Übeydullah Durna`nın Yaşam Öyküsü

Şehadetiyle Küfrün Sinesine Ağır Hasarlar Veren Übeydullah Durna`nın Yaşam Öyküsü

Übeydullah Durna, 05. 02. 1981 yılında Hakkâri`nin Yüksekova ilçesine bağlı Aksu Köyü`nde, mütevazı bir ailenin ilk evladı olarak dünyaya geldi. Übeydullah`ın kendisinden küçük 5 erkek, 4 de kız kardeşi bulunuyor.

Köy okulunda eğitim hayatına başlayan Übeydullah, küçük yaşında sahip olduğu hareketlilik ve çalışkanlığı ile dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Çocukluk ve gençliğinde birçok zorluk ve sıkıntıyla karşılaştı, ama karşılaştığı bütün zorluklar onu doğruluk ve kararlılığından vazgeçirmedi. Askerliğini bitirdikten sonra, köy camisinde Kur`an eğitimi almaya başladı. Daha sonra ailenin isteği üzerine İstanbul`a çalışmaya gitti. Yaklaşık iki sene çalıştıktan sonra Yüksekova`ya dönen ve akabinde evlenen Übeydullah, İslamî camia içindeki çalışmalarına ağırlık vererek kendisini yetiştirmeye çalıştı. İki çocuk babası olan Übeydullah`ın, biri 7 yaşında Şehadet isimli kız, biri de 5 yaşında Hattab isimli erkek çocuğu bulunuyor.

Evliliğinden sonra ayrı bir eve taşınan Übeydullah, İslamî camianın çağrısına lebbeyk diyerek uhrevi çalışmalarına ağırlık verdi. Geçimini sağlama için de, inşaatlarda çalışmaya başladı. İş hayatında sahip olduğu ahlak ile yanında bulunan insanların dikkatini çeken Übeydullah, her zaman işini sağlam yapan ve sözünün arkasında duran biri olarak tanındı.

Doğruluğuyla Taraflı-Tarafsız Herkesin Teveccühüne Mazhar Olan Şehit Übeydullah`ın İslami Alandaki Çalışmaları

Mustazaf-Der Yüksekova Temsilciliği`nin açılmasından sonra dernek içi ve dernek dışıfaaliyetlerde aktif olan Übeydullah Durna, sergilediği tavırlar ile tüm dava arkadaşlarının sevgi ve güvenini kazandı. Defalarca saldırıya uğrayan derneğin tadilatında çalışanların başını çekti. Yüksekova temsilciliğinin şubeye dönüşmesi sonucu dernek başkan yardımcılığı yaparak bu alandaki çalışmalarınıdaha da yoğunlaştırdı.

Yardım Komisyonunun Başkanlığını da yapan Übeydullah, Yüksekova genelinde maddi durumu iyi olmayan ailelerin tespiti noktasında çalışmalara katılarak ihtiyaç sahiplerine kendi imkânları dâhilinde yardımlar ulaştırdı.

Dernek çalışmalarının yanı sıra köyde de İslamî faaliyetlerden geri durmuyordu. Gençlere Kur`an dersi veren Übeydullah, ailesinin yanı sıra çevresindeki insanların da İslamî ahlak ve terbiye ile büyümeleri için yoğun gayret gösterdi. Komşu evlerini tek tek gezerek arkadaşlarını camiye götüren Übeydullah, köylerinde gerçekleştirilen birçok programın sağlanmasına da öncülük etti.

Yüksekova Mustazaf-Der`e yapılan her saldırı sonrası işini gücünü bırakarak, derneğin yeniden hizmete girmesi için elinden gelen gayreti gösterdi. Derneğin boya, sıva, çatı ve temizlik işlerinde bütün dava arkadaşlarından fazla çalıştı. En sonunda da kendi eliyle yaptığı dernek çatısı üzerinde şehadet mertebesine ulaştı.

&`;Allah Yolunda Can Vermek En Büyük Arzumdur” Diyerek O Büyük Arzusuna Kavuşan Übeydullah Durna`nın Son Anları ve Şehadeti
Onlarca kez kendi eliyle onardığı derneğinin yeniden hedefte olduğunu duyar duymaz, derhal olay bölgesine gitti. Daha çatıyı onarmasının üzerinden bir gün geçmemişti ki, malum örgüt yandaşları yeniden derneği yakmaya çalışıyorlardı. Übeydullah ve arkadaşları İslamî tavırlarını net ortaya koyarak saldırganları iki üç kez püskürttüler. O gün herkes kendisinde bir farklılık görüyordu; neşeli, güler yüzlü ve sürekli arkadaşlarına tavsiyelerde bulunması çevresindekilerin de dikkatlerinden kaçmamıştı.

