Bismillah…
Sonsuz ve sınırsız varlığı şeksiz/şüphesiz olan şanı yüce Rabbimize, yaratılmışlar adedince hamd-u sena olsun. Evveli de ahiri de nur olan Peygamber Efendimize, yıldızlar adedince salât-u selam olsun.
Es Selam, El Gaffar, El Kerim Olan`ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize (ve üzerimize) olsun.
İnsanoğlu, Allah Teâlâ`nın en özel sanatıydı. Bedenini itinayla biçimlendirdiği ve ruhunu bizzat kendinden üfürdüğü halifesiydi. Ruhlar âleminde kendisinden misak aldığı kuluydu. İki cins olarak hiç yoktan var ettiği; akıl, ruh ve nefis vererek irade sahibi kıldığı başyapıtıydı.
Halık-ı Zülcelâl, bu iki cinsi aynı hamurdan/çamurdan yaratmıştı. Her ikisine de ruhundan aynı oranda üflemişti. Halifeliğe ikisini de atamış; kulluğuna, bir diğerini layık görmemezlik etmemişti. “Kulum” demişti her iki cins içinde. “İman edenler” kategorisine katmıştı ayrım gözetmeksizin. Cennetler vaat etmişti iyi amellerine mukabil. Katıksız bir iman bekliyordu her ikisinden de. Tek bir farkla ki; erkeğe ‘Kavvam` kadına ise ‘Saliha` olmasını salık vermişti. Emsalsiz mükâfatlarına, sonsuz cennetlerine ve cemaliyle müşerref kılmasına mukabil, bu vasıfları kuşanmalarını şart koşmuştu. Resulü de bunu ikrar etmişti:
“… Erkek, ailede yöneticidir ve yönetiminden sorumludur. Kadın da kocasının evinde yöneticidir ve elinin altındakilerden sorumludur.” (Buhârî, Cum`a 11; Müslim, İmâret 20)
Peki, neden birbirinden farklı iki alan ve birbiriyle zıt görünen iki kavram, dolayısıyla iki ayrı rol biçmişti? Hiç şüphesiz bu, biri diğerinden eksik ya da biri birine üstün olduğundan değildi. Şekilsel olmamakla birlikte bedensel, psikolojik ve duygusal bir takım farklılıklar nedeniyleydi. Ki; erkek daha set bir mizaca sahipken kadının mizacı yumuşacıktır. Erkek daha güçlü kaslara sahipken kadın narin yapılıdır. Erkek olaylara bütüncül bakabilirken kadın detaycıdır. Konum ve kıymette bir eşitsizlik yoktu yani. Hem; “Üstünlük ancak takva iledir.” ilahi buyruğu ile konu mühürlenmişti. Bu kadar net… Bu kadar açık…
Ve yine apaçık bir beyan:
“Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mü`min erkeklerle mü`min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah`a derinden saygı duyan erkekler, Allah`a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah`ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya; işte onlar için Allah, bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab / 35)
Hal böyleyken, birilerinin ısrarla ‘eşitsizlikten` ve ‘kölelikten` dem vurmaları nedendi? Bir yerlerin inatla ‘demokratlara selam çakması` nasıl bir oyunun parçasıydı? Bir takım kavramların parlatılıp süslenmesi suretiyle, o iki kavramın (Kavvam&Saliha) itibarsızlaştırılmaya çalışılmasının altında neler yatıyordu?
