Bismillahirrahmanirrahim.
Resulullah (SAV), Abdurrahman bin Avf`ın evlendiğini duyunca ona: “Bir koyun keserek de olsa düğün yemeği ver.” Buyurmuştur. (1)
Bir diğer hadisinde ise düğün yemeklerinde gösterişten ve şöhret alametlerinden kaçınılması hakkında şöyle buyurmuştur:
“Birinci gün yemek vermek haktır, ikinci gün yemek vermek haktır, üçüncü gün yemek vermek riya ve propagandadır.” (2)
Herkesin malumudur ki; düğünlerimiz geçmişten günümüze gelmiş en büyük gelenek ve göreneklerimiz arasında yer almaktadır. Günümüze kadar bu denli istikrarla gelmesi, şüphe yok ki Peygamber Efendimiz (SAV)`in sünneti müekkedi olma önemini de taşımasıdır.
Düğün demek, bir çeşit ilan demektir. Bu ilanı doğru anlamak adına bir noktaya dikkat çekmeliyim ki; o da asıl olanın “düğün ilanı” değil “nikâh ilanı” olmasıdır. Yani şeriatin “illa yapın” dediği şey nikâhın duyurulmasıdır. Çünkü Efendimiz (SAV) “Nikâhı ilan edin” buyurmuştur. Düğün ise akrabayı, dostu çağırıp duyurmaktır. Bu yüzden düğüne katılmak müekked bir sünnettir. Katılmamakta da vebal vardır. Düğüne katılmak, Hanefi mezhebi dışındaki ulemaya göre vaciptir.
Dinimizin bizlere yön vermek için gösterdiği bu bilgiler doğrultusunda vardığımız kanı şu ki; düğün, esasen nikâhı ilan etmek için, “Biz evleniyoruz haberiniz olsun ey Müslüman kardeşler!” demek içindir. Fakat maalesef günümüz düğünleri bu amacın çok dışında hatta aşırısında ilerlemekte. İsraf, şöhret gösterisi, “bir kere evleniyoruz” diyerek birçok dini sınırı aşıp, sünneti sünnet olmaktan çıkararak harama sürüklemek, bu aşırılıkların başında geliyor. Bu nedenle Müslümanların yapmış olduğu düğünlerde ciddi sıkıntılar vardır.
Düğün başlığını birkaç kategoriye ayıracak olursak, israf konusunda en başta düğün yemeği gelmektedir. Biz Müslümanlar için sünnet olan ‘velime`dir. Velime düğün yemeği demektir ve müekked bir sünnettir. Okuduğumuz hadislerden de anlıyoruz ki sünnet olan et yedirmektir düğünde. Yani küçük porsiyonlarla gösterişli ve pahalı pasta, kuruyemiş vb. şatafatlı ikramlar değil, aksine fakir-zengin ayırt etmeksizin Müslüman kardeşlerimizin karnını doyuracak, hayır dualarını alacağımız gösterişten uzak sade bir menüyle misafirlerimize ikramda bulunup onları memnun bir şekilde ağırlamaktır.
Düğün davetiyelerinde ayet ve hadis yazıp altına da “düğünümüz yemeklidir” dediğimizde, işte o zaman ayet ve hadise tam anlamıyla layık olmuş ve düğünün yapılmasındaki asıl amacı yani sünneti müekkedeyi yaşatmış oluruz. Çünkü bu vesileyle akraba, eş, dost bu sünnete bizim sayemizde hem icabet etmiş oluyor hem de hayır dualarını almış oluyoruz. Kısacası düğünü, eğlence ve gösterişten alıp ibadete çevirmiş oluyoruz.
Tabi ki bu şekilde bir yemekle düğün yapmaya gücü yetemeyen kardeşlerimiz için de ayrı bir parantez açmak istiyorum. Şunu unutmayalım ki; İslam asla hayırda herkese aynı limiti veya miktarı şart koşmaz! Herkes gücü yettiğince sevabının peşinde koşar ki; asıl olan kalplerdeki niyetin ağırlığı ve miktarıdır. Günümüzce yapılan düğünlere bakacak olursak; niyetler hayır değil, daha çok çevrenin memnuniyeti halini almış. Yoksa iki saat için tutulan gösterişli ve bir o kadar da pahalı düğün salonlarının gelen misafirlerimize ne gibi bir faydası ya da mekânın daha sade olmasında ne gibi bir zarar var?
