Binlerce Müslümanın Nazi türü toplama kamplarında kaldığı, yüzbinlerce insanın hicret ederek sürgün hayatı yaşadığı ve İslami eğitimin yasak olduğu Doğu Türkistan'da zulüm bitmek bilmiyor. Neredeyse her aileden en az bir kişinin zindanda olduğu mazlum coğrafyada, büyük bir insani dram yaşanıyor.
İslami eğitimin yasak olması sebebiyle dinlerini öğrenmek ve inançlarını yaşamak için Türkiye'ye hicret eden Doğu Türkistanlı Müslümanlar, yaşadıkları mağduriyetleri İLKHA'ya anlattı.
2016 yılında henüz 18 yaşındayken yaşadıkları sıkıntılar sebebiyle Türkiye'ye gelen Reyhan Ahmed, Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Müslümanların kendilerine sahip çıkmalarını ve yaşananlar karşısında suskun kalmamalarını istedi.
Ahmed, "Türkiye'ye gelmeden önce yaşananları pek aklım almıyordu. Zulümlerin çoğunu ailem ve akrabalarımız yaşıyordu. Biz Müslüman olduğumuzu bile bilmiyorduk. Okulda bizleri 'maymunların evlatları' olarak gösteriyorlardı. Annem babam az da olsa anlatıyordu ama küçük olduğum için olanları kavrayamıyordum. Annem babam İslam'ı öğrenmemiz için bizi başka memleketlere göndermek istiyorlardı. 2016 yılında pasaport verilmeye başlanınca bize pasaport aldılar. Herkes pasaport aldı ama 12 yaşında bir kardeşimin pasaportunu almamız zor oldu. Bu sebeple ağabeyim ve annemle beraber önceden Türkiye'ye geldik. Babam da kardeşimin pasaportu için orada kaldı. Biz geldikten bir yıl sonra babamı önce kamplara sonra hapse attılar." dedi.
"Ne akrabalarımızdan ne babamdan ne de kardeşimden haber alamıyoruz"
Türkiye'ye geldiklerinde Çin yasalarının şimdi olduğu gibi çok sıkı olmadığını söyleyen Ahmed, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Biz geldiğimizde kanunlar bu kadar kötü değildi. Az da olsa rahatlık vardı. Sonrasında kanunlar değişmeye ve sıkılaşmaya başladı. Biz geldikten bir sene sonra iletişim tamamen kesildi ve babamdan da hiç haber alamadık. İlk zamanlar az da olsa kardeşimle internet üzerinden konuşabiliyorduk. Kardeşim dayılarımdan, halalarımdan hiç haber alamadıklarını, başörtüsü taktıkları için cezaevine atıldığını, çocuklarının ise yurda götürüldüğünü söyledi. Orada Çinli gibi yetiştiriliyorlar. Kardeşimle en son görüştüğümüzde 'Siz yoksunuz, annem babam, kardeşlerim yanımda yok. Artık yaşamak istemiyorum. Hayattan ümidimi kestim' dedi. O zaman ortaokul son sınıfa gidiyordu. Anne babasız kalıp liseye gidenleri zorla kamplara aldıklarını söyledi. Sonra da hiç haber alamadık. Ondan da babamdan da haber alamıyoruz. Yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyoruz. Görüştüğümüz zamanlarda kardeşim 'Kaç kere cezaevine gidip babamı bir kere bana göstersinler diye polislere yalvarıp ayaklarına kapandım ama göstermediler' dedi ve sonra kayıplara karıştı. Ne akrabalarımızdan ne babamdan ne de kardeşimden haber alamıyoruz."
"Müslümanları onların insafına bırakmayın"
Doğu Türkistan'da oldukları dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Urumçi'ye bir ziyaret gerçekleştirdiğini ve babasının o ziyaret sırasında kendisiyle görüşerek taleplerini iletmek istediğini belirten Ahmed, babasının kaleme almak istediği mektubun içeriği hakkında şunları dile getirdi:
"Biz Türkiye'ye gelmeden önce Sayın Cumhurbaşkanı Urumçi'ye geldi. Babam kendisiyle görüşmek istedi ama kısmet olmadı. Ben onun bizi kurtarmasını ya da huzura kavuşturmasını istemiyorum. Babam eğer bir mektup yazıp ona ulaştırabilirsem şu sözleri yazardım diyordu: 'Biz sizin bizim imdadımıza yetişip Çinlilerle savaşarak bizi kurtarmanızı istemiyoruz. Sadece zulüm altında kalan, namuslarına tecavüz edilen, Müslümanlığı bilmeyen, resulünü tanımayan, kendisini 'maymun soyu' bilen Müslümanları onların insafına bırakmayın! Kendiniz uçaklarla, bombalarla gelip bizi öldürün; onların eline bırakmaktansa kendiniz öldürün! İmanımızdan ayrılmadan, acı çekmeden ölelim.' Fakat ulaşıp bunları söyleyemedi."