Evvela imtihanın bir parçası olarak görüyoruz/görmeliyiz bunu! Makamımızı küçük ve değersiz göstermeye çalışmak suretiyle aklımızı çelenler; dünya metaı, makam, moda, para/pul ile bu hususa gönderme yapıyor. Akıllarınca bizi halifelik makamından indirip adına ‘özgürlük` dedikleri; kendi hegemonyalarının geçtiği dehlizlere hapsedecekler. Kavram kargaşası çıkarmaları bundan! İtibarsızlaştırma çabaları bundan! Ve bu, dar-ı imtihan olan şu dünya hayatında aşmamız gereken en mühim engellerden biri…
Evet, şeytanın adımlarına uyan şer odaklarının sinsi bir oyunu bu! Ve biz, bu oyunu bozsa bozsa ‘saliha kadın` ve ‘kavvam erkek` bozar, deyip yola düşeli; aile mefhumunun hayatiyetini, niyetimize bina edeli; sacayağının ‘saliha` kısmına odaklanalı; nurlu sinesi ve aydınlık ufkuyla mümin kadının rolüne, inşa ve ihya gücüne dikkatleri çekeli ve tüm bunlardan mütevellit Nisanur`la sahaya ineli sekiz yıl oldu.
“Kadın; bilmeyene ‘nefs`, bilene ‘nefes`tir” demiş Şems-i Tebrizi. Kim ki kadının nefesine; üreten, besleyen, büyüten ve sarıp sarmalayan yönüne sığınırsa aç ve açıkta kalmayacağı gibi yalnızlık endişesi de taşımayacaktır. Bir toplum, kadına değer ve konum biçmede Resulullah aleyhisselam`ın şu çağrısına kulak vermedikçe asla huzur bulmayacaktır:
“Kadınlarınız konusunda Allah`tan korkun. Çünkü siz onları Allah`tan emanet olarak aldınız.” (Ebu Dâvud, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsik 84)
Peki ya kadın, kendini ısrarla ‘nefs` yönüyle takdim ediyorsa? ‘Nefes` olduğunun farkına henüz kendisi varamamışsa? Kadınlığından azade yaşamanın ağırlığı altında eziliyorsa? Saliha vasfını neden kuşanması gerektiğini idrak edememişse? Saliha olmanın ve kalmanın yolunun nerden geçtiğini bilmiyorsa? İndi İlahi`de kendisine biçilen kıymetin, ağırlığı ve mahiyeti hususunda bilgiden yoksunsa? Var ama aslında yoksa ne olacaktı?
Tüm bunlara bir cevap, tüm bunlara bir ihbar ve tüm bunları izhar niyet ve gayretiyle; sekiz yıl oldu, biz yola düşeli!
Evet, kıymetli kardeşler, sekiz yıldır her ay hanelerinize ve gönüllerinize konuk olduk. Sizler de Nisanur`u en güzel bir şekilde ağırladınız. Alıp okumakla yetinmeyip tavsiye ettiniz. Bunlarla da kalmayıp öneri ve görüşlerinizle kimi kez takdir ettiniz kimi kez eleştirdiniz. Bu açıdan ilerleme ve gelişmemizde rolünüz büyük; teşekkür ediyoruz. Desteklerinizi esirgemeden yarenlik etmeye devam ediniz. Bilahare dua istirham ediyor; daha nice seneler, nice dopdolu sayılarla sahadaki yerimizi korumamız niyazında bulunmanızı bekliyoruz.
Bu vesile ile kalemi kendine tebliğ vesilesi kılmış; kelamı, gönülleri fethetmeye muktedir bellemiş; Nisanur`la yola revan olmuş tüm yazar kardeşlerimize de teşekkür ediyoruz.
Gerçek şu ki; şanı yüce Rabbimiz, daha nice yıllar bu kutlu amaca hizmeti, bizlere nasip ve müyesser eylerse bahtiyar olacağız. Rabbimizden muradımız; bizleri buna layık kılması, layık kıldıklarını buna memur etmesi, Nisanur`u yolunda sebat üzere nice başarılara erdirmesidir. Ki; daha çok haneye girebilsin. Daha çok gönle değebilsin. Daha çok sineye, ayet ve hadislerin; hakikatin serinliğini ulaştırabilsin…
Hamd, âlemlerin rabbi olan Allah`a mahsustur…
Selametle kalınız…
Elif Yüksek | Nisanur Dergisi | Aralık 2018