Küfre hizmetişiar edinmiş örgütün kendini bilmez başıboşları, o gün polisi bırakarak Mustazaf-Der şahsında, Yüksekova`nın imanlı gençlerini hedef almaya başladılar. Ellerinde molotoflarla yakılmaya çalışılan dernek binasını koruyan Übeydullah, kalabalık içinde kendisine doğrultulan namlu ve akabindeki bir kaç silah sesi ile, bir gün önce tüm emeğini vererek ‘‘Eğer benim ölümüm camia fertlerinin davaya daha sıkı bağlanması için hayırlıysa ve davaya bir katkı sağlayacaksa bu canımı feda etmeye hazırım.

Ben bütün işimi-gücümü, maddi sıkıntılarımı bir kenara bırakacağım ve derneğin çatısınıyapacağım. Allah`ın izni ile İslam düşmanlarının derneğimizi bu halde görmelerine müsaade etmeyeceğim`` dediği çatı üzerine yığılarak şehadetşerbetini kana kana içti. Allah Tebareke ve Teâlâ şehadetini mübarek kılsın.

Übeydullah Durna`nın Muhterem Eşi Şehadet Sabahını Şöyle Anlatıyor;

Eşim o sabah her zamankinden daha neşeli ve mütebessimdi… Kendisine kahvaltının hazır olduğunu söylediğimde giymek için yeni elbiseler istedi benden… Abdest alıp koku sürünmüştü… Ona elbiselerini dün akşam değiştirdiğini ve zaten temiz olduklarını hatırlattığımda ‘Evet ama ben yeni elbiseler giymek istiyorum` diyerek ısrar etti… İstediğini yaptım ve sofraya geçtik…

Ben kendi evimize geçtiğimizden beri çocuklarımı kendi odalarında yatırıyordum… Eşim ise son üç gündür gecenin bir vakti çocukları alıp yanında yatırıyor ve apayrı bir ilgi gösteriyordu. O sabah da öyle oldu. Onları okula kendisi uğurladı. Döndüğünde elinde poşetler vardı. Epey erzak ve malzeme almıştı. Öğle vaktine kadar sohbet ettik. Bana her zaman nasihat eder ve kendimi geliştirmem için telkinlerde bulunurdu. Ancak o gün bir başka nasihat etti… Bütün teferruatıyla, nasıl bir Müslüman olmam ve nelere dikkat etmem gerektiğini anlattı.

Ben öğle yemeği hazırlığına başlamadan önce yemek yiyip yemeyeceğini sordum. Zira son üç günde pişirdiğim yemeklere hiç dokunmuyor, peynir ekmekle geçiştiriyordu. Yine öyle oldu. Sıcak yemek istemediğini söyledi. O esnada çarşı merkezinde kepenklerin kapatıldığını öğrendik. Telaşlandı ve gitmesi gerektiğini söyledi. Sebebini sorduğumda ‘Geçen seferki olaylarda derneğin çatısını yakmışlardı. Biz daha yeni onardık. Tekrar ateşe verebilirler…` dedi ve evden çıktı. O son selamı ve Allah`a emanet ol deyişi hala kulaklarımdadır.

Eşim son günlerde geceleri çok daha geç uyumaya ve erkenden uyanmaya başlamıştı… Sürekli Kur`an okuyor, namazlarını uzatıyor ve çokça dua ediyordu… Sabah namazı sonrası fidan dikiyor, İslami davanın nazenin şehitlerinin cd`lerini defalarca izliyordu.

Eşimin şehadet haberi geldiğinde adeta yıkıldım. Çok ağladım ama Rabbime şükürler olsun ki bir an bile isyan etmedim. Sonraki gün cenaze töreninde olanlar; eşimin dava arkadaşlarının tekbirlerle arşı titretmesi ve eşimin o mütebessim çehresi üzerimdeki derin üzüntüyü de aldı elhamdülillah. Demek ki Rabbim bizleri bu şerefe layık gördü ve eşimin duasını kabul etti.

Şu an hissediyorum ki ben davama daha bir sarıldım ve ayaklarım üstüne daha sağlam basıyorum. Zira önceleri başımıza bir şeyler gelecek, eşimi kaybedeceğim diye korkuyordum ve biraz daha geri duruyordum mücadele konusunda. Oysa şimdi ne dünya malında, ne de başka bir şeyde gözüm kaldı. Kim ne derse desin eşimin davasını bundan böyle ben yükleneceğim. Çocuklarıma bakacağım ve onları babalarının istediği gibi yetiştireceğim.

