Bingöl Üniversitesi Enstitü Konferans Salonu'nda Gençlik Spor Bakanlığı Desteği ile "Anadolu'yu Mayalayanlar" projesi kapsamında "Gençlik ve Tasavvuf" konulu bir panel yapıldı.
Panelde bir konuşma yapan Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi M. Şirin Ayiş, tasavvufun konusunun insan ve din olduğuna dikkat çekti.
Tasavvufun, geçmişten bugüne kadar dine hizmet ettiğini vurgulayan Ayiş, "Tasavvuf devletten, takvadan, sabır, şükür, kanaattan söz eder; bunlar hep Kur'anî kavramlardır. Tasavvufu iyi kavramak lazım. Ahlak eğitimi, meslek eğitimi, çaba, gayret, cihat, mücadele, idare, siyaset... Her şey işin içerisinde vardır." ifadelerini kullandı.
"Gençler ahlaki değerlerden uzaklaştırıldı"
Ayiş, şunları söyledi: "Bugün gençleri ahlaki değerlerden uzaklaştırdılar, sonra meslekten kopardılar. Ahilikte mesleksizlik, ahlaksızlık kabul edilmiştir. Gençliği mesleksiz hale getirdiler, sonra üretim yapamaz hale getirdiler. Dünyadan, idareden, yönetimden anlamayan bir nesil ortaya çıkarmak suretiyle... Allah korusun... İmanla İslam'la Kur'an'la mayalanmış Anadolu coğrafyasını sıkıntıya sokmaya çalışanlara inşallah bu coğrafyanın inanmış insanları, gönül ehli insanları fırsat vermeyecek. İslam'ın aleyhinde olan anlayışı düşüncemizle, çabamızla, gayretimizle meydana gelmesine müsaade etmeyeceğiz."
"Yapılan ibadet sadece ve sadece Allah için olacak"
Prof. Dr. Vahit Göktaş da yaptığı konuşmada, Mevlana'nın, "Allah'a kul olan özgür olur." sözüne atıfla, "Yani kul ol özgür ol. Allah'a tam bir teslimiyetle sarılan kişi tam manasıyla özgür olmuş oluyor. Ve sufiler diyorlar ki; mutasavvıflar yapılan ibadeti ne dünya endişesiyle, ne dünya çıkarıyla, ne ahiret çıkarı için yapacak. Sufilerin temel prensibi; sadece ve sadece yapılan ibadet Allah için olacak. Ve cennet ümidiyle, cehennem korkusuyla, yapılan ibadeti ücretle çalışan işçiye benzetiyorlar. Dolayısıyla seven, sevdiğine sonsuz bağımlı olması gerekiyor. Allah bizden kulluk istiyor, ibadet istiyor, bizden sevgi istiyor ve muhabbet istiyor. Dolayısıyla sonsuz derecede ona bağlı olan kişi Yunus Emre'nin ifadesiyle, 'Cennet cennet dedikleri birkaç köşk, birkaç huri. İsteyene ver anı bana seni gerek seni.'Tasavvuf bize alçak gönüllülüğü öğretiyor." ifadelerini kullandı.
Araştırmacı-Yazar Dr. Adem Ergül de konuşmasında İslam'ın, insanın hem kalıbına hem kalbine hitap ettiğini belirterek her ikisinin de hakkını verdiğini söyledi.
Ergül, "Eksiklik nerde eksiklik? İslam'ın kemaliyle Müslüman arasındaki açık farkında. Müslümanım diyen insanın, Kelime-i tevhidi getiren insanın, İslam'ın vaat ettiği o zahiri ve batınî güzelliklerce buluşmasında problem var. Yeterince olgunlaşmamış kimlikler ve kişilikler netice itibari ile bizi ham bırakıyor. İşte tasavvuf; ham insan, zarif insan, nezaketli insan, derinlikli insan çıkarma sanatıdır. Tarif ediyor arifler. Bir anlamda Efendimiz Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesselam), 'İnsanlar madenler gibidir' buyuruyor ya. İşte her bir madeni kendine özgü, kendine özel, istidatlarıyla keşfedebilmek o keşifle, o basiretle, ona narin dokunuşlar kırmadan, dökmeden, budamadan, insanı robotlaştırmadan kendi istidatlarıyla, büyütmenin adı İslam terbiyesidir." dedi.
Panel, plaket takdiminin ardından sonra erdi. (Nihat Kanat-İLKHA)