ALLAH RESULÜ (SAV)`NÜN ÇOCUK SEVGİSİ
Allah Resulü (sav) torunları ile oynuyor, onları öpüp okşuyordu. Bu sırada bir bedevi geldi: “Demek siz çocukları öpüyorsunuz. Oysa biz onları hiç öpmeyiz” deyince Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: “Allah-u Teala senin kalbinden merhameti kaldırmışsa ben ne yapayım.”[1]
Bu rivayet, Allah Resulü (sav)`nün çocuklara yönelik tutumunu güzel bir şekilde ifade etmektedir. Aynı zamanda Müslümanların çocuklara bakış açılarının ve ilişkilerinin nasıllığı konusunu da açık olarak ifade etmektedir.
Onun hayatı her yönüyle örnek alınacak bir özellik arzeder. Bu cihetiyle Onun hayatı bizim hayatımızın her alanını kuşatacak kadar örneklerle doludur. Hayatında öne çıkan en önemli özellik ise Onun sevgi ve merhamet yönüdür. Lakin O “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiştir. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez,”[2] buyurarak hayat ve davet anlayışını da zaten ifade etmiştir.
Onun çocuklarla münasebetleri incelendiğinde Onun sevgi ve merhametinin özellikle çocuklar için daha bir öncelik içerdiği hemen fark edilecektir. Ancak bu sevgiyi ifade ederken de sevgideki eğiticiliğini, yönlendiriciliğini koruduğu ve dengenin altını çizmek durumundayız.
İyi insan ve iyi toplum meydana getirme idealini sevgi kavramı içerisinde ifade etmek zorundayız. Çünkü İslam dini insanların kenetlenmesini, bütünleşmesini, ırk, renk, millet kavramlarının kardeşlik ve ümmet anlayışı içerisinde erimesini öngörmektedir. Bu da şüphesiz ki sevgiden başka bir şeyi ifade etmemektedir.
Bir kişinin çevresindekilere karşı taşıyacağı sevgi, o şahısların davranışlarına ve bu davranışların kişi için memnuniyet verici olup olmadığına bağlıdır. Sevgi genellikle iki taraflıdır. Verilip alındığında daha iyi gelişir. Çocuklarla münasebetlerin gelişmesi ve etkin olabilmesi için ise sevgi kaçınılmazdır.
Psikolojik araştırmalar da çocuğun normal olarak gelişmesi ve sağlıklı olmasının temelinde sevginin önemli rol oynadığını göstermektedir. Hemen doğumdan başlayarak çocuğun okşanması, sevilmesi, onun kişiliğinin gelişmesini etkilemektedir. Çocuklar sevdikleri kimselerle beraber olmaktan, onlarla dertleşmekten, onlara hislerini ifade etmekten hoşlanırlar. Onları devamlı taklid ederler. Büyüklerin çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşması, onlarda müsbet ruhi gelişmeler oluşturur.
Hz.Muhmmed (sav)`in çocuklara olan sevgisi muhtelif şekillerde kendini göstermektedir. Kendisi çocuklara karşı merhametli, güler yüzlü, alçakgönüllü olduğu gibi başkalarını aynı şeklide davranmaya teşvik etmiş, böyle davrananları övmüştür.
Onun çocukları tarif etmesi oldukça dikkat çekicidir. Çocukları ‘cennet kokusu`, ‘gözümün nuru` diye ifade etmektedir.[3] “Her öpücük için cennette beş yüz yıllık mesafesi olan bir derece verilir”[4] diyerek çocukların sevgiye boğulmasını tavsiye eder. Onun çocuklarına, torunlarına ve sahabe çocuklarına gösterdiği sevgi ve merhamet nedeniyle “iyaline karşı insanların en müşfiği” olarak bilinmiştir.[5]
Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin`i yüzlerinden, dudaklarından, göbeğinden ve hatta “üzümcüğüne” varıncaya kadar her yerinden öpmüş, dilini “hurmayı emer gibi” emmiştir.[6]
Kız torunu Ümmameyi omzunda taşıyan Hz. Peygamber (sav) onu indirmeden namaz kılmış rükû ve secdeye gittikçe yere bırakmış, kıyama kalktıkça tekrar omzuna almıştır.[7] Namazda, secde sırasında sırtına binen torunları kendiliğinden ininceye kadar secdeyi uzatmış, rükû sıralarında da bacakları arasından geçmek istediklerinde bacaklarını aralamış, fakat çocuğa müdahale etmemiştir.[8]
Çocuklara sevgisini, onlarla şakalaşmak suretiyle de ifade etmiştir. Enes`e “zül üzüneyn” (iki kulaklı) diye ad takması, perçeminden zaman zaman tutması, torunu Hasan`a “luka” (yaramaz) demesi, dilini çıkarıp güldürmesi, ağzına su doldurup bazı çocuklara püskürtmesi[9] gibi örnekler nebevi şakanın değişik şekillerde tezahürünü gösterir.
