Hüseyin Kaya / Haber-Yorum
Yıl 1989. Büyük Sosyalist Doğu Perinçek Bekaa Kampını ziyarete geliyor. Askeri törenle karşılanıyor, kardeşi Öcalan’la kucaklaşıyor, öpüşüyor. Ardından baş başa görüşmeler başlıyor, bu görüşmeler günlerce sürüyor. Biz örgütün sözde yöneticileri de ne planladıklarını bilmediğimiz bu zatlara hizmet sunuyoruz. Doğu Perinçek bizi işaret ederek “Sayın Öcalan, bu köylüleri nasıl dağa çıkardın, nasıl yan yana tuttun? Bunları nasıl savaştırıyorsun?” diye soruyor. O da “hiç sorma” deyip başlıyor dert yanmaya.
Yıl 1993. Büyük Sosyalist Yalçın Küçük Şam’daki eğitim kampına teşrif ediyor, törenle karşılanıyor. Kardeşi Öcalan’la görüşme odasına geçiyor. Onlar baş başa görüşürken biz durmadan masa donatıyoruz. Aziz misafir Avrupa’dan geliyor ya, başta Yaşar Kaya olmak üzere orada faaliyet yürüten yurtseverleri ispiyonladıktan sonra dershaneye geçiyor. Bize dönerek “Öcalan kardeşimin değerini bilin, onu anlayın ve uygulayın; çünkü o sizin tek şansınızdır” diyerek konuşmaya başlıyor. Öcalan’ı anlata anlata bitiremiyor ve sonra Öcalan’a dönüyor “sevgili kardeşim, bu insanlar bilerek sizi tanrılaştırıyorlar, sizi tanrılaştırarak yok etmek istiyorlar, bu oyunun farkında mısınız acaba?” diyerek soruyor. O da başını sallayarak “farkında olmaz olur muyum hocam, yoksa bu günlere nasıl gelirdim!” diyerek hocasını onaylıyor.
Yıl 1997. Büyük Sosyalist Mihri Belli, Golan Tepeleri eteğindeki bir tatil köyünde bize konuk oluyor. Öcalan’la baş başa görüşmeleri sürdürürken ben de onlara yiyecek-içecek yetiştirmeye çalışıyorum. Bir ara Öcalan beni huzuruna çağırıyor, “Mihri, görüyorsun işte, Şemdin bile ‘savaş tıkandı, bu savaşla artık bir sonuca ulaşamayız, farklı bir yol izlemeliyiz’ diyor. Belli ki o da savaşın bitmesini istiyor, sen ne dersin? Ona biraz akıl veremez misin?” diyor ve sözü Mihri’ye bırakıyor. Mihri kekeleyerek “nasıl olur Şemdin, bu savaştır Kürtleri var eden, bu savaş sayesinde halen Türk solu ayakta duruyor, sen nasıl olur da savaşın bitmesini istersin, bu kadar emeğe çabaya yazık olmaz mı?” diyerek beni uyarıyor. “Hayır, hocam! Savaşın bitmesini değil de farklı araçlarla, farklı yöntemlerle ve farklı alanlarda yürütülmesini istedim, hepsi o kadar” diyerek kendimi savunuyorum. O da beni büyük Öcalan karşısında küçük görüyor, tıpkı diğerleri gibi “bu köylü parçası kim devrimcilik kim?” der gibi yüzüme bakıyor.
Yıl 2009. Sosyalist Taraf gazetesi Öcalan’ın her söylemini manşette yayınlıyor, yetmeyince köşelerde değerlendirme konusu yapıyor. Her sayfanın diğer yüzünde ise PKK muhaliflerini itirafçı, işbirlikçi, kontra göstermeye büyük gayret gösteriyor. Direnişçi Öcalan’la teslimiyetçi muhalifler arasındaki çelişkiyi öne çıkarıyor; muhalifleri küçümserken Öcalan’ı yüceltmeye çalışıyor. O hafta Öcalan hangi muhalifine saldırmışsa, Taraf gazetesi de aynı çizgide hakaret içerikli eleştirilerini geliştiriyor.
Hayret, gerçekten de tarih tekerrürden ibaretmiş, baksana ne kadar da birbirlerine benziyorlar. Verdiğim dört örnekten üçü şu anda Ergenekon örgütü ile ilişkileri tartışılıyor. Taraf ise Ergenekon’a karşı bir gazete olarak gösteriliyor. Bir zamanlar Doğu Perinçek de, Yalçın Küçük de, Mihri Belli de bugün Ergenekon denilen derin devletin karşıtları değiller miydi?