunu apaçık ortaya koymaya yetiyor. Sadece iyi bakıp, doğru görmek kalıyor geriye. Sistem Müslümanlarla birlikte mi? Yoksa sadece öyle mi görünüyor?

28 Şubat dedik… Düzenlemeler, haksızlık edenlerin sözde tutuklanmaları, “ Ha gayret, az kaldı. Biraz sonra tüm zalimler hesap verecekler “ diyecektik ki, Allah’ın vaadi gerçekleşti.

Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler. (Bakara-17)

Müslümanlar, uzun soluklu işkencelerden geçtikten sonra 28 Şubat darbe planlarını yapanlardan hesap soruluyor diye seviniyorlardı, ancak bu bir aldatmacaydı, aslında yargılanan hiçbir şey yoktu. Sadece yargılıyorlar gibi görünenler vardı. Bu oyunun başarılı bir şekilde sonuna kadar ilerleyeceğini düşünüyorlardı. Ancak iki büyük olayla nasıl da aldandıklarını gözler önüne serdiler.

Birincisi henüz hafızalarımızdan silinmeyen, acısı tazeliğini koruyan, merhum Rana annem iz’in sistemin yöneticilerine karşı söylediği son sözler. “ İki elim Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın yakasında olacak.” İkincisi de, Güllü Çevik’in aynı demden sarf ettiği sözler. “ Eğer bu zulme dur demezlerse, iki elim başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın yakasında olacak.”

İslam’a yaşadıkları gibi inananlar, sistemin getirdiği rahatlığın ebedi olduğunu zannettiler bu bir kesindir. Halkın avam tabakasına bu ülkede hâlâ 28 Şubatın devam ettiğini kabul ettirmek, tabir caizse deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Çünkü onlara göre İslam sadece namaz, niyaz ve boğazdan ibarettir. Bu ülkede bu üçlüye ses çıkartan bir kişi de bulamazsınız. Açıkçası iddialarında haksız sayılmazlar. Uyutulmuş Müslüman nesil tiplemesine göre, cennet çok ucuzdur. “ Namazını kıl, orucunu tut, arada bir de zikir yap. Olmadı ayda, yılda bir denk gelirse bir fakir doyur”. Bütün her şey bundan ibarettir. Cennet’in anahtarı da onlar için bunlardan başka bir şey değildir.

Sisteme bu gözle bakılırsa gerçekten “ Nur âlâ nur” bir sistem. Ama İslam sadece bunlardan ibaret olmayıp, zulme karşı baş kaldırmaktır. Dini bir bütün olarak yaşamaktır. İnsanlara göre değil, Allah’ın, Resulûne gönderdiği emirlere tabii kalarak yaşamaktır. Okul kapısına kadar başörtülü, içeriye girdikten sonra açılmak değildir. Böyle bir örtünme şekli yoktur İslam’da. Zira “ Aç kapa kapı yalama olur.” Eğer düşünülecek olursa başımızdakilerin durumu birinci ayette verdiğimiz gibidir. Halk uyuyuncaya kadar, Yunus Emre’den birkaç deste, yetmezse üç-beş hadis oldu mu size aranan İslami sistem? Bundan sonra artık “Başımızdakiler şeriatı getirmek için uğraş veriyorlar” lafları avam halkın torbalarını doldurur da doldurur. Kemalizm’den el-eman eden avam tabaka “ Oh be! Kemalizm de bitti bitecek “ demeye başlar.

Müslüman ferasetlidir. Küçük lokma olamaz! Başımızdaki insan kim olursa olsun. İster medrese mezunu, ister imam hatip mezunu olsun. Meclis kapısından girerken, namus ve şerefini ortaya koyup “ Atatürk ilke ve inkılâplarına” bağlı kalacağına dair yemin etmiyor mu? Ediyor. Peki, Atatürk ilke ve inkılâplarında Müslümanlar için tanınmış kaç hak var? Hem Lat ve Uzza üzerine yemin edeceksin, hem de şerait-ı Muhammedi’yi getireceksin he! Geç bunları! “ Eğri yolda doğru, doğru yolda eğri yürünmez. “

Allah’a binlerce şükürler olsun ki gerçekten İslam davasına gönül veren kardeşlerimiz bu tür şeylere kanmıyorlar. Kanma pozisyonuna gelseler bile Rableri tarafından bir uyarı ile uyarılıp hemen kendilerine çeki düzen verirler. Onlar kendilerince etrafımız aydınlandı deyip kendilerini avutadursunlar. Allah onların yaktığı ateşi çoktan söndürdü bile. Onlar karanlıklar içinde kaldıklarını çok kısa bir zaman sonra anlayacaklar Allah’ın izniyle. Müslümanların yapması gereken ise Üstad Bediüzzaman’ın şu sözleridir.

“Ey efendiler! Dünyayı başıma ateş yapsanız ve cesedimi parça parça edip cehenneme atsanız hakikat-ı Kuran’a feda olan bu baş size eğilmeyecek ve davasından vazgeçmeyecektir.”

Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.

Vesselam

Muhammet Yusuf Şehitoğul