HABER MERKEZİ

Aile dağıtılıyor. Kadın, kocasından; koca, çocuğundan ayrıştırılıyor. Kısa bir süre sonra çocuk da annesinden ayrıştırılacak… Aile, kamu denetimine açıldığı gibi, çocuğun kamulaştırılması da söz konusu olacak. 6284 Sayılı Kanun tamamen ailenin yok edilmesi amacına yönelik hazırlanmış. Cinsellik yaşı düşüyor ve çocuklar LGBTİ kurumlar tarafından; ayrımcılık yapmama, nefret söylemine karşı bilinçlendirme, toplumsal cinsiyet eşitliği hakkında bilgilendirme, bahanesiyle eşcinselleştiriliyor. 6284 Sayılı Kanun, kadının kocası hakkındaki şikâyetini, yani tek başına kadının beyanını “delilsiz, belgesiz” doğru kabul ediyor. “Masumiyet karinesini” hiçe sayıyor. Bunun sonucunda, her yıl yaklaşık 120-130 bin koca evinden uzaklaştırılıyor. İlginç olan, kadın, şikâyetinden vazgeçse bile devlet bunu kabul etmemekte; süreç, kamu davasına dönüştürülmektedir.

TEPKİLER ÇIĞ GİBİ!

Dr. Öğretim Görevlisi Mücahit Gültekin toplumsal cinsiyet eşitliğini sosyal medya hesabında değerlendirdi. Gültekin, “Bizler hep başımıza gelenleri konuşuyoruz, başımıza gelecek olanları konuşmuyoruz, konuşamıyoruz. Hırsız evimizi soyduktan sonra kapıyı kilitliyoruz. Bazıları bunu bile yapmıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği denilen şey; çocuklarımızın, değerlerimizin, varlığımızın, geleceğimizin çalınması anlamına geliyor. Hatta çalınması anlamına bile gelmiyor; biz kendi elimizle hırsıza onurumuzu, haysiyetimizi teslim ediyoruz. Ama bazıları hâlâ bunu "kadın-erkek eşitliği" meselesi sanıyor, "kadına şiddet" meselesi sanıyor, "kadının güçlendirilmesi" meselesi sanıyor. Yalancının mumu 500 senedir yanmaya devam ediyor. Bu konuda yetkililer topluma doğru bilgi vermiyor. Dünyanın en saçma teorisi koca devleti peşine takmış sürüklüyor. Kafası çalışan bazı dostlarımız meseleye ilgi göstermiyor. Bazı dostlarımız ise, meselenin politik amaçlarından habersiz, kendi kişisel tecrübelerine dayanarak "Ama kadına şiddet yok mu? Geleneklerimiz yanlış değil mi?" filan gibi itirazlar getiriyor; konuyu yeterince incelemiyor.” dedi.

“ÇOCUKLARININ KADERİNİ DÜŞMANININ ELİNE TERK ETMİŞ BİR TOPLUM”

Gültekin gelecekte çocukların tanınmayacağına işaret ederek şunları söylüyor; “Açık söylüyorum: ETCEP projesi başarıya ulaştığı gün çocuklarınızı tanıyamayacaksınız. Beğenmediğiniz o gelenekleri bile yana yakıla arayacaksınız. Aynen şimdi 70'lerdeki, 80'lerdeki mahallenizi aradığınız gibi. Ama bulamayacaksınız. İş işten geçmiş olacak. Pişman olacaksınız, belki de pişman bile olamayacaksınız. Sonra çaresiz kendinizi olup biten her şeye alıştıracaksınız. Bundan yıllar önce "modern tarım" söylemleriyle bitirilen toprağımız gibi, ekmeğimiz gibi, tohumumuz gibi, insanımız da bitecek. GDO'lu ürünlere sövüp bin türlü hastalıktan ölmeye devam ettiğimiz gibi, ne kıza ne de erkeğe benzemeyen çocuklarımıza bakıp, itiraz etmeyen o dilimizi ısıra ısıra ölüp gideceğiz. Batı'dan yediğimiz kazıklar konusunda bin tane örnek verebilirim ama ne fayda! Faydası yok çünkü biz kendimizi sevmeyen bir toplumuz. Kendisini sevmeyen, kendisinden iğrenen ve ama çocuklarının kaderini düşmanının eline terk etmiş bir toplum.”

ETCEP BİR TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ PROJESİDİR

Gültekin son olarak şunları ifade ediyor; “Her gün "şanlı tarih güzellemeleri" yapan ama çocuklarını Batı'nın yalanlarına teslim etmiş bir toplum. Ana-babaları "Ertuğrul" izleyen, çocukları Ricky Martin'e benzetilen bir toplum. Geçmişte yaşayan ve ama bugün olup bitenlere lâl olmuş bir toplum... ETCEP bir toplum mühendisliği projesidir. Batı'dan elimize tutuşturulmuş bir proje. Kendi okullarımızda, kendi öğretmenlerimiz eliyle, kendi paramızla, kendi çocuklarımızı Batı'nın fantezilerinin denekleri haline getiriyoruz. Allah'ım bize yardım et. Artık yakınlarımıza bile sözümüz tesir etmiyor. Çocuklarımızın Batı'nın oyuncağı yapılmasına izin verme. Senden gelecek her hayra muhtacız...”

