1952 yılında Diyarbakır'ın Çermik ilçesi Asmalı köyünde dünyaya gelen Demir Çınar, köyde yaşadıkları bazı olumsuz hadiseler sebebiyle 1988 yılında İstanbul'a taşınmak zorunda kalır.
17 yıl boyunca bir deri firmasında gece bekçiliği yaptıktan sonra bazı sağlık sorunları sebebiyle emekliye ayrılan Çınar, hayattan edindiği tecrübelerini İLKHA'ya anlattı.
Hayatta her şeyden önce ders ve terbiyenin gerekli olduğunu söyleyen Çınar, "Hiçbir insan ders görmeden kendini yetiştiremez. Ben 70 yaşındayım ama iki senedir camide hocanın dizinin dibinde bir şeyler öğreniyorum. Bizim köyde doğru dürüst âlim yoktu. Bir kaç kişi ilim okudu ama onun haricinde belki de insanlar hakkıyla namaz kılmasını bile bilmiyorlardı. Namaz kılıyorlar ama farz nasıldır, vacip nasıldır diye kimse tam anlamıyla bilmiyordu. İnsanların öncelikli eğitim ve terbiyeye ihtiyacı var." dedi.
"İnsanların her şeyden önce eğitime ihtiyaçları var"
İlerlemiş yaşına rağmen okumayı, ilim öğrenmeyi terk etmeyen ve cebinde taşıdığı kitapçıktan hoşuna giden bir bölümü paylaşarak konuşmasını sürdüren Çınar, şunları aktardı;
"Bir Allah dostu şöyle buyurmuş; 'Dört şey güzeldir fakat dört şey de ondan daha güzeldir. Erkeklerin hayâ etmesi güzeldir ama kadınların hayâ etmesi daha güzeldir. Herkesin adaletli olması güzeldir ama idarecilerin adaletli olması daha güzeldir. Yaşlıların tövbe etmesi güzeldir fakat gençlerin tövbe etmesi daha güzeldir. Zenginlerin cömert olması güzeldir ama fakirlerin cömert olması daha güzeldir.' Eskiden insanların bilgisi fazla yoktu ama bir edep ve usul vardı. Bizim oralarda eskiden kadınların erkeklere saygı ve sevgisi vardı. Oturup kalkmasını bilirlerdi. Erkeklerin yanında yemek dahi yemiyorlardı. Belki de daha öyledir. Bu ilimden kaynaklanmıyordu. Örf ve adetten kaynaklanıyordu. İlmi olmayanın adetleri de ortadan kalkarsa insan her şeyi kaybeder. Biz köyde iken hayvancılık yapardık şimdilerde gittiğimde hala cehaletin olduğunu görüyorum. Çünkü orada tebliğ ve irşat yok, gençler yetişmiyor. Bu insanların her şeyden önce eğitime ihtiyaçları var. Okumak ve öğrenmek gerekiyor. İnsan okumazsa öğrenemez."
"İnsanlar şükretmeyi unuttu"
Evlendiği dönemde eşiyle zor şartlar altında, yaşamaya pek müsait olmayan bir evde kalmak zorunda olduklarını fakat eşinin hiçbir zaman şikâyet etmediğini dile getiren Çınar, "Kadınlar erkekleri gördüğünde ayağa kalkarlardı. Gelinler gelinliğini, küçükler küçüklüğünü bilirdi. Kaynana da gelin de haddini bilirdi. Fakat şimdi bakıyorsunuz ki bir aylık gelin evi, yatak odasını ve yaşadığınız hayatı beğenmiyor. Bizim zamanımızda böyle değildi. İnsanlar açlıktan ölseler de şikâyet etmezlerdi. Şimdilerde kızlar eğer ayrı ev olmazsa gelmiyorlar. Babaları, 'Kızımı ayrı eve çıkarırsanız veririm, çıkarmazsanız vermem.' diyor. Eskiden 4-5 gelin aynı evde kalıyorlardı. Kayınpederleri kendilerini ayırmayana kadar kimse böyle bir talepte bile bulunmuyordu. Evde kaynayan çorbaları varsa, yiyecek kuru ekmekleri varsa buna şükrediyorlardı. Şimdi artık insanlar şükretmeyi unuttu. Artık ev ve araba düşünüyorlar. Hayat çok zorlaştı. Fakat yine de Allah ve Peygamberine inananlar, onun yolundan gidenler bu işten müstesnalar" dedi.
