Allah’ın dinine yardım etmek, Allah’ın kendisine yardım etmektir.
İnsanoğlu’nun bu kadar yüksek mertebelerde şereflendirilmesi, böylesine muazzam bir görevle görevlendirilmesi, İnsanoğlu’nun “ Ahsen-i takvim” üzere yaratıldığının ifadesinden başka bir şey değildir.
İstanbul, Kutlu Doğum etkinlikleri yapmaya alışık bir şehirdir aslında. Ancak, bu sene ilk olarak açık alanda yapılacak olan bir programın hazırlıkları vardı. Herkesin aklında bir şüphe beliriyordu. Her ne kadar imanı ve itikadı tartışılmayacak kadar sağlam insanların katkılarıyla hazırlıklar yapılsa da, yine de insan olma hasebi ile “ Bunca çalışma yapılıyor, ya katılım az olursa ne olur?” sorusu akıllardan çıkmıyordu. Ancak bu şüphe hiçbir zaman çalışmaları sekteye uğratmadı, çünkü bu etkinlik insanlara bir şeyleri duyurma maksatlı olmakla beraber, tamamen Allah’ın rızasını kazanmaya, Allah’ın davasını, Peygamber (s.a.v)’inin sünnetini yüceltmeye yönelik yapılan bir etkinlikti.
Ancak birçok belediyenin, araç taleplerini geri çevirmeleri, bazı İslami kurum ve kuruluşların, etkinlik reklamlarını yapmaları isteğini geri çevirmeleri ve daha nice sebeplerden dolayı zihinlerde “ Ya…” ile devam eden bir soru işareti takılıyordu. Ancak biz insandık ve cüz`i irademizle külli iradeyi idrak edemiyorduk.
Etkinlik alanına sabahın ilk saatlerinde gidildi, son hazırlıklar yapıldı ve insanların alana gelmesi beklendi. İşte tam bu sırada kendi aklımdan birkaç ayet geçti. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun ki “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara-249)
Gerçekten düşünülecek olursa, İstanbul gibi koca bir şehirde “Peygamber Sevdalıları Platformu”na üye olan derneklerin sayısı görünürde çok az kalıyordu. Anadolu ve Avrupa yakası olarak ele alındığında, birçok ülkeden bile büyük olan bu şehirde, üç-beş derneğin çalışmalarıyla yarım milyon insanın bir arada toplanması, Allah’ın ayetinin tecellisinden başka bir şey değildi.
Belki benim gibi etkinliğe katılan ve görevli olan birçok kişinin beklentisi, gökyüzünde bir bulut mucizesinin hâsıl olması yahut başka bir şeyin olmasıydı, ancak derin düşünülecek olursa, Allah’ın ayetinin tecelli etmesinden daha büyük bir mucize olamaz. İnanıyorum ki program için hazırlık çalışması yapan hiçbir kardeşim, menfi bir çıkar yahut rant elde etme peşinde olmadığı için, gayesinin sadece ve sadece âlemlerin Rabbi olan Allah’ın davasına yardım etmek olduğu için, Allah böyle bir zaferi bahşetti. Evet, zaferdi, çünkü beklendiğinden daha fazla bir kalabalık vardı. Bu, iman etmenin ve salih amellerin işlenmesindeki samimiyetin birer meyvesi idi.
“İnanıp Salih ameller işleyenler için Rahmân, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.” (Meryem-96)
Yine öncelikle kendi nefsime sonra tüm kardeşlerime hitap ediyorum. Eğer beklenen bir müjde varsa, en büyük müjde, inanarak Salih amel gayesi ile çalışan kardeşlerin, Rahmân tarafından sevdirilmesi ve bu sevdirme ile meydanların Muhammedi sevda ile doldurulması en büyük mucizeydi. Ben Göktaş hocamın tabiri ile “ Muhammedi sevda meydan”ında bariz olarak 3 ayetin tecelli ettiğini gördüm. Eğer ben küçücük, âcizane düşüncemle bu kadarını gördü isem, değerli büyüklerim ve aziz kardeşlerim nice, ayetin O meydanda tecelli ettiğini gördüklerine inanıyorum.
Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.
Vesselam…
Muhammed Yusuf Şehidoğlu