Sınav mevsimine girilip dersler üzerinde yoğunlaşılınca iki farklı tutum görülüyor:
Kimileri sadece dersler üzerine yoğunlaşır; dersten başka her şeyi terk eder. Tam anlamıyla ders dervişi olur.
Kimileri de ders yüküne karşı isyan eder; dersle ilgili kitapların ağzını açmamaya tövbe eder; başka tür bir dervişliği tercih eder.
Öte yandan, bir konuda sıkıntılar artınca amaç sorgulanmaya başlar. Zorluklar içinde adeta kaybolma endişesi doğar; “Ben kimim ve ne olmak istiyorum?” soruları sorulur.
Aslında cevap basittir. “Ben Müslümanım ve eğitimli bir Müslüman olmak istiyorum” diyoruz hepimiz. Tamam da “Kimdir eğitimli Müslüman?”
Bu soruyla “Müslümanlığımızı” sorgulamıyoruz elbette. Onda sabitlenmişiz elhamdülillah. Sorguladığımız “Müslüman” adının önüne getirdiğimiz “eğitimli” sıfatıdır. Ancak onu “Müslüman” adından ayırmadan... O hâlde şöyle diyebiliriz: “Nasıl olsak Müslümanlık halimize “eğitimli” halini de katarız?”
Hayata örneklerden bakmak, yolların en kolaylarındandır. Biz de öyle yapalım:
Bir müslüman düşünelim. Kur’an-ı Kerim ilimlerini biliyor, Hadis biliyor, Fıkıh biliyor. Ancak dünyadan hiç haberi yok. Elinde çok değerli bir ölçü var. Söz konusu İslam ilimleri olunca o ölçünün elde bulunması bile başlı başına bir fazilettir, kabul. Ancak hepsi o kadar... Elinde altın var ancak ne onu sarf edeceği ne de onu infak edeceği alanı biliyor. Ona bakıp duruyor. O kıymetten istifade edemediği için, daha doğrusu istifade ettiremediği için üzülüyor. Hayatı, onun İslam’a dair çaresiz hüznüyle geçiyor. Haramsız bir hayat, ancak topluma yönelik vazife kapısı kapalı... Verimsiz, kısır...
Bir başka Müslüman düşünün. Fizikte, tıpta veya tarihte, sosyolojide profesör. Ancak İslami bilgisi onun bu ilimleri İslam hizmetinde değerlendirmesine yetmiyor. Elinde bir dünya var. O dünyayla ilgili ölçülere yeteri kadar hakim değil. Ya şaşkınlık içinde bilgisini tatil eder, yok sayar; ondan sadece “dünyalık” dediği alanda yararlanır. (Ki söz konusu bilgi olunca böyle bir alan da yoktur.) Ya da başkalarının amelesi olur. İnancına hizmet etmektense başkalarına hizmet eder. İhanet endişesi psikolojisine kapılır, üzülür, hantallaşır, her iki alanda da başarısız olur.
Burada yer yeterli değil. Ama tablo, üzerinde düşünmek için yeterli ip ucuna sahiptir:
İki yönün gerektiği bir ortamda tek yönlü olmak ne zordur? Tek kanatlı bir kuş düşünün... Tek kanadın işlevsizliği ona öyle ağırlık verir ki o kanattan da yoksun olmayı ister. Bunun için pek çok alim çaresizlik içinde “Keşke bu ilmi hiç öğrenmeseydim, bu ağırlığı taşımasaydım, bu çaresizliği tatmasaydım” derken pek çok bilim adamı da kendilerine “siz, bilen bir insansınız” denince “asla, ben bilen falan değilim, bir şey bidiğim yok, bizimki faydasız dünya bilgisi, ondan ne çıkar ki, o ne işe yarar ki” der, bilmek uğruna verdiği onca emekten sonra kendisini cehalet noktasında kabul eder.
Bunlardan hangisi olmak istersiniz? “Bunlardan hangisi olursanız mesud olursunuz?
O halde neden üçüncü bir yolu, ki o aslında birinci yoldur, ve ilk yoldur, tercih etmeyelim.
İslam’ın ilk çağlarına böyle Müslümanlar bulursunuz: Onlar hem İslami ilimleri biliyor hem dünyayı tanıyordu.
“Eğitimli Müslüman” olmak isterken neden onlar gibi olmayalım? Neden, sadece bizim evimize giden bir çıkmaz sokakta tıkalı kalalım ya da neden bizi hep evimizden uzaklaştıran yollarda dertlenip duralım. Saadete götüren bu açık yol varken neden sıkıntıya düşelim?
Abdulkadir Turan / Doğruhaber / Rehberlik