Türkiye'nin gündeminden hiç düşmeyen 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'a tepkiler gelmeye devam ediyor.
Yürürlüğe girdiği günden bu yana şiddet ve boşanma sayılarındaki artışa dikkat çeken uzmanlar, en ufak bir tartışmada erkeğin 6 ay gibi uzun bir süre evden uzaklaştırılmasına tepki göstererek, bu uygulamanın aileyi parçaladığına dikkat çekiyor.
İstatistiklere göre, Türkiye'de son 15 yılda 9 milyonun üzerinde bir evliliğin yaşandığı, bunlardan bir milyonu ise boşanma ile sonuçlandı. Yani her 5 evlilikten biri boşanmayla sonuçlandı.
2012 yılından bu yana yürürlükte olan ancak şiddet olaylarının önüne geçemediği gözlenen kanunun, aksine aile birliğini tehdit ettiği düşünülüyor. Kadına şiddet bahanesiyle uygulamaya konan ağır müeyyideler ise ailenin temelini sarsıyor.
Mardin Artuklu Üniversitesi (MAÜ) Edebiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ceylan, ailelerin dağılmasına sebep olan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un bir an önce gözden geçirilerek, revize edilmesi gerektiğini söyledi.
"Kanunda peşin hüküm var"
"Kanunda peşin hüküm var" diyerek, kanundaki yanlışlara işaret eden Ceylan, "Kanunda 'Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi' deniliyor. Yani kadın şiddet görecek, erkek de şiddet uygulayan canidir. Burada peşin hüküm var. Bu kanun, erkeği peşinen mahkum eden kanundur. Oysa kanunun adı şöyle olmalıydı: 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Eşlerin Birbirine Şiddet Uygulamasının Önlenmesi.' Bu şiddet sadece maddi şiddet olmaması lazım, bunun içinde psikolojik şiddet olmak üzere diğer şiddet türleri de içine dâhil edilmesi gerekir. Şu an yürürlükte olan kanunun toplumumuza ve kültürümüze uymayan birçok yönü vardır. En önemli yönü, erkeği peşinen mahkûm etmektir. Oysaki kanun, eşlerden birini peşinen mahkûm etmemeli, eşleri kanun ve hukuk önünde eşit görmesi lazımdır. Burada erkek, peşinin suçlu ilan edilmiştir, yargısız infaz uygulanmaktadır." diye konuştu.
"Kadın ve erkek birbirini tamamlayan iki eksik parçadır"
Yürürlüğe girdiği günden bu yana şiddet ve boşanma sayılarındaki artışa dikkat çeken Ceylan, şunları söyledi:
"Bu kanun, sözüm ona kadına şiddeti önlenmesi için çıkartılmıştır ancak istatistiklere bakıldığında 2012 yılından sonra kadına şiddet olayları artmıştır. Demek ki, bu kanun kadına şiddeti artıran bir kanundur. Bu kanun, amacına değil amacının zıddına hizmet eden bir kanundur. Bu kanunda çok yanlışlıklar var. Bence burada birincisi, erkek peşinen mahkûm edilmiş, eşler kanun önünde eşit görülmemiş ve en önemlisi toplumsal cinsiyet anlayışına hizmet etmektedir. Toplumsal cinsiyet anlayışı, kapitalizm kültürüne tüm dünyaya dayattığı anlayıştır. Sözüm ona kadın-erkek eşitliğini savunuyorlar. Ama doğaya, fıtrata, insan tabiatına aykırı bir şekilde bu savunulmaktadır. Kadın ve erkek eşitliği hukuk önünde savunulabilir ama kesinlikle kadın ve erkek eşit değildir. Kadın ve erkek eşit değildir demek birinin üstün olması anlamına gelmez. Kadının üstün olduğu taraflar vardır, erkeğin üstün olduğu taraflar vardır. Esasında mücadelenin kadın ve erkeğin üstünlüğü ve eşitsizliği üstüne çekilmesi ailede daha fazla tahribatın ve çekişmenin olmasına sebebiyet vermektedir. Kadın ve erkek birbirini tamamlayan iki eksik parçadır. Kadın da erkek de tek başlarına eksiktir. Eğer bunlar birbirlerini tamamlasa hayatta daha mutlu ve başarılı olurlar. Maddi, manevi, psikolojik ve bedensel açıdan daha sağlıklı çocuklar yetiştirebilirler."