En çok bu durumu çocuklarıma nasıl anlatacağım konusunda endişeliydim. Anladım ki babaları onlara bu durumu benden habersiz söylemiş ve ikisini de buna alıştırmış. Cenneti ve şehadeti anlatmış. Babalarından ilk kez bu kadar ayrıkalıyor olmalarına rağmen ağlayıp beni zor durumda bırakmadılar. Aksine o acılıhalimde kulağıma fısıldadıkları sözlerle beni teselli etmeye çalışıyorlardı.

Günler sonra evimize ilk kez gittiğimde, evimizdeki o derin rutubet kokusundan eser kalmadığını ve kapıdan ilk girişte yüzüme enfes bir koku yayıldığını fark ettiğimde bir kere daha anladım ki, benim eşim peygamberlerin bile gıpta ettiği en yüksek mertebeye ulaştı, şehit oldu.

Übeydullah Durna`nın Fedakâr Annesi Şöyle Anlatıyor;

Oğlumun vurulduğunu duyduğumda olduğum yere yığılıp kaldım. Onun kör bir kurşuna hedef olduğunu düşünerek paraladım kendimi. Bu gerçekten dayanılması çok zor bir haldi ve ben perişan bir halde ağlayıp sızlıyordum. Oğlumun defnedildiği gecenin seherinde rüyayla karışık bir hal yaşadım. Oğlum; Übeydullah`ım baş uçumda dönüyordu. Elini alnıma bırakıp ‘kalk anne namazın geçiyor` dedi. Ona hasretle sarılıp ağlamaya başladım. Sitem etti. ‘Anne ben senin şehidinim. Eşime de söyle artık ağlamayın, bırakın rahat rahat okuyayım Kur`an`ımı…`

Ben bu rüyadan ve o nurlu simasını gördükten sonra dedim ki artık ağlamayacağım. Vallahi o Allah`ın sevgili bir kuluydu. Oğlum hiç kimseyi kırmadı kimseye zarar vermedi. Bana da, babasına hiç saygısızlık etmedi. Bir gün onu yeni yaptığıevinin bahçesine fidan dikerken görüp yanına gittim. ‘Yüksekova`nın hali hiç iyi değil kendine dikkat et, senin için çok endişeleniyorum...` dedim. Bana‘Anne vallahi her ne olursa olsun ben yolumdan dönmem. Zira Allah yolunda can vermek en büyük arzumdur zaten.` cevabını verdi.

Übeydullah Durna`nın Cefakâr Babası, Oğlunun Şehit Edilmesini Şu Kelimelerle İfade Ediyor;

Allah`a yemin olsun ki, oğlumun şehadeti bu benim için düğündür. Ancak şuna yanıyorum ki oğluma kalleşlik yaptılar. Bir insanın önüne geçip silahla vurmak mertlik değildir. Şimdi biri bir silah alsa onlarca kişiyi öldürür, Allah bunu mu emretmiş, hayır bu bir insanın yapacağı şey değildir. Buna sebep olanlara Allah lanet etsin. Kıyametin dehşetengiz gününde elim iki yakalarında olacak!

Ey kitlelerin uyuşturulup sindirildiği dönemlerde, toplumu pak ve temiz kanıyla küfre karşı harekete geçiren aziz şehit!

Ey İslam davası uğruna mübarek ve müberra kanını dökerek, çorak toprakları yeşerten ve bereketlendiren korkusuz nefer!

Ey İslami değer ve kavramların içinin boşaltılıp model olarak sunulduğu ahir zamanda, örnek yaşantısıyla inananlara yol gösteren cefakâr rehber!

Ve ey zilletle yaşamaktansa izzetli bir ölümü seçerek, gelecek nesillere ilahi bir miras bırakan fedakâr Übeydullah!

Acıları lezzete çeviren şahadeti seçerek; şehitlere koşmayı kolaylaştırdın. Yalnızlığı ve unutulmuşluğu Allah`a ulaştırarak giderdin. Ölü kalplerde arzu ve istekler meydana getirdin. Mahrumiyet ve ayrılığı lezzete çevirdin. Amel güzelliğini ve mücadele azmini çevrene sirayet ettirdin. &`;Allah yolunda can vermek en büyük arzumdu zaten…” diyerek tarihe yön verdin. Özgürlüğe giden yolun öncüsü olarak, geleceğe büyük bir miras bıraktın. Bıraktığın mirasa sahip çıkacağımıza ve yolunu sürdüreceğimize söz veriyoruz. Ruhun şad, mekânın cennet-ül firdevs olsun…

(Batmanbasin.com)