M. ERKAN YAVUZ- DOĞRUHABER

2012 yılında çıkarılan ve ‘Aileyi Koruma Kanunu' olarak bilinen 6284 numaralı kanun adeta boşanmanın kodu haline geldi. Özellikle bu yasanın çıktığı 2012 yılından bu yana aile içi şiddetin ve boşanmaların arttığına dikkat çeken uzmanlar, bu yasanın derhal revize edilerek ailenin korunması gerektiğine dikkat çekti. Yazar Sema Maraşlı, “Aile kurumunun yıkılmasına neden olan bu kanunun tamamen kaldırılması gerekir” derken HÜDA PAR Aileden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sema Yarar ise “Eşine kızıp yalan söyleyen kadınların bir sözüyle erkek 6 ay evden uzaklaştırılıyor. Bu hem boşanmaları hem de kadın cinayetlerini arttırıyor.” dedi.

“BU KANUN AİLENİN ALTINA YERLEŞTİRİLMİŞ DİNAMİT GİBİ”

Aileyi koruma kanunu olarak adlandırılan 6284 sayılı yasanın adaletten uzak olduğunu belirten Yazar Sema Maraşlı, “Aileyi koruma kanunu olarak adlandırılan 6284 sayılı yasa adalete uygun değildir. Yani adalette kadın veya erkek ayrımı olmamalıdır. Kadına yönelik pozitif ayrımcılık sadece sosyal konularda olabilir. Mesela engelli birine, kadınlar için sosyal bir durum söz konusu ise pozitif ayrımcılık olabilir. Adalette pozitif ayrımcılık olmaz, burada adalette ayrımcılık yapılıyor. ‘Kadının beyanı esastır` deyip erkeğin şikâyeti var mı, yok mu diye hiçbir şeye bakmadan direkt ailenin reisini evden atmak ne vicdani bir şey ne insani ne de adalete sığan bir durum. Kocasını şikâyet ederek gözünü korkutayım derken boşanan kadınlardan pişman olan çok kişi var. Bunu medyada veya yazılı basında da çok gördük. Burada özellikle boşanan kadınların şu ifadeleri dikkate alınmalı, ‘Ben bu meselenin boşanmaya kadar gideceğini tahmin edemedim` diyerek pişman olan çok sayıda kadın var. Yani burada şikâyet eden kadın illa boşanacağım diyerek bu kanuna başvurmuyor, benim sözüm geçsin, kocaya karşı üstünlük taslayayım diyerek de kullanıyor. Ama başvurulan bu yöntemlerin çoğu boşanmayla sonuçlanıyor. Boşanma ile sonuçlanmayan evlilikler de ciddi anlamda yara alıyor. Dolayısıyla erkek evden uzaklaştırılmayı hazmedemiyor ve bu da beraberinde ciddi aile problemleri meydana getiriyor. Hatta bu, sokağa atılan erkeklerden bazılarının trajik sonla karşılaştığını da görüyoruz. Örneğin sokağa atılan erkeklerden biri arabada donarak ölmüştü, bunun hiçbir vicdani, insani, ahlaki boyutu yok. Bunu bir yere sığdırmamız, bunun üzerinden adaletten söz etmemiz mümkün değildir. Bu kanun ailenin üzerinde dinamit gibi duruyor.” Şeklinde konuştu.

“AİLE KURUMUNU YIKAN KANUN KALDIRILMALIDIR”

“Aile kurumunun yıkılmasına neden olan bu kanunun tamamen kaldırılması gerekir.” diyen Maraşlı, şöyle konuştu: “Anayasada yer alan kanunlar insanları korumuyorsa ne işe yarar? Yani burada sadece kadını koruyan kanundan söz ediyoruz, kadın insan içinde haşa ilah mı, neden kadını ayrıca koruyor? Kanunlar bütün vatandaşları kapsar, bütün vatandaşları korur. Kanunda problem varsa, insanı korumuyorsa bütün kanunu değiştirmeleri lazım. Burada ortaya çıkan sonuçtan şunu anlıyoruz ki; çıkardıkları kanundan emin değildirler. Bir kanunun içinden bir cinsi ayırıp da onun için özel bir şeyler çıkarmak, aslında bütün kanunun yetersiz olduğunu itiraf etmektir bir noktada.”

“TOPLUMDA HUZUR VE İSTİKRAR İSTİYORSAK AİLEYİ GÜÇLENDİRMELİYİZ”

HÜDA PAR Aileden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sema Yarar ise, “Aile bizim en önemli yapı taşlarımızdan ve en kutsal kurumlarımızdan biridir. Aile kurumu sağlam temellere oturtulmalıdır. Toplumda huzur ve istikrar istiyorsak aileyi güçlendirmeliyiz. Fakat her geçen gün boşanmalar bundan dolayı da hacizli çocuklar gündemde yer alıyor. Ülkemizde yılda 500-600 bin çift evlenirken bunların 130 bini boşanmayla sonuçlanıyor. Bunlar çok ciddi rakamlar. Boşanmaların sonucunda sevgisiz, duygusuz, hırçın, suça bulaşma potansiyeli yüksek çocuklar oradan oraya savruluyor. Bir konu değerlendirilirken o toplumun sosyolojik yönü ve bireylerin psikolojik tutumları göz ardı edilmemeli. Din, kültür ve maddi unsurlar da bu değerlendirme için önemli ölçütlerdir. Eşine kızıp yalan söyleyen kadınların bir sözüyle erkek 6 ay evden uzaklaştırılıyor. Bu hem boşanmaları hem de kadın cinayetlerini arttırıyor. Maalesef ki ülkemizde son yüzyılın en fena ifsad dönemlerinden birini yaşıyoruz. Toplum olarak bunun farkında bile değiliz.” ifadelerini kullandı.  

“AİLEYİ ETKİSİZ KILMA PROJESİNDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR”

“Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı hanım ve etrafındakiler ya bu işten anlamıyorlar veya birtakım feminist çevrelerin etkisinde kalıyorlar.” diyen Yarar son olarak şunları söyledi; “Feminist ideoloji aile kurumu yok edilmesi gereken bir kurum olarak dünya toplumlarına bir proje olarak sunulmuştur. Yani anaerkil hâkimiyeti sağlamak için kadın erkek arasında çatışmanın şart olması gerekir düşüncesi aileyi oluşturma zemininin altına dinamit koyarak aileyi etkisiz kılma projesinden başka bir şey değildir. Aileyi koruma yasası maalesef aileyi koruyacağı yerde aileyi paramparça ediyor. Mevcut olan sorunları hukuki tedbirlerle çözemezsiniz. Eğer yasalarla çözmeye çalışırsanız sadece izlediğiniz yanlış politikaların sonuçları ile ilgilenmiş olursunuz. Asıl sorun ahlak sorunudur. İnsanı aileleri eğitecek, ahlak kazandıracak politikalar geliştirin.”