"Anne-baba çocuğuna eğitim vermezse Allah katında sorumlu olur"
Anne babanın çocuklarına eğitim vermek zorunda olduklarını belirten Çınar, "Bir insan eğer dünyaya çocuk getirmişse ona eğitim vermek zorundadır. Eğer vermezse Allah katında sorumlu olur. Sabah camiye gittim 20-30 çocuk Kur'an dersi alıyordu. Sonra baktım ki hepsinin isimleri değişik. Anladım ki sadece Suriyeli ve Afgan çocukları Kur'an dersi almaya geliyor. Türkiyeli çocuklardan bir tane bile yoktu. Bu durumdan çok etkilendim. Biz kendi çocuklarımızı başıboş bırakıyoruz. Eğitim vermiyoruz. Yarın bir gün başımıza bela olacaklar. Ya tinerci olup yanlış yoldan gider ya da anne babasına sahip çıkmaz ona saygı göstermez. Acaba bu durum babanın suçu mudur yoksa çocukların suçu mudur? Bunları bilmek gerekiyor" şeklinde konuştu.
"Bu din öyle kuru kuruya ayakta kalmaz"
Yaşadığı köyün mahrumiyet bölgesi olduğunu söyleyen Çınar, "Yıllar önce farklı köylerden köyümüze gelip namazdan söz eden insanlar vardı. Köyümüzde birçok kişi namazın ne olduğunu dahi bilmiyordu. Bu iş elbirliğiyle oluyor. Kimin ne kadar bilgisi varsa onu paylaşsınlar. Hocalar ne kadar tebliğ yapabilirlerse yapsınlar. Bu din öyle kuru kuruya ayakta kalmaz, herkes elinden geleni yapmalıdır." dedi.
"Kiminle gezerseniz onun ahlakını alırsınız"
İnsanların kendi arkadaşlarından etkilendiğini ve bu sebeple anne-babaların çocuklarını iyi insanlarla arkadaşlık etmeleri için yetiştirmeleri gerektiğini hatırlatan Çınar, son olarak şu ifadelere yer verdi;
"Babam çok sağlam adamdı. Helal ve her ama çok dikkat ederdi. Fazla bilgisi yoktu ama sağlam adamdı. Herkes onu çok severdi ve hala söz ediyorlar. Hayvancılık yaptığımız için hayvanları tarlaların bulunduğu yerlere götürmüyordu. Hayvanları dağlık bölgeye götürmemizi istiyordu. 'Hayvanlar başkasının tarlasına girer, oraya zarar verir.' diyerek helal ve harama çok dikkat ederdi. İnsan başına gelenin kendi hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığına bakmalı. Benim başıma bir olay gelmişti ve bunun yapmış olduğum bir hatadan kaynaklandığını düşünüyorum. Köyümüzde bazı durumlar olmuştu ve birileri bana zarar vermek için uğraşıyordu. Fakat ben doğru bildiğim yoldan ayrılmadım ve başıma hiçbir iş gelmedi. Hayatımda bir kez bir hata yaptım ve sonrasında büyük bir acı yaşadım. Yaşadığım acıdan sonra yaptığım hata film gibi gözümün önünden geçti. Yarabbi yapmış olduğum hata yüzünden bu durum başıma geldi deyip tövbe ettim. İnsan eğitim görmeden hiçbir iş yapamaz. Biz eğitimden uzak kaldık ama her zaman söylüyorum, en azından gençlerimizi yetiştirelim. İnsanlar huzurlu yaşamak istiyorlarsa çocuklarını mutlaka okutsun ve temiz insanların yanında, bilenlerin yanına verip onlarla arkadaş yapsın. Kiminle gezerseniz onun ahlakını alırsınız. Cami cemaatini takip ediyorum ama gençleri göremiyorum. Cemaatle namaza mutlaka katılmak gerekiyor. Peygamberimiz neyi emretmişse ona göre yaşayalım. Bunun üzerine söz söylememe gerek yok." (Nizamettin Aşkın- İLKHA)