"Annem 8 defa zorla kürtaj yaptırıldı"
Ahmed, "Allah'ın izniyle 2016 yılında buraya geldik. Cumhurbaşkanımıza yetişemeyen, ona ulaşamayan çok sayıda Müslüman kardeşimiz var. Onların selamını iletiyoruz. Kardeşlerimizin imdadına yetişmesini rica ediyoruz. Babam 2 senedir hapiste, kardeşimden haber alamıyoruz. Annem 8 defa zorla kürtaj yaptırıldı. Son seferinde doktor eğer bir daha kürtaj olursan ölürsün, demişti. Allah'ın izniyle annem hamile kaldı ve buraya gelerek çocuğunu İslam memleketinde dünyaya getirdi. Kardeşim, babasını hiç görmedi. 3 yaşına yaklaştı. Babasına seslenen arkadaşlarını taklit ediyor. Babam nerede, diye soruyor. Biz cevap veremiyoruz. İnsanlıktan nasibini almamış olan Çin, sadece Müslümanlara değil, sadece Uygur oldukları için de insanlara zulmediyor. Bu zulme dur demenizi, babam ve kardeşimi kurtarmanızı istiyorum. Biz oradayken kardeşim başörtüsünü takabiliyor, namaz kılabiliyordu ama şimdi her şeyden mahrum olmuş durumda. Hayatta mı değil mi kendisine bir şey yaptı mı bilmiyoruz." şeklinde konuştu.
"Sustuğunuz her gün için binlerce Müslüman ölüyor"
Ülkelerinde yaşananlara sessiz kalınmamasını isteyen Ahmed, "Cumhurbaşkanımızdan rica ediyoruz. Doğu Türkistan'da yaşananlara karşı sessiz kalmayın. Sustuğunuz her gün için binlerce Müslüman ölüyor. Sustuğunuz her gün için binlerce kızlarımız namuslarından ayrı kalıyor. Onların imdadına yetişin. Allah ile nasıl karşılaşmak istiyorsanız öyle yaşayın. Çinlilerin coğrafi bütünlüğünü bölmeyeceğiz diyerek bu zulümlere karşı sessiz kalırsanız Allah'ın yanında nasıl hesap verirsiniz? Müslümanlar seslerini duyurmak için ölürken neden sesiniz çıkmadı, denildiğinde ne diyeceksiniz? Tüm Müslüman kardeşlerime sesleniyorum: Susmayın artık! Babamdan, kardeşimden diğer Müslüman kardeşlerimden haber alamıyoruz. Kalbimiz dayanmıyor artık. Önce Allah'tan sonra sizden yardım diliyoruz." dedi.
"Allah için vatanımızı bırakıp Müslümanca yaşamak için hicret ettik"
Çinlilerin kendilerini gittikleri yerlerde de arayarak rahatsız ettiklerini söyleyen Ahmed, son olarak şu ifadelere yer verdi:
"Çinliler babamı aldıktan sonra bizi arayarak geri gelmemizi istediler. Çin'de Müslümanca yaşamamız yasak olduğu gibi başka memleketlerde de Müslümanca yaşamamızı istemiyorlar. Eğer gelmezseniz pişman olursunuz, hiç kimseden haber alamazsınız, dediler. Biz her şeyi Allah'a emanet edenleriz. Bunun için sıcak vatanımızı Allah için bırakıp Müslümanca yaşamak için hicret ettik. Babamdan, kardeşimden haber alamıyorum. Suçumuz İslami eğitim almaktır. Buraya eğitim almaya gelen benim. Eğer bu suçu işlemişsem bunun bedelini ben öderim. Babamı, kardeşimi bıraksınlar; ben cezamı çekmeye hazırım."
Doğu Türkistan'da Kur'an-ı kerim öğrenmenin yasak olması sebebiyle ailesi tarafından Türkiye'ye gönderildiğini belirten Adile Abdurreşit ise şu ifadeleri dile getirdi:
"Memleketimizde Kur'an öğrenmek yasaktı. Anne babamız İslami eğitim almam için tek başıma Türkiye'ye gönderdiler. Erkek kardeşimi de göndermek istediler ama 7-8 yaşlarındayken Kur'an-ı Kerim eğitimi aldığı için onu çocuk tutukevine gönderdiler. Biz onu çok zorluklarla ve çok para vererek çıkardık. Orada 4-16 yaş aralığında çocuklar vardı. Orada yaşananları bize anlattılar. Yemekleri çok kötüydü ve büyükler gibi ceza alıyorlardı. Kardeşimin pasaportu çıkmadığı için beni yalnız başıma yolladılar. Ben burada güzelce Kur'an eğitimi almaya başladım. 7 ay sonra ailemle konuştuğumda beni çok özlediklerini ve buraya gelmek istediklerini söylediler. Kardeşimin pasaportu çıkmadığı için annem yalnız geldi. Bir ay burada kaldıktan sonra geri gitti. O zamanlar internet üzerinden biraz da olsa konuşabiliyorduk. 4 ay sonra annem bana kendine iyi bak, bizi düşünmeden iyice oku, dedi. Ondan sonra hiç haber alamadım. 2 sene oldu görüşemiyorum. Annem babam neredeler bilmiyorum." (Nizamettin Aşkın- İLKHA)