TOPLUMU YOZLAŞTIRMA PROJESİ

HÜDA PAR GİK Üyesi Meryem KİRAZ daToplumu yozlaştırma projesi (cinsiyet eşitliği) adı altında 2015'te uygulamaya girmiş. Malum toplumları özellikle Müslümanları  yozlaştırma projeleri böyle sinsi başlar. Derslerin arasına yerleştirme kararı almışlar...” ifadelerini kullanıyor.

HÜDA PAR İstanbul Kadın Kolları Başkanı Münevver Aktaş ise yaptığı açıklamada geç olmadan bu tehdittin sonlandırılması çağrısında bulunuyor. Aktaş şunları ifade ediyor; “İlkokuldan itibaren uygulamaya konulan toplumsal cinsiyet eşitliği sanıldığı kadar iyi niyetli, masum bir proje değil; sapkın bir nesil oluşturmayı amaçlayan planlı proje önce kimliğimizi, sonra vatanımızı hedef alıyor. Geç olmadan bu tehdit sonlandırılmalı!..”

İlahiyatçı Prof. Dr. Faruk Beşer de şunları söylüyor; “İnsan olarak eşitlik tartışılmaz. Olmadığını da kimse söylemiyor. Ama cinsiyet eşitliği ve bunun eğitimi ne demek Allah aşkına. Bir kadının, ben aynı zamanda bir erkeğim, bir erkeğin de ben aynı zamanda bir kadınım demesi mi hedefleniyor? Bu makul olabilir mi? Absürt değil mi?”

TCK'DAN “EDEB”, “AHLÂK”, “IRZ”, “NAMUS” GİBİ KAVRAMLAR ÇIKARILMIŞ

TCK'da, 2004'te yapılan değişikliklerle, TCK'dan “edeb”, “ahlâk”, “ırz”, “namus” gibi kavramlar çıkarılmış ve asıl önemlisi, “evlilik içi tecavüz” kavramı getirilmiştir. 2010 yılında, Anayasa'nın 41. maddesinde “Aile, Türk toplumunun temelidir” İfadesine usulca “ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” hükmü eklendi. Aile kurumu, temsilden mahrum bırakıldı. Genç yaşta evlenen kocalar, devlet tarafından tecavüz suçuyla tutuklanmakta ve 10-15 yıl gibi cezalara çarptırılmaktadır. An itibariyle 4 bin hükümlü cezaevinde. 4 bin kişi de sırada.

TÜM KAMU GÖREVLİLERİNE CİNSİYET EŞİTLİĞİ DERSİ VERİLDİ

2015`te, üniversitelerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dersi zorunlu hale geldi. MEB, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği'ne uyumlu yapılandırılıyor. Ders kitapları, elden geçirildi. MEB, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Okul Standartları El Kitabı'nı yayımladı. (2016) 2009`da Adâlet Bakanlığı, 326 Aile Mahkemesi Hâkimi ve C. Savcısı`na toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verdi. 2010 – 2015 arasında, 117 bin din görevlisine, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verildi. 2006 yılında, 71 bin polise eğitim verildi. AB`den fonlanan dernekler, Türkiye'nin dört bir yanında yüzbinlerce kişiye toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsel yönelim vb. eğitimler verdi, vermeye devam ediyor.  Toplumsal cinsiyet eşitliği ve eşcinsellik konusunda, AK Parti, CHP ve HDP arasında bir farklılık yok. Meclis'te, hiç tartışma konusu olmuyor.

Evlilik, çok tehlikeli ve riskli bir iş haline gelecek. (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı`nın 2009'da yaptığı araştırmada, aile, kadınlar için “güvenilmez bir yer” olarak tanımlanmaktadır.) Erkekler, evlenmek istemeyecekler. Çünkü erkekler bu kanunlarla bir kadınla değil, “devletle evlenmiş” oluyorlar.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDE “TOPLUMSAL CİNSİYET”,

Toplumsal cinsiyet, “Belirli bir toplumun (Dikkat! Yaradılışın değil) kadınlar ve erkekler için uygun gördüğü sosyal olarak inşâ edilen (kurgulanan) roller, davranışlar, etkinlikler ve yaklaşımlar anlamına gelir.” M.3/c

“Toplumsal Cinsiyet Hakkı gibi konulara ilişkin materyalleri öğretim müfredatına ve eğitimin her seviyesine eklemek için gerekli adımları atmaktan devlet sorumludur” M.14/1

“Eşcinsellik, Anayasa`nın da üstünde yer alan uluslararası sözleşmelerle yasal güvence (m.90) altına alındı. İstanbul Sözleşmesi'nin 4. maddesi bu güvenceyi veriyor. Madde 4. Bireylerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi görüş ya da farklı görüşe sahip olma, ulusal ya da sosyal menşe, … cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, …. Başta olmak üzere, işbu Sözleşme hükümlerinin, Taraflar tarafından uygulanması güvence altına alınmıştır.” Müslüman toplumlarda, toplumsal eşitsizliklerin kaynağı denilen şey, dinî metinlerdir. Diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi, Kur`ân-ı Kerîm`de de geçen Lût Kavmi, eşcinsel ilişkiler ve kadın erkek ilişkileri üzerine olan ayetler ile Arapça`nın yapısından kaynaklı dişil ve eril (müzekker-müennes) kelimeli âyetlerin tamamı bu konunun kapsamına girer. İstanbul Sözleşmesi, tam olarak yürürlüğe girerse, ya Kur`ân`ın ve diğer Kutsal ve dinî içerikli kitapların yok edilmesi ya da yeniden yazılması(!) gerekecek.