M. ERKAN YAVUZ- DOĞRUHABER
‘Özgürlük, demokrasi, insan hakları` gibi kavramları en çok kullandıkları halde en fazla da bu kavramlara düşman olan laikçi azgınlık yine işbaşında. Kendinden olmayanı dışlayan, öteleyen, hakaret eden bu güruhun şimdiki hedefi de başörtülü kadınlar. Geçtiğimiz günlerde dizi oyuncusu bir bayan müsveddesi, gittiği bir kafede yan masada oturan başörtülü kadınlara dönüp, “Burası Arabistan mı? Ne geziyorsunuz burada” diyerek sözlü tacizde bulundu ve ardından kadınların fotoğrafını çekmeye çalıştı. Televizyon dizilerinde ahlaksızlık ve şiddet içeren sahnelerde oynayan oyuncunun bu davranışı tüm kesimlerden tepki topladı. Bu olayın ardından buna benzer bir düşmanlık da Ankara`da yaşandı. Ankara Sıhhiye'de bir restoranda başörtülü bir kadın, başörtüsüne tahammül edemeyen başka bir bayan tarafından hem fiziksel hem sözlü tacize uğradı. İnsanların tepkisini gören kadın restorandan kaçtı. Yaşanan saldırılar hakkında gazetemize değerlendirmelerde bulunan TESSEP Genel Koordinatörü Aynur Sülün, “Kemalist kesimin ilk saldırdığı kutsalımız başörtümüzdür. Çünkü başörtüsü İslam`ın sembollerindendir. Görüldüğü yerde akla İslam`ı getirir, her ne kadar yozlaşmış olsa da başörtülüler bilsinler ki başlarında Allah`ın ayetini taşıyorlar.” şeklinde konuştu.
TESSEP Genel Koordinatörü Aynur Sülün
İSLAM`IN KUTSALLARINA ARTIK ÇOK RAHAT SALDIRIYORLAR
Sülün, “Bugünlerde başörtülülere yönelik saldırılar gittikçe artıyor. Gerek siyasi, gerek hukuki, gerek eğitim ve kültür alanında İslami değerlerin aleyhine doğru hızlı bir işleyiş var. Bu durum, toplumun değerlerine düşman olan kesime güç veriyor. İslam`ın kutsallarına artık çok rahat saldırıyorlar. Geçenlerde de Allah Resulü (as) hakkında ileri geri açıklamalar yapma cesaretinde bulunuldu. Bu gibi saldırılar cezasız kaldığı sürece artarak devam edecektir. Bunların yolunu açan, toplumun değerlerine yüz çeviren iktidar, kendisini sorgulamalı, kazanımları kayba dönüştürme yolundan vazgeçmelidir.” dedi.
HUKUK, MÜSLÜMANLARIN HAKLARI SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA ADİL KARAR VERMİYOR
Yaşanan hukuksuzluklara dikkat çeken Sülün, “15 Temmuz`dan sonra sürecin dindar kesimin aleyhine işliyor olması bize gösteriyor ki, yeniden Kemalist kadronun eli güçlenmiş. Batı sevicilerinin hakları söz konusu olduğunda devreye giren hukuk, Müslümanların hakları söz konusu olduğunda adil kararlar vermiyor. Yine medya o kesimin istediği şekilde gündemi belirliyor, onların hakları söz konusu olduğunda gündem oluşturuyor. Fakat Müslümanlar ve talepleri söz konusu olduğunda aynı duyarlılığı göstermiyor. Bu toplumun kendi değerlerinin savunucusu ve nesilden nesile taşıyıcısı olan dindar kesim toplumun gerçek sahipleriyken bugün yine parya sınıfı muamelesi görmeye başlıyor.” şeklinde konuştu.