"Evlenme yaşı da boşanmalar da arttı"
Evlenme yaşının ilerlediğini kaydeden Ceylan, Türkiye'de 70'li yıllarda evlenme yaşı 18-20'lerde iken günümüzde 30'lara kadar dayandığını aktardı. Boşanmaların da anormal derecede arttığına dikkat çeken Ceylan, bu açıdan bakıldığında söz konusu kanunun aileyi güçlendirmediğini, aksine zayıflatarak ailenin erimesine sebep olduğunu ifade etti.
"Ömür boyu nafaka zalimce bir davranıştır"
Ömür boyu nafakanın yanlışlığına da değinen Ceylan, "Bugün sokakta kime sorarsanız sorun, ömür boyu nafakanın erkeği mahkûm ettiğini ve adilane olmadığını ifade edecektir. Bir kere ömür boyu nafaka adil bir davranış değil, zalimce bir davranıştır. Eşlerden kim mağdur olursa mağdur edenden nafaka alınması lazımdır. Burada erkek peşinen suçlu görülmemelidir. Ömür boyu nafaka boşanmayı tetiklemektir. Kadın birkaç ay evli kaldıktan sonra boşanıyor ve ömür boyu nafakasını garanti altına alıyor. Bunun bir kritere bağlanması lazımdır." dedi.
"Aile Bakanlığı ne için var?"
Çocukların ticari meta olarak görüldüğünü kaydeden Ceylan, şunları söyledi: "Kanunun eksiklerinden bir tanesi de çocukların ticari meta olarak görülmesidir. Çocuk her şeyden önce bir insandır. İnsan muamelesini görmesi gerekir. Allah aşkına, çocuk bir mobilya mıdır bir eşya mıdır ki icra memurları tarafından alınıyor, getiriliyor. Çocuklar, burada psikolojik açıdan büyük travmalar yaşıyor. Çocuklar ticari bir meta olarak görülmemelidir. Boşanan ailelerde çocuğun görüşü ciddiye alınmalı ve çocuk daha insani şartlarda anne veya baba tarafından görülmelidir. Bunun için aracı olunması lazım. Aile Bakanlığı ne için var? Aile Bakanlığı, bu tür sorunları çözmek için vardır, bu sorunları derinleştirmek için olmamalıdır."
"Kültürel emperyalizme karşı en büyük kale ailemizdir"
Ceylan, "İslam Coğrafyasında, Türkiye'de, Anadolu halkının dünyadaki diğer halklardan ve batı kültüründen ayıran önemli bir özelliği vardır. O da nedir; aile bağlarının çok güçlü olmasıdır. Biz aile bağlarının güçlü olduğu bir halkız. Kültürel emperyalizme karşı en büyük kalemiz ailemizdir, bu kalenin yıkılmaması gerekir. Sözüm ona 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu maalesef aileyi korumak yerine adeta bir yangın yerine dönen aileye benzin dökmektedir. Bu da geleceğimiz için çok tehlikelidir." dedi.
"Ev hanımlığı meslek olarak kabul edilerek teşvik edilmelidir"
6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun başta olmak üzere hükümetin politikalarını değiştirmesi gerektiğini aktaran Ceylan, özellikle ev hanımlığının desteklenmesi gerektiğini ifade etti.
Ceylan, "Ev hanımlığı bir meslek olarak kabul edilip desteklenmesi gerekmektedir. Devlet tarafından ev hanımlığı teşvik edilmelidir. Çocuğunu liseye kadar çok rahat eğitebilen annelere ihtiyacımız vardır. Böyle annelerin olduğu aile güçlü olur ve anneler buna özendirilirse çok yüksek ve kaliteli çocuklar yetişir. Bugün toplumda güven başta olmak üzere harcanan milyarlarca liradan da bu şekilde tasarruf edilir. Bütün bunların ötesinde eşlerin birbirlerine Allah'ın birer emaneti olduğu gözüyle bakmalı ve bu anlayış ailelerin arasına yerleştirilmelidir. Analarımız, bacılarımız, kızlarımız, kadınlarımız küresel kapitalizmin gönüllü tüketicileri haline getirilmemelidir. Öyle bir eğitim verelim ki, kadın ekonomist olmalı, evinin ekonomisini çok önemseyebilmelidir. Kuruş harcadığı zaman bunun hesabını yapmalıdır. Moda peşimde koşan, pembe dizilerde gördüğü şeylere değil, bilinçli bir anne olarak yetiştirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bizim en büyük ve sağlam kalemiz olan aile çökecek ve bu çöktüğü zaman da bizim artık ayakta kalma şansımız olmayacaktır." diye konuştu. (M. Salih Keskin - İLKHA)