Batman Barosu, 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi dolayısıyla yazılı bir açıklama yaptı.

İnsan haklarının; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, uluslararası metinler ve anlaşmalarla koruma altına alındığı belirtilen açıklamada, anlaşmanın tüm taraf ülkeler açısından bağlayıcı olmasının, insanların temel hak ve özgürlüklerinin geniş bir konsensüs ile tüm Dünya'da etkili bir şekilde tanınmasının yolunu açacağı ifade edildi.

Açıklamada, "Tüm insan hakları sözleşmelerinin amacı, devletlerin iç hukuklarında ve uygulamalarında insan haklarına uygun davranılmasını sağlayarak insan haklarına, etkin bir şekilde işlerlik kazandırmaktır. İnsan hakları konusunda en önemli hususlardan biri de insan hakları sözleşmelerinin, devletlerin birbirine olan yükümlülüklerini değil devletlerin bireylere karşı yükümlülüklerini belirlemesidir." denildi.

Açıklamanın devamında, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargılamalarında, adil yargılanma koşullarına ve demokratik hukuk devleti kurallarına uygunluğu denetlemektedir. Devletlerin bu uluslararası kurallara uyması zorunlu kılınmıştır. Bu kurumun kararlarına uyulmamasının çok ağır yaptırım ve koşulları bulunmaktadır. Bunun yanında T.C. Anayasası'nın 90. Maddesine göre; usulüne uygun yürürlüğe girmiş uluslararası antlaşmalar kanun hükmündedir ve Anayasa'ya aykırılıkları iddia edilemez. Hem uluslararası hem de iç hukuk normları birlikte ele alındığında anlaşılacaktır ki AİHM kararları mümzi Devletler açısından duraksamaya yer bırakmayacak bir şekilde bağlayıcıdır. Bu açıdan devletlerin, yargı kararlarına keyfi sebeplerle uymaması gibi bir durum kabul edilemez." ifadelerine yer verildi.  

90'lı yıllarda Türkiye'de yaşanan hak ihlallerine değinilen açıklamada, "90'lı yıllarda, özellikle bölgemizde yaşanan hak ihlalleri ile ilgili başlatılan yargılamaların, özellikle Kulp ve Lice olaylarına bağlı davaların zamanaşımı, düşme, beraat vb. gerekçelerle sonlandırılması, insanlık vicdanını yaralar niteliktedir. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması noktasında toplum nezdinde oluşan umut ışığı, yargılanan sanıkların cezasız kalması ile sönmüştür. En temel insan haklarından olan yaşam hakkına yönelik yapılmış ihlallerin sorumlularının, gecikmeksizin adalet önünde hesap vermesi gerektiği hususunun özellikle altını çizmek istiyoruz." denildi.

"FETÖ ve benzeri oluşumların, toplum vicdanında açtığı yaralar, halen varlığını devam ettirmektedir"

28 Şubat sürecinde mağdur olmuş vatandaşların yeniden yargılama yolunun açılması gerektiğini belirtilen açıklamada, "Yargı kurumları içinde kümelenmiş ideolojik saplantıları olan, FETÖ ve benzeri oluşumların, toplum vicdanında açtığı yaralar, halen varlığını devam ettirmektedir. 28 Şubat sürecinde mağdur olmuş vatandaşlara yeniden yargılama yolunun açılmaması, kamuoyunda taş atan çocuklar diye bilinen davaların yürütülme şekli, Bilim insanları ve akademisyenlere yönelik yürütülen yargı süreçlerindeki katı ve statükocu yaklaşımlar hukuka ve adalete olan güveni ciddi bir şekilde sarsmaktadır. Türkiye'de yargı sistemi; ideolojik, siyasi her türlü baskı ve etkiden uzak olmalıdır. Temel hak ve hürriyetleri koruyup kollayan, tek gayesi ülkede adaleti tesis etmek yargının asli görevi olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda; kişi hürriyetine yönelik yapılan ve etkisi halen devam eden ihlallerin derhal sonlandırılması gerektiğini açıkça vurguluyoruz." diye belirtildi.      

Yeni anayasa

Yeni bir anayasa ihtiyaç olduğu belirtilen açıklamada, "Hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi yönündeki çalışmalar ve yasal düzenlemeler, göstermelik olarak değil hak ve özgürlüklerin tüm insanların ihtiyacı ve demokrasinin bir gereği olduğu için yapılmalıdır. Bu açıdan özgürlük-güvenlik ikilemi yaratılarak mevcut hak ve özgürlüklerden asla taviz verilmemelidir. Bu kapsamda hak ve özgürlük alanını genişleten, insan hakları ihlallerine karşı temel bir güvence olan, çoğulcu, yeni ve demokratik bir anayasa ihtiyacı önem arz etmektedir. Hak ihlalleri konusunda uluslararası temel belgeleri ve ölçütleri esas alan yasal düzenlemeler derhal hayata geçirilmelidir." şeklinde belirtildi.

Açıklamanın sonunda 28 Kasım 2015'te Diyarbakır'da düzenlenen bir basın açıklamasında hayatını kaybeden Tahir Elçi olayının aydınlatılması talep edildi. (Mehmet Sait Çelik -İLKHA)