Kendisine bir ara hizmet eden bir Yahudi çocuğu hastalanınca Resulullah (sav) onu ziyarete giderek ilgilendi. Bundan etkilenen ve haz duyan çocuk, Hz. Peygamberin kendisine İslam`ı tebliğ etmesini güzel buldu ve Müslüman oldu.[10] Bu rivayet, sevginin eğitim, yönlendirme, etkileme açısından ne kadar büyük bir güç olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca bir Yahudi çocuğu olması, onun sevgisini engellememiştir.
Oysa bugün, büyüklere olan bakışımız, çocukları içinde bir ölçü olmuştur. Kimi sebeplerle sevemediğimiz bir komşu, akraba veya çevreden birisinin çocuğunu da sevemiyor, ilgilenemiyoruz. Babasının namazsız, sarhoş ya da kötü herhangi bir davranışı nedeniyle çocuklarını ilgi ve sevgiden mahrum bırakıyor, kendi kötü ortamları ile baş başa bırakıyoruz. Oysa tüm çocuklar masumdur. Babası Hıristiyan, Yahudi, içkici veya dinsiz olsa bile toplumsal çöküntü ve ifsada karşı duyarsız davranmak sorumsuzluktan başka bir şey değildir.
Burada şu tesbiti rahatlıkla yapabiliriz; çocukları etkilemek, eğitmek ve yetiştirmek için onların ilgi alanına girebilmek kaçınılmazdır. Bu da onları sevmekle ancak sağlanabilir. Yani onlara çok sıcak bir ilgi ve alaka göstermek, sevmek, şakalaşmak, oynamak, onlara çok yakın olmak olarak da tarif edilebilir. Çünkü çocukların dili sevgi ve yakınlıktır. Bu dilin dışında bir yaklaşım kesinlikle çocuk açısından, sıkıcı olacak ve onu uzaklaştıracaktır. Bu netice de eğitim açısından hüsran ve başarısızlıktır.
İşte Hz.Resulullah (sav)`ın çocuklara ilgisini de böyle okumak gerekir. Bu açıdan Onun çocuklarla diyaloğu çok şey ifade etmektedir. Kendilerine ilgi gösterildiğini gören çocuklar da Resulullah (sav)`a karşılık verir, Ona yaklaşır, çoğu zaman ondan ayrılmazlardı. Onunla camiye gider, evinde kalır, namaz kılar, dış ziyaretlere giderlerdi. Yani Allah Resulü (sav), onlara istediğini verebiliyordu. Çocuklar da zaten temiz fıtratları ve alıcı olmaları münasebetiyle verilen şeyleri almaya hazır yapıdadırlar.
Sonuç olarak şu neticeyi çıkarmak mümkündür; Allah Resulü (sav) çocuklara sadece stres atmak ve eğlenmek gibi günlük bir anlayışla bakmıyordu. Çocukların gözünde ümmetin yarınlarını görebiliyor, İslam dinini diğer nesiller için onların kutsal bir miras olarak taşıyacağını biliyordu. Bu gerçeği daha açık olarak okuyabilmemiz için o zamanın çocuklarının hayatlarını hatırlamak yeterli olacaktır. O zamanın çocukları; Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Enes, İbni Abbas, Usame gibi İslam tarihinin mimarları olan şahsiyetlerdir. Her biri ümmetin semasında birer yıldız olan sahabelerdir. Yine istisnasız hepsi ulema, muhaddis, fakih ve mürşitler için birer ekol halini aldılar. Bu sonuç dahi çocukların ehemmiyetlerini anlamak açısından yeterli değil midir?
Kaynak İnzar Dergisi, Şehzade Demir
[1] Buhari, Edep 18 – Müslim, Fedail üs Sahabe 64
[2] Buhari, Edep 28 – Müslim, Fedail üs Sahabe 65
[3] Heysemi 8 – 156
[4] Zeyd İbn-ül Ali İbn-ül Hüseyin u. 122/739
[5] Müslim Fedail 63
[6] El Muttaki, Kenzül ummal 16, 260
[7] İbn Sa`d, Et Tabakat-ül Kübra 8. 232
[8] Suyuti, Tarihül Hülefa s. 189
[9] Taberani Sağir 2. 39 - Tirmizi (birr 57) - Buhari, ilim 18
[10] Buhari, Cenaiz 80 - E. Davud, Cenaiz