Yenikapı`da alanda bulunan en eski gemi 7. yüzyılın ilk yarısına ait. Çok yakında kazı sına başlayacağımız bir diğeri ise 7. veya en geç 8. yüzyıl başına tarihli. Antik limanın kullanım dışında ilk kalan bölümünde (batı ucunda), yapım yöntemine göre ŞS 4. yüzyıl sonu veya 5. yüzyıl başı na tarihleyebiliceğimiz bir gemiye ait kaplama tahtası da ortaya çıktı.
Gemiler arasında balıkçı tekneleri, küçük, orta ve büyük boylardaki kuru yük gemileri, taş taşımakta kullanılan masif yapılı ağır yük gemileri ve çektiri tarzındaki kürekli gemiler yer alıyor. Bir fırtına ya da doğal afetin aynı anda batmasına neden olduğu 14 geminin iyi korunmuş olması, aynı fırtınada bu gemilerin üzerlerinin kumla örtülmüş olmasından kaynaklanıyor. Bu gruptaki gemilerin yakın tarihlere sahip olması, aynı dönemde kullanılan farklı gemiler konusunda bizleri aydınlatması açısından çok önemli. Gemilerin bir bölümünün, battığı tarihte hâlâ kullanımda olduğu parçalanarak dağılmalarından anlaşılıyor. Çünkü bunlar kullanılmayan, terk edilmiş gemiler olsaydı, daha derli toplu, karinaları (geminin sualtında kalan dış bölümü) sağlam halde bulunmaları gerekirdi. Terk edilmiş bir gemi, firtınada aniden kumla örtülen bir gemiye kıyasla daha yavaş gömüldüğünden, deniz kurdu ve diğer organizmaların tahribatına uğrar. Halbuki, söz konusu 14 batıkta deniz kurtlarının neden olduğu bir tahribata rastlanmıyor. Buna karşılık, amfora yüküyle daha önceki bir dönemde batan diğer bir gemide, yüksek oranda deniz kurdu tahribatı ve farş (iç kaplama) tahtalarına yapışmış istiridyeler gözleniyor. Böylece, Lykos Deresi’nin taşıdığı milin batıkları hızla örtmeye yetmediği ve ahşaplarının çeşitli deniz canlılarınca kısmen tahrip edildikten sonra ancak gömülebildiği ortaya çıkıyor.
Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (INA) olarak, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin daveti ve işbirliği ile dört geminin yerinde belgeleme ve kaldırma çalışmalarını gerçekleştirdik. Bunlar kısaca YK I ve YK IV olarak isimlendirdiğimiz iki yük gemisi ve YK II ve IV olarak isimlendidiğ imiz çektiri tarzındaki, kürekli iki gemiydi. Alandaki iki adet yük gemisi üzerindeki çalışmalarımız ise devam ediyor.
Batıklar üzerinde, yerinde yapılan çalışmalarda, dönemin gemi yapım teknolojileri ile ilgili çok önemli sonuçlara ulaştık. Bu sonuçlara ulaşabilmek için gemiye ait her bir parça üzerinde, kavela (ağaç çivi), çivi, kalafat, zift, çeşitli el aleti izleri, baskı izleri gibi bulguların çok detaylı olarak belgelenip incelenmesi gerekiyor. Batıkların belgeleme yöntemleri çok yönlü olarak gerçekleştiriliyor. En önemli belgeleme, son derece iyi korunmuş ve orijinal formları kısmen de olsa günümüze ulaşmış bu gemilerin bilgisayar ortamına doğrudan, üçboyutlu geçirilmesi. Bu işlem hem “total station” denilen lazerli ölçme aparatlarıyla, hem de bir nevi fotogrametri yöntemi olan “photomodeling” ile gerçekleştiriliyor. Yanı sıra, gemilerin rölöveleri yapılıyor, fotoğrafik foto mozaikleri çıkarılıyor ve konstrüksiyon detayları yakın çekim fotoğraşar ile tespit ediliyor. Birçok fotoğrafın birleştirilmesiyle batığın bütününü görmemizi sağlayan fotomozaiklerde her şeye rağmen objektiften kaynaklanan distorsiyon nedeniyle, küçük bir hata söz konusudur. Ayrıca, rölöve ve fotomozaikler geminin sadece ikiboyutlu görüntüsünü yani izdüşümünü verir. Bu görüntülerin her noktasından daha sonra üçboyutlu ölçü almak mümkün olmaz. İşte bu eksiklikler ancak “total station” ve “photomodeling” ile sağlanabiliyor. YK I’in ayrıca lazer tarayıcı ile boydan boya taranmasıyla batığın topyekün sanal bir görüntüsü elde edildi.
Üçboyutlu belgeleme tamamlandıktan sonra, batıklar sökülüyor. Ve her parçanın dört yüzeyinin şeffaf asetat kâğıt üzerine birebir çizimi yapılıyor. Çizimlere, parçalar üzerinde görülen her türlü detay işleniyor ve parçanın belirli yerlerinden alınan kesitler ekleniyor. Tüm bu çizimler, daha sonra taranarak dijital ortama geçiriliyor ve geminin üçboyutlu planına işlenerek orijinal formunun canlandırılmasında kullanılıyor.
(ATLAS)