BAŞÖRTÜSÜ İSLAM`IN SEMBOLLERİNDENDİR
Sülün son olarak şunları söyledi; “İktidar Kemalist kesime yaranma derdinden vazgeçmelidir. Oylarını aldığı dindar kesimin hak ve taleplerini dikkate almalıdır. Kemalist kesimin ilk saldırdığı kutsalımız başörtümüzdür. Çünkü başörtüsü İslam`ın sembollerindendir. Görüldüğü yerde akla İslam`ı getirir, her ne kadar yozlaşmış olsa da başörtülüler bilsinler ki başlarında Allah`ın ayetini taşıyorlar. O ayetin hakkını vermeli, duruşlarına dikkat etmelidirler. Kendilerine karşı yapılan sözlü ya da fiili saldırılarda haklarını aramalıdırlar. Hukuki anlamda mücadele etmelidirler.”
İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (İHAK) Başkanı Avukat Cihat Gökdemir
“İSLAM`İ DEĞERLERE CİDDİ BİR SALDIRI VAR”
İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (İHAK) Başkanı Avukat Cihat Gökdemir ise, “Son zamanlarda başta başörtülüler olmak üzere sakal, çarşaf, cübbe ve insanların yaşamına müdahale noktasında ciddi bir saldırı var. Bu saldırıları yapanlar da toplumun belli bir kesiminde hoş görülüyor, bunlara tepki verenlere de ciddi bir karşı duruş söz konusu. Burada asıl önemli olan bu saldırıları yapanların devlet tarafından herhangi bir işlem başlatılmamasıdır. Bu saldırıları hoş karşılayan kesimler, ‘Aslında ezana, başörtüsüne, sakala, cübbeye ve diğer şeylere tepki gösterenler, iktidar partisine de tepki gösteriyor. Bunları anlamak lazım` diyerek tamamen insanlık dışı bir değerlendirmede bulunuyorlar. Bu saldırılara tepki göstermeyenler ise, 28 Şubat sürecinden bu yana üzerlerinden eziklik psikolojisini atamamış İslami camia. Aynı muhafazakâr camia, mini etekli, şortlu bir kıza sapık biri tarafından saldırıldığı anda ve o sapık üzerinden dine saldırıldığı halde tepki gösteriyor. Ama öte taraftan değerlerine saldırıldığı halde tepki göstermiyor maalesef. Ama burada asıl tepki vermesi gereken, hukuki süreci başlatması gereken devlettir, yetkili mercilerdir. Fakat onlardan da maalesef kamuoyu baskısı oluşmadığı müddetçe adım atılmadığını görüyoruz. Oysa bir metroda veya başka yerlerde bir sapık tarafından mini etekli birine saldırı yapıldığı zaman, savcılar resen soruşturma başlatarak harekete geçebiliyorlar. Bu konularda hem toplumun duyarlı olması, hem de yetkililerin mutlaka, herhangi bir kamuoyu baskısı olmadan da bu haberleri gördükleri anda resen harekete geçmeleri lazım.” ifadelerini kulandı.
HAKKIMI MAHKEMEDE ARAYACAĞIM
Ankara Sıhhiye'de bir restoranda sözlü ve fiziksel saldırıya uğrayan Elif Gürbüz yaşadıklarını özel bir TV kanalına anlattı. Gürbüz şunları söyledi; “Yemek için girdiğim lokantada arkamdan bir kadın içeri girerek önce yemeklere bakıyor ardından da bana yöneliyor. Ben bu kadının direk bana saldırmak için oraya girdiğini düşünüyorum. Elini başörtüme atarak başörtümü çekiştirmeye başladı. Ben de arkamı dönerek kolunu tuttum ve ona ‘ne yapıyorsunuz?` dedim. Hemen İngilizce konuşmaya başladı. Benim İngilizce bilmeyeceğimi düşündü sanırım. Daha sonra alaycı bir şekilde benimle konuşmaya başladı. Kendisine bana dokunmamasını yoksa polisi arayacağımı söyleyince aynı alaycı tavırlarıyla işyerinden ayrıldı. Ben eminim ki o an ona bir şeyler söylesem hemen saldırıya geçecekti. O niyetle gelmişti. Çünkü şu anda ülke olarak hassas bir dönemdeyiz. Bir şeyleri kaşımanın derdindeler. Ben ona bu fırsatı vermedim. Ben hakkımı mahkemede arayacağım.”