Düğün pastasının on katlı olup misafirlerin içinde gövde gösterisi yapmasında nasıl bir fayda ya da hiç olmamasında ne kadar büyük bir zarar var?
Gelin arabası süslemesinden tutun da şaşaalı davetiyelere kadar birçok fuzuli masraf yüzünden insanlar ağır borçlar altına giriyor ve sırf bu yüzden verilen yemeğin tabaklarından ve misafirin sayısından kısılıyor. Bu da, maalesef düğünün asıl amacından sapıp olayın bambaşka bir yere geldiğinin en büyük kanıtı. Oysa amaç; gücü yettiğince, borç harç altına girmeden bir yemek vermek, eşi dostu çağırıp sade bir mekânda mütevazı bir düğünle sünneti yaşatmanın verdiği huzuru ve mutluluğu yaşamaktır. Özellikle biz Müslümanlar olarak bu amaca dört kolla sarılmalı ve topluma bu konuda örnek olmalıyız.
Düğünde israfın yapıldığı birkaç önemli mesele daha var ki bunlar takı, elbise ve kına merasimi gibi konulardır. Takının halk arasında hediyeden çıkıp karşılıklı borçlanma gibi bir hal aldığının, hepimiz farkındayız. Oysa bu da, gösterişten ibarettir. Maddi gücü düşük olanın, maddi gücü iyi olanla yarıştırılması, yıkılmaz tabuların İslami anlayışa yaptığı büyük bir haksızlıktır. Çünkü İslam dini, birilerini memnun etmek adına asla başkalarını sıkıntıya sokacak bir şeyi savunmamıştır. Şanı yüce olan Rabbimize karşı yerine getirmemiz gereken sorumluluklarımızda dahi sıkıntı çekmemiz durumunda, her türlü kolaylık ve fetva sağlanmıştır.
Bir düğünlük giyilip kenara atılan pahalı elbiseler ve düğün masrafını neredeyse geçmiş kına merasimleri ise işin artık had safhası denilebilir. Bir düğünde giyildi diye ne kadar pahalı olursa olsun başka düğünde “giyilmez” olan elbiselerin dolaplarda çürüdüğüne eminim hepimiz şahit oluyoruzdur ki; bu da ayrı bir para tuzağı.
Bir de kına merasimleriyle ilgili son zamanlarda duyduğum, tutulması artık bir zorunluluk haline gelmiş, tesettürü uygunsuz genç kızlardan oluşan davullu zurnalı İslami anlayışa kesinlikle aykırı kına organizasyonu grupları var ki; sözün bittiği yer. Genç kızlarımızın kına günü İslami sınırlar çerçevesinde eğlenmesi, evlenecek arkadaşlarının mutluluğunu paylaşması en doğal haklarıdır. Fakat bunun için hem para tuzağı hem de İslami anlayışa uygunsuz organizasyonlar yerine, kendi çaba ve emekleriyle arkadaşlarını mutlu etmek adına İslami eğlenceler düzenlemek bize yakışan asıl faaliyetlerdir. Bu şekilde hem fuzuli bir israfı önlemiş olup hem de uygunsuz bazı adetlere ısrarla dinimizi uydurmaya çalışanlara inat, biz adetlerimizi dinimize uygun yaşayarak örnek olmuş oluruz.
Rabbim bizlere, yıkılmaz tabularımız altında ezilen İslami gelenek ve göreneklerimizi hakkıyla yaşayıp, tabularımızı alaşağı etmeyi nasip etsin. (Âmin)
…………………..
1-İbn Mace, Sünen, Hadis no:1970
2-Ebu Davud, 2, 307
Kaynak: Nisanur Dergisi/ Kübra Kılıçaslan